24 Mayıs 2020 Pazar

UYDURMA DİN AFYONDUR
(10.YAZI)
 Bir çok âyette Kur'an'ın kınadığı muhafazakar,  atalar dininin en büyük temsilcileri Şia ve Ehl-i Sünnet'in muhaddis ve müctehidlerini yani âlimlerini görmek gerekir.
 Allah elçilerinin görevi sadece vahyi tebliğ olduğu halde, Ehl-i Sünnet ve Şia âlimleri uydurma rivayet ve içtihatlarla kendilerini dinde ayrıcalıklı, seçkin bir sınıf gibi organize ettiler.
 Kur'an'ın tefsir edilmesini  tekellerine alarak kendilerini Allah ile insanlar arasında aracı olarak konumlandırdılar.
 Din adamı olarak sadece onlar söz sahibidir, dinde kendilerinden başka hiç kimse konuşamaz, doğru onların yanındadır ve sadece onlar doğru yoldadırlar.
Ebedi olarak din ilmi onlara verildiğine göre, onların inanç ve düşüncelerinde artık din bir kere ve ebedi olarak onların din ataları  tarafından yorumlanmış ve kiyamet gününe kadar iş bitmiştir.
 Onlara göre, bin küsür yıl önce Kur'an  din ataları  tarafından nasıl yorumlanmışsa aynen o şekilde bırakılmalıdır.
Bu Kur'an cahillerine göre her şeyin en iyisi ve en hayırlısı ancak ataları tarafından yapılandır.
Bu mukallitlere göre ataları hata yapmaz, lé yüs'el (sorumsuz) birer rab ve ilah gibidir.
 İşte bu yüzden Şia ve Ehl-i Sünnet  din adamları statükocu, her türlü yeniliğe karşı, akıl ve mantığa, tefekkür ve sorgulama  düşmanıdırlar.
Dünyanın değişimi için ortaya çıkan yeni sorunların çözümlenmesi ve Kur'an'ın hükümlerinin bağlam ve bütünlüğü içinde yeniden yorumlanmasını dinlerine yapılmış en büyük bir saldırı olarak görmektedirler.
 Bu patolojik bir vakıa, gerici ve yobaz bir düşünceye sahip olanların, geniş ve evrensel ufka sahip olan düşünceyi  boğmak isteyen kör bir inançtan başka bir şey değildir. 
Maalesef Kur'an, Şia ve Ehl-i Sünnet   ilahiyatçılarının zihin dünyalarında  kapalı ve yasaklı  hatta tehlikeli bir kitap olarak durmaktadır.
 Şia ve Ehli Sünnet dininin âlimleri Kur'an'a ve  bilime karşı son derece kapalı olmakla birlikte, vahiy İslam'ının ve yenilenmenin en büyük düşmanı olan tasavvuf ve mistisizme karşı hoşgörülü bir ahlak yapısına sahiptirler.
Allah Resulü'nden sonra rivayet ve içtihatlarla Kur'an'ın manası bozulmuş, hanif islam dini tasavvufi  düşüncelerle sulandırılmış, pratik hayatta din ticaretinin en kötü örnekleri sergilenmiştir.
Kendilerini dinin korucu ve yorumcusu olarak görenler, dini bir meslek yaparak büyük kazançlar elde ettiler.
Kur'an'ın onlar hakkındaki hükmü şöyle tecelli etmiştir.
"Ey iman edenler! Biliniz ki, hahamlardan  ve râhiplerden bir çoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve insanları Allah'ın yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda infak etmeyenler yok mu, işte onlara elem vericibir azabı müjdele!"
(Tevbe-34)
İslam dünyasında uyanışın işaretlerinin görüldü şu günlerde bu dinci kesim,
aydınlığa karşı karanlıkların, hakka karşı batılın, hürriyete karşı kula kulluğun, yenilenmeye karşı geleneğin en amansız savunucusu olmuşlardır.
Öyle düşünceler vardır ki içinden milletin geleceği ve bilgeliği ortaya çıkarken,
diğer taraftan  ihanetlerin en büyüğünü barındıranlarda mevcuttur.
  Şia ve Ehli Sünnet âlimleri bizzat kendi kitaplarına ve değerlerine karşı gelerek büyük bir basiret körlüğü ile Kur'an'ın hükümlerini çiğneyip  yerine beşeri olanı  yerleştirdiler.
 Şu bir gerçektir ki, islam toplumunda şerefli bir hayatın yakalanması tamamen Kur'an'ın dinde tek kaynak kabul edilmesi ile ilgili bir durumdur.
(En'am-153;155)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder