TÜRKİYE GAZETESİ
(1.YAZI)
Arapça diline yabancı olan biri Kur'an'ı hangi ölçüde kendi anadiline çevirebilirse, araştırma ve kabiliyeti kudretinde Allah'ın kitabını anlayabilir.
Bir yanda "Kur'an'ın meali Kur'an yerine konulamaz, çünkü Kur'an'ın anlamını vermez" diyen günümüz Emevi- Abbasi dininin cahilleri, öte yanda
"Kur'an'ın manasını anlamadan okumanın bile Kur'an okumak yerine geçeceğini" söyleyen hurafeci muhaddis ve müctehidler marifetiyle Kur'an'ı anlamadan okumak ümmi halka dayatılmış ve Allah'ın kitabı "anlaşılmaz" diyerek, ümmi halka onu "yüceltmek" benimsetilmiştir.
Bu Kur'an cahilleri mezhepçiler "Kur'an'ın mealini okumak, Kur'an'ı okumak yerine geçmez, çünkü Türkçe çevirisi,
Arapça olan Kur'an'ın anlamını bütünüyle veremez, ancak, Kur'an'ın Arapça'sını, metnini anlamını hiç bilmeksizin yalnızca dil ile seslendirmek,
Kur'an okumak yerine geçer" Kur'an'ın anlamını bilmeksizin dinlemek bile, Kur'an'ı dinlemek yerine geçer"
demişlerdir.
Halbuki Kur'an'ı anlayarak ve üzerinde düşünerek okumakla alakalı onlarca ayet vardır.
"Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?"( Muhammed, 24)
"Andolsun biz Kur'an'ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Ondan öğüt alan yok mu?"
(Kamer- 17, 22, 32, 40)
"Andolsun ki biz, öğüt alsınlar diye, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali verdik.
Kötülüklerden korusunlar diye pürüzsüz Arapça bir Kur'an indirdik"
( Zümer, 27-28)
Aslında Kur'an'ın Arapça olarak indirilmesinin sebebi Allah Resulü'nün bir Arap olmasından dolayıdır.
( Allah'ın emirlerini) onlara açıklasın diye her elçiyi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik.
Artık Allah dileyen kişiyi saptırır, dileyeni de doğru yola iletir. Çünkü o güç ve hikmet sahibidir"
( İbrahim-4)
Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne bağlı olarak yukarıdaki âyette geçen "tebyin" kavramı "Resul'ün vahyi açıklaması, onu duyurması, okuması, tebliğ etmesi ve ilan etmesi anlamına gelmektedir.
Tefsir etme anlamında değildir.
Çünkü gerçek anlamda Kur'an'ı sadece Allah tebyin ve tefsir eder.
"Onların sana getirdikleri hiçbir temsil yoktur ki, onun karşılığında sana doğrusunu ve daha açığını getirmiş olmayalım"
( Furkan, 33)
",,,,,Ayrıca bu kitabı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet menba'ı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik"
(Nahl, 89)
Kur'an, Allah tarafından kolaylaştırılmış bir kitaptır.
(Ey Elçi!) Biz Kur'an'ı, sadece, onunla Allah'tan sakınanları müjdeleyesin ve şiddetle karşı çıkan bir topluluğu uyarasın diye senin dilinle indirip okutarak kolaylaştırdık"
(Meryem-97)
"Biz onu (Kur'an'ı) öğüt alınsın diye senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık"
(Duhan-58)
Kur'an, hangi dile çevrilirse çevrilsin bağlam ve bütünlüğüne bağlı kalındıktan sonra önyargısız yani tek rehber ve hidayet menba'ı olarak kabul edildikten sonra çok kolay anlaşılacak bir kitaptır.
Hatta Arapça'dan başka dillere mensup olan Milletler Araplardan çok daha kolay Kur'an'ı anlayabilirler.
Çünkü Arapların Kur'an'a karşı korkunç derecede bir önyargıları vardır.
Araplar Kur'an'a değil, rivayetlere karşı kendilerini sorumlu olarak görürler.
Dünyada Kur'an'ı en son anlayacak millet Araplar olacaktır.
Araplar Buhari ve Müslim'e olan imanlarından dolayı hiçbir zaman Kur'an'ı gerçek anlamda yani bağlam ve bütünlüğü içinde anlayamazlar.
Günlük satışı kimi dönemlerde bir milyon üzerine çıkan en çok satış yapan Emevi- Abbasi ehli sünnet dininin en fanatik taraftarı olan Türkiye Gazetesi bilindiği üzere kendisini "dindar" bir yayın organı olarak tanıtmakta ve ummi halkın pek çoğu bu gazeteyi para verip almaktadır.
Aralarında Osman Ünlü ve Prof. Ramazan Ayvalı gibi Kur'an cahili yazarların bulunduğu gazetenin "din" bilgisi köşesinden bazı örnekler vermek istiyorum.
"Herkesin Kur'an'ı anlamasını tavsiye etmek büyük sapıklıktır"
( 30.11. 1991 "Bir Bilen" köşesi)
"Mushaf'ı (Kur'an'ı) hiç okumayıp sırf hayır ve bereket için evinde saklamak caiz ve sevaptır"
(a.g.y)
"Anlamadan Kur'an okunmamalıdır diyenler, büyük sapıktır"
(a.g.y)
Aslında bu görüşler sadece Türkiye gazetesinin dinci yazarlarıyla sınırlı bir inanç değildir.
Diyanet İşleri Başkanlığından Cübbeli Ahmet'e, F Gülen cemaatinden tarikat şeyhlerine kadar bütün Ehl-i Sünnet âlimlerinin! inancı hep bu minvaldedir.
Nihat Hatipoğlu, Mustafa Karataş, Ömer Döngeloğlu, İhsan Şenocak, Ebubekir Sifil, Alparslan Kuytul, Vehbi Güler, Necmettin Nursaçan, Cevat Akşit, Yusuf Kavaklı, Nurettin Yıldız, Ahmet Şimşirgil gibi ekran vaizlerinin hepsi Kur'an'ı dinde tek kaynak kabul edenleri sapık olarak görürler.
Halbuki "Kur'an'ı anlayarak okuyun" diyenleri "sapık" diye nitelendirmekle, gerçekte "Allah'a ve Resülüne büyük "sapık demiş" olduklarının farkına varamayacak kadar Kur'an'a uzak en ileri derecede bir sapıklığa mahkum olmuşlardır.
Çünkü onlarca âyette yüce Allah Kur'an ile beraber başka bir hidayet'in olamayacağını vurgulamaktadır.
"Allah'ın ayetleri sana indirildikten sonra, artık sakın onlar seni bu ayetlerden alıkoymasınlar. Rabbine davet et. Asla müşriklerden olma" (Kasas-87)
" Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen dosdoğru bir yol üzerindesin. Doğrusu Kur'an, sana ve ümmetine bir öğüttür ileride ondan sorumlu tutulacaksınız"
( Zuhruf- 43, 44)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder