CEMAAT VE TARİKATLARIN İNANÇ VE KARAKTERLERİ
(1.YAZI)
Dünyada bulunan bütün cemaat ve tarikatların inanç ve karakterleri aşağı yukarı birbirine benzemektedir.
Bu cemaat ve tarikatların inançları birbirinden farklı gözükseler de Kur'an açısından baktığımızda aslında hanif İslam dini ile hiçbir ilgilerinin olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Çünkü cemaat ve tarikatlar Kur'an'ın ortaya koymuş olduğu vahiy dininin en önemli şartı, olmazsa olmazı olan ihlas'tan yoksundurlar.
Yani onlar, dinlerini Allah'a özel kılıyor değillerdir.
Onların dinlerinde vahiy'den başka her şey mevcuttur.
Dinlerine Allah'ın âyetlerinden bir şey almamışlardır.
Dolayısıyla Allah'a özel kılınmayan bir dinin "İslam dini" olarak nitelenmesi cehaletten başka bir şey değildir ?
İslam dininin tek kaynağı, otoritesi ve sahibi Allah'tır.
Rahmân ve Rahim olan Allah, saf ve hanif dininde hiç bir ortak kabul etmediğini yüzlerce âyetle ortaya koymuştur.
"(Ey Nebi ! ) Şüphesiz ki kitab-ı sana hak olarak indirdik. O halde sen de dini Allah'a özel kılarak kulluk et. Dikkat et, hâlis din yalnız Allah'ındır..."
(Zümer-2,3)
"Dikkat et, hâlis din yalnız Allah'ındır..." demek, içinde başkalarının inanç, söz, ictihad ve fikirlerin olduğu dinlerin Allah ile bir ilişkilerinin olmadığını ve "İslam dini" olarak adlandırılamayacaklarını deklare etmek içindir.
İslam dininin Allah'tan başka hiçbir otoritesi, hüküm kurucusu, helal ve haram koyucusu yoktur.
"...O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez"
(Kehf-26)
"Allah'ı bırakıp da kulluk ettikleriniz, sizin ve atalarınızın taktığı bir takım isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir şey indirmemiştir.
Hüküm sadece Allah'a aittir. O size kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler"
(Yusuf-40)
İnancın nasıl olacağını, ibadetlerin nasıl yapılacağını, gerçek ahlakın ne olduğunu Allah tarafından indirilen vahiy haricinde hiç kimse ortaya koyamaz.
İşte Şia ve Ehli Sünnet dininin muhaddis ve müctehidlerinin ve onlara fanatik bir şekilde bağlı olan cemaat ve tarikatların inanç ve karakterlerinin yani ahlaki seviyelerinin nasıl olduğunu göstermek için bu yazı dizimizde örnek alacağımız İhlas holdingin kurucusu
"Enver Ören ve cemaati olan ışıkçılar" tâifesi olacaktır.
Kur'an'ın ilim ve ahlakından uzağa savrulanların nasıl bir anlayış ve ahlaka büründüklerini müşahede ediyoruz edeceğiz.
Aslında Kur'an'ın hikmetinden uzak olan cahillerin nasıl bir inanca ve karaktere sahip olduklarını Fetö çok acı bir şekilde bize göstermiştir.
Fakat bu ışıkçılar tâifesini yakından görmekle akılda bulunan bazı şüphe ve istifhamlar yok olacaktır.
Yani cemaat ve tarikat liderlerinin nasıl Kur'an ahlakından ve İslam onurundan mahrum olduklarını göreceğiz.
Bu cemaat ve tarikatların "Allah'ı" "İslam dinini' "Allah'ın Resulünü, dinen kutsal olan kavramları" kullanarak milleti nasıl soyduklarını göreceğiz.
Aslında cemaat ve tarikatlar, ümmi insanlara "faiz haramdır" diye kandırıp mal ve mülklerini ellerinden alındığı bir tezgah ve örgütlenmeden başka bir şey değillerdir.
Gazeteci yazar Sabahattin Önkibar bütün bu konuları "Takkeli Firavunlar" adlı kitabında çok güzel bir şekilde işlemiştir.
Sabahattin Önkibar yıllarca TGRT de spikerlik ve möderetörlük yapmış, bu cemaatin içinde kalmış, sırlarına vakıf olmuş birisidir.
Aslında bu kitab-ı okuduğumuzda Allah'ın izniyle az da olsa Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne vakıf olduğumuzdan yani Kur'an'ın bize vermiş olduğu İlim ve anlayışla cemaat ve tarikatların inanç ve karakterleri tuhafımıza gitmeyecektir.
Fakat Kur'an ilim ve ahlakından uzak duran birinin cemaat ve tarikatların inanç ve karakterlerini bu şekilde deşifre etmesi ilginç olmuştur.
Şimdi Kur'an cehaletinin insanları nasıl bir ahlaka sürüklediğini görelim.
Ancak sizin takılacağınız kişi "Enver Ören" ve "cemaati" olmasın.
Esas ibret alacağımız gerçek, mezhep ve fırkaların nasıl büyük bir bela ve felaket olduğunu görmek olmalıdır.
Kur'an'dan kopuşun yani fırka ve mezheplerin hakim güçler karşısında nasıl sefil bir seviyeye düştüklerini anlayacağız.
Aslında Kur'an'a karşı mezhep rivayet ve ictihadlarını savunan siyasal islamcıların, cemaat ve tarikatların "Allah'ın hakimiyetini" dillendirmelerinin gerçek nedeni, kendi hakimiyet alanlarını korumak ve genişletmekten başka bir şey değildir.
Yoksa uydurma dinin inanç ve kuralları ile Allah'ın hüküm ve hakimiyeti sağlanabilir mi?
"Allah hakimler hâkimi değil mi?
(Tin-8)
"Göklerin ve yerin mirası Allah'a ait değil mi?
(Âli İmran-180)
"Göklerin ve yerin hükümdarlığı Allah'ın değil mi?
(Âli İmran-189)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder