ŞİİLİK VE SÜNNİLİK
(14 .YAZI)
13. yazımda "Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinin "Nebi" ile "Resul'ün" arasında bulunan farkları bilmediklerinden Kur'an'da geçen bütün "Resul" kavramlarına "hadis" ve "sünnet" anlamı yüklemişlerdir"
Yani uydurma hadislerin "Resul'ü" temsil ettiklerini zannediyorlar" demiştim.
MESELA,
Şu inanca bir bakalım.
"Hadis ve Sünnet, fıkhi yönden olduğu kadar İslam kültür tarihi açısından da son derece önemlidir"
"Hadis malzemesi ve bunları bir araya getiren muazzam hadis külliyatı, sahihiyle, zayıfıyla ve hatta uydurma olanıyla İslam toplumunun dini, siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişiminin takip edilmesi açısından son derece zengin bir kaynak oluşturmaktadır"
"Bu kaynak,
İslam'dan önce ve sonraki dönemlerde yaşayanların örf,
adet, kültür ve folklorik özelliklerinin yanı sıra, onların başka dinden toplumlarla olan ilişkilerine açıklık getirme bakımından da oldukça büyük bir öneme sahiptir"
"Hadis ve Sünnet, İslami ilimlere delil, dayanak ve malzeme sağlama açısından en büyük kaynaktır.
Çünkü bu ilimler hem ilgilendikleri alanlar hem de üzerinde tartıştıkları meseleler bakımından bu ikiliye(hadisler- sünnet) son derece muhtaçtırlar.
"Bu yüzden hadis ilmi, İslami kültür tarihini araştırmak isteyenler için de başvurulması gereken en önemli referanstır"
( Hadis ve Sünnet anlayışımız, Ay Yayıncılık Mayıs 2017, s.14, Prof.Dr Kadir Gürler)
Bir kaç haftadan beri Şia ve Ehli Sünnet'in kaynaklarını ve bu kaynaklar ile ilgili yazılmış olan önemli eserleri araştırıyorum.
Şiilik ve Sünnilik denildiğinde Kur'an diye bir kaynaktan söz edilmediğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Yani Şia ve Ehli Sünnet muhaddis ve âlimleri hiçbir zaman Kur'an ilimlerine itibar etmemişlerdir.
Şia ve Ehli Sünnet âlimleri hadisleri ve hadislerden çıkan fıkhi kaideleri din için yeterli kaynaklar olarak görmüşlerdir.
Yani Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinin yanında Allah Resulü adına İftira edilmiş hadisleri ve bu hadislerden çıkan hükümleri din olarak kabul edilmiştir.
Dolayısıyla Şia ve Ehli Sünnet âlimleri uydurma kaynaklarını din için yeterli gördüklerinden artık dinin tek kaynağı olan Allah'ın kitabına gitme gereği görmemişlerdir.
Şia ve Ehli Sünnet'in muhaddis ve müctehidleri yani âlimleri Kur'an'a gerektiği gibi iman etmedikleri için hidayetin yolu onlara ebediyen kapalı kalmıştır.
İşte bu yüzden Şia ve Ehli Sünnet'in inanç ve amellerinde Kur'an'dan başka kerkesin bir görüş ve fikrinin bulunmasına karşı, sadece Kur'an'ın inanç ve hükmüne müracaat etmeyi gerekli görmemişlerdir.
Şiilik ve Sünnilik tam olarak batıl ve şirk konumunda olan iki din olduklarından asla şüphe yoktur.
Sünnilik'te Emevi-Abbasi döneminin yalan hadisleri (Sünnet) Kur'an'ın hayata bir açılımı olarak anlaşılmıştır.
Kur'an'sız adamlar uydurulan rivayetleri Resul'ün dilinden yazılmış ve aktarılmış gerçek bir din olarak lanse etmişlerdir.
Böyle olunca, onlara göre
Nebi ( as) ın Kur'an'a aykırı bir söz söylemesi, bir hüküm vermesi, ya da bir davranışta bulunması mümkün olmaz.
Yani kendisinden iki üç asır sonra uydurulan binlerce hadisi Allah Resulü'nün söylediğine ve ondan gelmiş gerçek bir din olarak kabul eden birisi için artık Kur'an'ın bir anlamı ve önemi kalmamaktadır.
Çünkü onlara göre hadisler Kur'an'ın pratik hayata aktarılması olarak kabul edilmiştir.
Dolayısıyla uydurma rivayetleri Nebi (a.s)dan gelmiş olduğuna inanan birisi için artık Kur'an'a gitmenin bir önemi kalmıyor.
İşte bundan dolayı Şia ve Ehli Sünnet dininin âlimleri büyük bir vebal altına girerek uydurma ve yalan olan hadislerin Kur'an'a uygun olup olmadığına bakmadan bütününü sünnet olarak benimsemişlerdir.
Çünkü hadisler onları Kur'an'a gitmekten engellemiştir.
Yani uydurulmuş hadis ilimlerine bulaşan biri için artık Kur'an'ın hidayetini bulması mümkün değildir.
Çünkü meleklerin tertemiz elleriyle indirilmiş olan Allah'ın kitabı Kur'an, kirli bir zeminde yalan ve şirk ile bir arada kalamaz.
Şia ve Ehli Sünnet imamlarının ve âlimlerinin yanında en sorunlu olan şey,
Kur'an'da geçen bütün "Resul" kavramlarını Kur'an'dan ayırıp Allah Resulü'nden sonra uydurulan rivayetlere gitmeleri ve onları dinde en büyük dayanak yapmaları olmuştur.
Şia ve Ehli Sünnet âlimlerine göre hadislere (sünnete) inanmak iman esaslarından biridir.
Dolayısıyla Şia ve Ehli Sünnet âlimleri Kur'an'dan bağımsız olarak asırlar sonra uydurulan hadislerden çıkarılan emir, nehiy, haber, helal ve haramlara inanmayı Allah'ın Resulü'ne iman etmekle eşdeğer olarak görmüşlerdir.
Şia ve Ehli Sünnet âlimleri Kur'an âyetlerinde geçen "Allah'a itaat edin" ve "kitaptan" maksadın "Kur'an" "hikmet" ve "Resul'e itaat etmekten" kastın hadisler olduğuna inanmaktadırlar.
Dolayısıyla Şia ve Ehli Sünnet âlimleri "Nebi" ile "Resul'ün" arasında bulunan farkları çözmeden bu sorundan ve uydurma Emevi- Abbasi ile kadim İran dininden asla kurtulamayacaklardır.
Şia ve Ehli Sünnet âlimleri o kadar cahil kimseler ki, kendisinden iki üç asır sonra uydurulan yalan ve hurafelere inanmayı Allah Resulü'ne itaat etme ile aynı anlama geldiğine inanmaktadırlar.
Beşer mahsulu olanl ilâhi olanı birbirine karıştırmak nasıl bir sapmadır?
MESELA,
Şia ve Ehli Sünnet'in hadis ve fıkıh kaynaklarını açın Allah Resulü'ne itaat etmekten maksadın hadisleri tartışmasız kabul etmek ve onlara iman etmenin kast edildiğini hemen göreceksiniz.
Şia ve Ehli Sünnet âlimlerine göre hadislere karşı gelmek Allah Resulü'ne karşı gelmek anlamına gelmektedir.
Aşağı yukarı İslam tarihinin ilk yıllarından bugüne kadar hadislerin yani sünnetin!!! bir delil ve kaynak olduğunu ortaya koymayan bir eser olmamıştır.
Onlara göre Allah'a itaatten kasdedilen Allah'ın gönderdiği kitaba yani Kuran'a, Kur'an'ın emir ve yasaklarına itaat etme, Resulüne itaatten maksadın ise sağlığında bizzat kendisine, onun emir ve yasaklarına, vefatından sonra da sünnetine yani hadislere itaat anlamındadır.
Yine Nebi'nin hüküm ve kararlarına boyun eğmek, sağlığında kendisinin Kur'an'dan bağımsız olarak çeşitli konularda verdiği üküm ve kararlara itaat etmek,
vefatından sonra ise benzer konular karşısında Nebi'nin ortaya koyduğu çözümleri esas almak anlamına gelir.
Dolayısıyla Şia ve Ehli Sünnet müctehid ve âlimlerine göre sünnete (hadislere) uymak sağlığında bizzat Allah Resulü'nün kendisine itaat ve boyun eğmekle olduğu gibi,
bugün için sünnete uymak sünneti bize aktaran hadisler aracılığıyla gelen Nebi'nin mesajını iyi anlamakla mümkündür.
Gerek Allah'a itaat ile Resulü'ne itaatin yan yana zikredildiği âyetler gerekse sadece Resul'e itaatten,
onun hüküm ve kararlarına boyun eğmenin gerekliliğinden bahseden âyetler bugüne kadar bütün Şia ve Ehli Sünnet âlimleri tarafından hep bu şekilde yorumlamıştır.
Ve sünnetin (hadislerin) İslam'da en önemli delil oluşu bu tür yaklaşımlarla temellendirilmeye çalışılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder