ŞİİLİK VE SÜNNİLİK
(12. YAZI)
İmamet inancıyla tam bir uyum içerisinde, sadece Ehlibeyt imamlarına Kur'an'ı tefsir ve tevil sorumluluğu yüklenen Şia, tarih boyunca bu gibi uydurma rivayetlere(11. YAZI) sonuna kadar bağlı kalmıştır.
Bu konuda et-Tabersi "Bizi sırat-ı müstakime ilet" (Fatiha, 6) âyetinin tefsirinde şunları kaydeder.
"sırat-ı müstakim, Allah'ın elçisi Muhammed (as) ve O'nun yerini alan İmamlardır"
es- Safi tefsirinin sahibi "sırat" kelimesini, "imam" (on iki imamdan biri) olarak tefsir etmektedir.
Yani dünyada ilâhi bilgi olan marifetullah'a ulaşmanın yolu 12 imamdır.
Tabatabai'den yaptığı nakilde, onun da İmam Caferi Sadık'tan rivayet edilen şu sözü aktardığını belirtir.
"Sırat-ı müstakim, Müminlerin Emir Hz. Ali'dir. (el-müderrisi, el İmamet, Mehdi kudvetu's-sıddıkin, s. 244)
Şia âlimleri ve muhaddisleri, kaynakları itibariyle
Ğadir Hum'da Hz.Ali'ye verdikleri biat sözünden dönerek sakifede Ebubekir'i halife seçtiklerinden dolayı
Selman-ı Farisi, Mikdat bin Esved, Ammar bin Yasir ve Ebu Zer
haricinde kalan bütün sahabeleri İslam dairesinin dışında görmektedir.
Şia âlimleri, genellikle imamlar kanalıyla gelen rivayetlerden başka hiçbir bilgiye itibar etmez. Şia âlimleri, 12 imamdan intikal eden rivayetleri tek kaynak olarak kabul ederler.
Kur'an'dan uzaklaşma ve uydurma kaynaklar edinme hususunda Şia ve Ehli Sünnet arasında hiçbir fark yoktur.
MESELA,
es Safi "İşte bu kitap ki onda şüphe yoktur, takva sahipleri için hidayet kaynağıdır"
( Bakara, 2)
âyetinin tefsiriyle ilgili olarak imamı Caferi Sadık'tan yapılan şu nakli aktarır.
"Bu Hz Ali'ye işarettir.
Kitap ondan ibaret olup kitap ile Murat edilen, Hz Ali kitabıdır"
"takva sahipleri için idayet kaynağıdır"
(Bakara,2)
âyetinin te'vili hakkında ise yine imamı Caferi Sadık'tan şu söz nakledilmiştir. "Takva sahipleri" bizim Şia'mızdır"
(el-müderrisi, el İmamet, Mehdi kudvetu's-sıddıkin s. 244)
Abartısız söylüyorum,
Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinin hiçbir zaman Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü, Kur'an ilimleri ile ilgili bir işleri olmamıştır.
Batılı araştırmacılar Kur'an ilimlerinde Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinden çok daha üstündürler.
Batılılar sadece Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünden habersizdirler.
ŞİİLİK ve SÜNNİLİK'TE HADİS İNANCI:
"O halde onların tapmakta oldukları şeylerden (bu ilahların ve evliyanın batıl olduklarından) asla şüphen olmasın.
Onlar ancak daha önce babalarının taptığı gibi tapıyorlar.Biz onların azaptan nasiplerini mutlaka eksiksiz olarak vereceğiz"
(Hud, 109)
Şiilik ve Sünnilik'te her ne kadar sözde birinci kaynak veya temel kaynak olarak
"Kur'an" söylense de, icraat ve amelde "sünnet" adı altında en büyük kaynak Allah Resulü adına İftira edilen hadislerdir.
Yani dinlerinde hadislerin ana kaynak olduğuna dair Şii ve Sünni ilim adamları arasında bir ihtilaf ve anlaşmazlık yoktur.
Şii ve Sünni âlimler dinlerini tamamen, yüzde yüz sünnet adı altında hadisler üzerinde bina etmişlerdir.
Şiilik ve Sünniliğin hadis ve fıkıh kaynaklarını okuyan ümmi biri bile bu gerçeği açık olarak görecektir.
Sünnilik ve Şiilik'te Kur'an, İlim, aklı kullanma, tefekkür ve sorgulamadan söz etmek mümkün değildir.
Şiiler ve Sünniler arasında hadislerin en önemli kaynak oldukları ile ilgili prensipte ayrılık yoktur.
Yani Şiirler'de Sünniler'de Allah Resulü'nden asırlar sonra uydurulan ve tamamen fitne olan hadislerle amel edilmesi gerektiğine candan iman ederler.
Burada tek ayrılık, hadislerin aktarımı noktasında bir anlaşmazlık içine düşmektedirler.
Dolayısıyla içinde bulundukları en büyük sorun, Nebi (as) adına iftira edilen binlerce rivayet sahabe kanalıyla mı, yoksa Ehli Beyt imamlarının yoluyla mı aktarılmalıdır?
Bilindiği gibi Sünniler, başını Hanefi mezhebinin imamı Ebu Hanife'nin çektiği rey ehli ile Hanbeli mezhebinin İmamı Ahmed bin Hanbel'in öncülük ettiği hadis ehli bile iki gruba bölünmüşlerdir.
Hatta Sünniler arasında yüzlerce âlim Ebu Hanife'yi küfür ve dinden dönme, sapıklık ve zındıklıkla itham etmiştir.
Bunlardan birkaç örnek şöyledir.
Buhari'nin Ebu Hanife hakkında söylediği suçlamalar.
"Sapık mürcie mezhebinin mensubu"
( Tarihul Evsat, cilt, 2- sayfa. 93)
"Küfünden dönmesi için iki defa tevbeye çağrılan adam"
( kitabu'z Zuafa, sayfa.132)
Ehli Sünnet'in meşhur muhaddis ve fıkıh âlimi Sufyan Bin Uyeyne,
Ebu Hanife'nin ölüm haberi kendisine gelince, kendisi İmamı Buhari'den geri kalmayan şu sözü söylemiştir:
"Allah ona lanet etsin! İslam'ın can damarlarını bir bir kopardı. Müslümanlar arasında ondan daha kötü biri doğmamıştır"
( İbni Abdilberr, el-intika, s.149, 150)
İbnu Carud ise Ebu Hanife'yi tanıtırken şu sözü söylemiştir.
" Müslüman olup olmadığı tartışmalıdır"
( el- intikal- s. 150)
Bir diğer mezhep imamı olan Malik ise şöyle demiştir.
"Ebu Hanife, İslam bünyesinde doğan en kötü varlıktır. Bu ümmete, fikirleri yerine kılıçla vursaydı daha iyi olurdu"
( el- intika- s. 150)
Ebu Hanife hakkında pek çok iddia ortaya atılmıştır.
İşte onlardan bazıları:
Ebuşşeyh Tabakat- Dedi ki:
Asım Bin Yezid'i şöyle derken işittim,
Süfyan es-Sevri söyledi ki:
"Ebu Hanife hem "dâl" "sapık" hem de "mudill" "saptırıcı" idi"
(Ebuşşeyh Tabakat 2 /110)
AHMET BİN HANBEL KİTABUL-İLEL
"Ebu Hanife'nin iki kere tevbeye davet edildiğini nakleder"
( Ahmet Bin Hanbel kitabul- ilel.2 /69/ 428- 432)
Malik Bin Enes (Maliki mezhebinin imamı)
"Ebu Hanife az kalsın dini yıkacaktı"
demiştir.
(Ahmet Bin Hanbel kitabul-ilel 2/69/ 428- 32) Hammad Bin Seleme:
"Ebu Hanife bir şeytandı, Allah Resulü'nün sözlerini kendi görüşlerine dayanarak red ederdi"
(İbni Âdi el- Kamil fi Zuafair-Rical, 8/ 239)
Ebu'l Hasan el-Eş'ari :
Süfyan es-Sevri, imam Ebu Hanife'nin hocası Hammad Bin Ebu Süleyman'dan şu sözü nakletmiştir.
"O müşrik Ebu Hanife'ye söyle ben ondan tamamen beriyim, onunla hiçbir ilişkim yoktur"
(Eş'ari el ibane, 77)
İmamı Müslim şöyle der:
İmam Malik (Maliki mezhebinin imamı)
"Ebu Hanife dini mahveden hastalıklardan biridir" demiştir.
( İbni Âdi el Kamil fi Zuafair-Rical, 8- 237)
Ebu Davud (Sünni dininin diğer önemli âlimlerinden) şöyle demiştir.
"Ebu Hanife'ye saldırı ve onu itham, İslam âlimlerinin İcma ettiği noktalardan biridir. Basra'nın fıkıh imamı
Eyyüb es-Sahtiyani Ebu Hanife'nin aleyhinde çok kötü konuşmuştur.
Küfenin imamı Süfyan es-Sevri ile Hicaz Bölgesi'nin imamı
Malik Bin Enes (İmam Malik) ile Mısır'ın imamı Leys bin Sa'd ile Şam'ın imamı Evzai ile Horasan'ın imamı Abdullah Bin Mübarek de Ebu Hanife'nin aleyhinde çok ağır sözler söylediler.
Kısacası yeryüzünün her yanındaki Ehli Sünnet'in uleması Ebu Hanife hakkındaki kanaati menfidir"
( İbni Âdi el- Kamil fi Zuafair-Rical- 8- 241) Sufyan bin Uyeyne:
"Allah Ebu Hanife'ye lanet etsin, İslam'ın can damarlarını bir bir kopardı. Müslümanlar arasında ondan daha kötü biri doğmamıştır" demiştir.
( İbni abdilberr el- intika, 150)
İbni Ebi Şeybe
"Sanıyorum Ebu Hanife yahudi idi" demiştir. (Hatib El Bağdadi 13, 413)
Süfyan es-Sevri:
"Ebu Hanife'yi zındıklığından dönmesi için iki kez, kafirliğindenden dönmesi içinse defalarca tevbeye çağrıldı"
( Hatib El Bağdadi 13/ 382- 383)
İmamı Malik:
"Benim için Ebu Hanife'nin sözüyle hayvan pisliği arasında hiçbir fark yoktur"
( Hatib El Bağdadi Tarihul Bağdadi, 13/411)
Ebu Davud Süleyman Es Sicistani şöyle der: "İmamı Malik,
İmamı Şafi, Ahmet Bin hanbel Ebu Hanife'nin küfür ve dalalet içinde olduğunda ittifak etmişlerdir"
(Hatib El Bağdadi Tarihul Bağdadi 13/ 383 -384)
Görüldüğü gibi Allah Resulü'nden iki asır sonra gelen rivayet tapıcıları sapıklık ve zındıklıkta günümüzde bulunan çömezleri arasında bir fark olmadığı gibi,
inanç ve fikirde bunlarla
beş bin yıl sonra gelecek müşrikler arasında da bir fark olmayacaktır.
Bu Kuran cahili mezhep imamlarının Ebu Hanife'yi kafir, zındık ve sapık demelerinin tek sebebi,
Allah Resulü'ne isnat edilen bazı sözlerin ona yakışmayacağını söylemeseydi.
Yani Ebu Hanife, biz Kur'an ehli muvahhidler gibi yaşadığı zamana intikal eden rivayetlerin tümünü de inkar etmiyordu.
Belki de uydurma rivayetlerin binde birine karşı gelmiyordu.
Buna rağmen bu Kur'an düşmanı hurafeci muhaddis ve Mezhep imamları ona her türlü hakareti yapmayı dinden bir farz gibi telakki etmişlerdir.
Dolayısıyla Tevhid ve şirk mücadelesi on bin sene önce nasıl olduysa, bundan on bin sene sonra da devam edecektir.
Burada aklıma şu iki âyet geldi.
"İşte o ülkeler (ve halkları)onların haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz.
Andolsun ki, elçileri onlara apaçık deliller getirmişlerdi.
Fakat önceden (inanç atalarının) yalanladıkları gerçeklere (bunlar) iman edecek değillerdi.
İşte kafirlerin kalplerini
Allah böyle mühürler. Onların çoğunda, sözünde durma diye bir şey bulmadık. Gerçek şu ki, onların çoğunu yoldan çıkmış bulduk"
(Âraf, 101, 102)
Ancak vicdan sahibi insana acı ve ızdırap veren şey,
masum bir ilâh gibi gösterilen bu cahil Mezhep imamlarının
aklını biraz kullanan ve vicdanın sesini dinleyen insaflı bir âlime nasıl saldırdıklarını ümmi halkın bilmemesidir.
Her müslüman kitabını, o kitaptaki dini, niçin indiğini, amaç ve hikmetini bilmekle sorumludur.
Müslüman Allah tarafından indirilen vahyin aydınlığıyla, kimin sapıklıkta bulunduğunu ve kimin hidayet üzerinde olduğunu bilmekle yükümlüdür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder