21 Ocak 2022 Cuma

SALÂT ve ZİKİR (9.YAZI) Kur'an, insanları düşünmeye, aydınlanmaya ve erdemli nesiller olmaya hidayet ederken, onu insanların elinden alıp “biz size öğretiriz” diyen Şii ve Sünni din adamları insanlık tarihinde eşi çok az görülmüş bir taklit ve cehaletin önderleri oldular. Artık kıyamet günü hesapları görülecektir. Fakat iman ve huzur, adalet ve merhamet olarak en sonunda galip gelecek olan Allah ve onunla bağlantısını sağlıklı biçimde tutan yani salât'ı ayakta tutabilenler olacaktır. "Onlar, ayakta iken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah'ı zikrederler yani göklerin ve yerin yaratılışı konusunda tefekkür ederler. Ve derler ki: Rabbimiz, sen bunu amaçsız olarak yaratmadın. Sen subhansın, bizi ateş azabından koru.(Âli İmran-191) Ayakta iken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı zikrederler, yüce Allah ile yani vahiy'le bağlantılarını (salâtlarını) kaybetmeyenler ve gerçeği bulma çabası içinde olanlardır. Tefekkür edenler onlardır. Âyetteki “ayakta dururken, otururken ve yanları üzerine yatarlarken” ifadeleri insanın her anının ve halinin tasviridir. Şia ve Ehl-i Sünnet din adamlarının kaç tanesini göklerin ve yerin yaratılışı hakkında düşünüp konuşurken gördünüz?Nötron yıldızlarından, kara deliklerden, süpernovalardan, andromeda galaksisinden, solucan deliklerinden, manyetik koruma kuşağından veya arkeolojiden, sismik hareketlerden ve suyun kaldırma kuvvetinden bahseden kaç tane din adamı biliyorsunuz? Oysa son vahyin onlarca âyetinde, insanlara "ibret nazarı ile bakın ve her halinizle bunları düşünün ve aydınlanın" mesajları vardır. Salât'ın nasıl ve nerelerde kaybedildiğini görebiliyor musunuz? "İşte onların elleri arasındakini (önceki kitab'ı) doğrulayan bu kitap, ana kent ile civarındakileri uyarman için indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ahirete iman edenler ona iman eder ve salâtlarını muhafaza ederler (korurlar).(En'am-92) Arap toplumuna indirilen Arapça Kur'an ulaşabildiği ölçüde çevresini de aydınlatmaya hazır ifadeler içerirken, ulaştığı coğrafyanın ümmi halkına halen Arapça okunmasının daha sevap olduğunun dayatılması ne kadar büyük bir talihsizlik olmuştur. Oysa bizim durumumuz gerçeğe ulaştıran bir kitap duymuş ve kendi toplumunu uyarma durumunda olanlar gibidir. Filanca toplumun örfü, geleneği ve çevre koşullarına göre yaşadıkları kendi dil ve kültürleri bizim için din değilken; bunların din diye ön plana çıkardığı, hatırlatıcı ve uyarıcı olan kitabın masajının hiç önemsenmediği bir din yaşıyor bu coğrafya. Çünkü muhafaza edilen şey; vahiy mekezli salât dediğimiz Allah’la bağlantı değil, yozlaşmış ve Nebi (a.s) ın adı kullanılarak kendi dininden başkalarını ötekileştiren Emevi-Abbasi Arap kültürü bağlantısıdır. Kitap ortada dururken; Arap bile olmayanların Araplık asimilasyonu din zannedilerek, sadece dini algı değil, insanların kendi mâruf genleri de bozularak köleleştirilmiş durumdadırlar. Ne Allah’a bağlantının muhafazası kalmış ne de kendi doğal kültürünün! Kitaba sarılmak yerine Nebi (a.s) adına uydurulan rivayetlerle oluşturulan dünyanın en batıl dininin tek doğru yol zannedildiği berbat bir şirki yaşıyoruz. "Kitab'a sımsıkı sarılanlar ve salât'ı ikame edenler. Biz müslihlerin (ıslah edicilerin-ıslah olanların) mükafatını zayi etmeyiz" (Âraf-170) Oysa elimizde olan kitabın değerini bilmemiz için yüzlerce örnek var. "Dağı bir gölge gibi üzerlerine yükselttiğimizde onu üzerlerine düşecek zannettiler. Size verdiklerimizi kuvvetle alın ve onda olanı zikredin ki takva sahibi olasınız"(Âraf-171) Ümmi halkın “Üç kulhü bi elham”ı Arapça ezberleyip de, hayatı boyunca ezberindeki bu âyetlerde ne söylendiğini anlamamak büyük bir talihsizliktir! Çünkü kuvvetle alınanın Kur'an değil, Şia ve Ehl-i Sünnet din adamlarından öğrenilen beşeri yani tamamen zan bilgiler. Aslında bilgi bile değil, saçma sapan hurafeler.Fakat yüzyıllardan beri âlim olarak bilinenlerin dillerinde ve eserlerinde gelmeleri doğru zannedilmelerine yol açmıştır. Oysa Kur'an bir çok âyette, çoğunluğun içinden az bir grubun hidayetinden bahseder.Sadece Nebi ve Resüller hidayete ulaşmaz, iman edenler de Allah tarafından indirilen vahiy sayesinde hidayete ulaşır. Ve tabi ki hidayete erenler elçi de olsa, salt iman eden de olsa salâtı ikame etmek isteyenler (bağlantısını sağlamak isteyenler) arasından olur. "Ben seni seçtim. Bundan böyle (sadece) vahyedileni dinle. Muhakkak ki ben Allah’ım. Benden başka ilah yoktur. O halde bana kulluk et ve zikrim (vahiy) için salât'ı ikame et. Eğer salât'ı ikame eden bir elçi ise, elbette bu bağlantının ucunu insanlara uzatmak da bu bağlantıya doğal olarak dâhil ve vahye destek olarak algılanmalıdır. Önemli olan uzatan insanın eli değil hatırlatıcının içindekilerdir. Zikrin içinde zikredilen şeylerdir. Unutulmaması gereken zikirdir, Nebi ve Resül (a.s) ın ne giydiği ne içtiği değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder