18 Ocak 2022 Salı

SALÂT, DUA ve NAMAZ!!! (6.YAZI) En önemli öğüt olan salât insanı her türlü kötülükten engeller. Namaz için böyle birşey söylemek mümkün değildir. Namaz, Şia ve Ehl-i Sünnet toplumlarına hiç bir faydası olmamıştır. Salâtta insan, her an Allah’ın manevi huzurundadır. Namazda huzur diye bir şeyden söz edilemez. En önemlisi, iman ve ilim, akıl ve fikir olarak namazın, iman edenlere hiçbir faydası olmamıştır. Olsaydı, birbirlerinin çarşı ve pazarlarını, medrese ve mabedlerini bombalamazlardı. Sakın "Namaz günümüze kadar uygulanarak gelen bir ibadettir" demeyin. Çünkü Şii ve Sünni din adamları Kur'an'da bulunan bütün kavramları bozmuşlardır. Tevhid ve vahiy nimeti şirk ve küfür olarak yer değiştirmiştir. Salât, ilim ve şuurla, zihin ve akılla yapılan bir eylem iken, Namaz, ezberlenmiş kuru tekrarlardan başka hiçbir şey değildir. Salat, gece gündüz, yirmi dört saat sürekli olan bir faaliyet iken, namaz sınırlı vakitlerde yapılan psikolojik bir baskı ve bir alışkanlıktır. Şia ve Ehl-i Sünnet'in muhaddis ve müctehidleri “salât" kavramını tahrif edip "namaz” anlamı verince, ümmet, vahyi öğrenmek, öğretmek ve uygulamaktan uzaklaştı.Artık Kur'an'ı öğrenme, anlama ve hayata aktarma olarak değil, onu Arapça seslendirme ibadet ve sevap sayıldı. Yüce Allah'a yemin olsun ki, Şia ve Ehl-i Sünnet'in ümmileri içinde Kur'an'ın manasının olduğunu bilmeyen milyonlarca insan mevcuttur. İnsanlara din ve iman anlatanların büyük çoğunluğu Kur'an'ın en kolay kavramları olan ihlas ve ibadeti bilmekten âcizdirler. Devasa mabedleri, minare ve mermerleri, mimâri sanat ve süslemeleri ile yüz yıllardan beri namaz bu ümmet için en büyük israf kurumu olmuştur.Halbuki bu kadar zenginlik ve maddi imkanlar tamamen riya ve gösteriş olan mâbedleri inşa etme yerine fakir ve miskinlere harcansaydı, toplum olarak bambaşka bir konumda olabilirdik. Namaz, yüce Allah'ın dinini amacından saptırdı. İman edenler olarak yapmamız gereken şey, imkân bulduğumuzda, zamanınız müsaitse sabah-akşam özellikle geceleri Kur'an'ı anlayarak okumaya çalışmak, üzerinde düşünmek, kavramlarını çözmeye uğraşmak, hikmetine yoğunlaşmak olmalıdır. İşte bu bireysel salât-ı ikame etmedir.Çünkü dinde her şey gelip Kur'an'ı bilmeye dayanıyor. Kur'an bilinirse, her şey bilinir. Kur'an bilinmezse din adına anlatılan her ahmaklık iman ve İslam zannedilir. Dolayısıyla dünyada bu ahmak dinden daha tehlikeli bir silah icad edilmemiş ve icad edilemez. Zira yüz yıllarca insan kaynaklarımızı yani çocuklarımızın ve gençlerimizin beyinlerini iğdiş edecektir. Kur'an'ın hiçbir âyetinde salât “dua” anlamına gelmez.Çünkü “dua” kavramı, Arapça bir sözcük olarak yüzlerce âyette yer almaktadır. Salat, dua anlamına gelseydi, yüce Allah salât demez dua derdi. “Salât=duadır” diyenlere karşı sorumuz:İbrahim süresi 40; İsra süresi 110. âyette, salât kavramı kullanıldıktan sonra neden tekrar “dua” kelimesi kullanılmıştır?Demek ki farklı anlamlara geliyorlar.Mealciler bazı yerlerde salât kavramına namaz anlamını veremedikleri için namaza en yakın olan "dua" anlamını vermektedirler. Bazı yerlerde “Rahmet” bazı yerlerde de “ibadet” anlamı vermekten kaçınmamaktadırlar. Üstelik aynı salât'a kimi dua anlamı verirken, kimi de ibadet anlamı ya da farklı anlamlar verebilmektedir. Kendi içlerinde bir sürü çelişki içine girmektedirler. Bu çelişkiler, onların rivayetlerin etkisinde kalarak salât'a yanlış anlam verdiklerinin de büyük bir delilidir. Bir çok konuda olduğu gibi, bu konuda da şaşkın olmalarının sebebi, anlatılan konuyla hayatın gerçekleri arasında bağ kurmayıp, eskiden beri gelen, taklide dayalı bilgiyi ezberlemiş olmalarındandır. Dua; Allah'tan istemektir. Salât ise, zikri (vahyi) toplum içinde ikâme etme eylemidir.(Tâhâ-14; Ankebüt-45) 6236 âyetten meydana gelen son vahiy, “Allah'a ibadet edin, Allah'a dua edin, Rabbinize dua edin, Rabbinize ibadet edin!” dediği halde hiç bir âyette “Allah’a salât edin!” dememiştir. Çünkü salâtın anlam ve misyonu çok farklıdır. Zaten salât hakkıyla yapıldığı zaman direkt olarak ibadet ve dua yapılmış olacaktır. Salât toplumsal kalkınma ve sosyal düzen ile ilgili bir durumdur. Allah’ın zatına salât edilmez. Allah için topluma salât edilir. Rabbimiz “salâtı ikame edin” derken, dua’yı ayağa kaldırın değil, vahyin ilim ve hikmetiyle, Kur'an'ın eğitim ve ahlakıyla toplumu ayağa kaldırın buyuruyor. Namaz, büyük bir heyecanla yüce Allah'ın emirlerini yapmaya hazırlanan bir kişinin, kendine dayatılan "mutlaka hergün beş vakit namazını kılacaksın" dayatmasını, yerine getirmediği için diğer emir ve önerileri de yapmaktan vazgeçen, psikolojisi bozulanın gönlüne saplanan bir hançer haline gelmiştir. Aslında yüce Allah'ın Kur'anda insanlara gerçek anlamda ibadetin ne olduğunu bildirdiği, tüm Nebi ve Resul'lerin de yerine getirerek uyduğu şeyin içi boş ve anlamsız bir ritüel olmadığını, ihlas ve ihsana dayalı bir yakarışla yapılan dua eylemi olduğunu, şu âyetler açık olarak ortaya koyuyor."Rabb'inize tederruân (Allah'ın yüceliği karşısında küçülerek, acizliğinizin ve fakirliğinizin şuurunda olarak, tevâzu üstüne tevâzu göstererek ve istekte bulunarak) yani hufyeten (gizlice) dua edin. Kuşkusuz O, haddi aşanları sevmez.(Âraf-55)"Ve (Allah tarafından) ıslah edildikten sonra, yerde fesad çıkarmayın yani O'na endişe ve ümit ile dua edin. Kuşkusuz Allah'ın rahmeti güzel ahlak sahiplerine yakındır.(Âraf-56)Dolayısıyla âyetlerde anlatılan dua eylemi bir ritüeli içermiyor. Yani bilinen namaz değildir. Dua'nın bir vakti, süresi, sayı sınırı yoktur. Dua eylemi insanın o andaki inanç, ahlak, ihtiyac ve psikolojik durumu ile ilgili kendi ve Rabbi arasında bulunan, son derece önemli bir yardım talep etme ve bir iletişim aracıdır. Hiç kimsenin buna mudahale etmeye hakkı yoktur. İhlas ile ve gönülden gelerek, Allah'a kulluk bilinciyle, acziyetimizi bildirerek, tevâzu ile yüce Allah ile iletişim kurmak, yalnız O'ndan isteyerek ve yalnız O'na kul olduğumuzu ifade eden bir iman ve güzel ahlakla yakarmamız, Allah'ın bizden gerçek anlamda istediği bir ibadettir. Kişi dilerse kendi dilinde, tevhide gönülden bağlı ve her türlü şirk unsurundan arınmış bir şekilde, ihlas ve takvaya bağlı bir imanla yalvarıp yakararak, boyun bükerek acziyetini itiraf edecek ve isterse yerlere yüzükoyun yatarak, gönülden gelen duygularla, gözyaşı dökerek, tüm içtenliği ve tam bir teslimiyet içinde Allah'a yalvaracaktır. Kur'anda yüce Allah'a ihlasla ibadet etme, yani dini O'na özel kılarak Rabbimiz ile iletişim kurmamız gerektiği şu âyetlerle de desteklenmektedir. "Kullarım, sana, beni sorarlarsa (bilsinler ki) ben, yakınım. Bana dua edenin duasına karşılık veririm. O halde onlar da benim dâvetime icabet etsinler ve (sadece) bana iman etsinler ki rüşd yoluna kavuşmuş olsunlar. (Bakara-186)Rabb'iniz dedi ki: “Bana dua edin ki size icâbet edeyim. Bana ibadet etmekten kibirlenenler alçaklanmış olarak cehenneme gireceklerdir" (Mü'min-60)(Ey Resül!) De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! Siz (vahyi) yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacaktır" (Furkan-77)Aslında insanın fıtrat mayasında bulunan Allah'tan istekte bulunma, Allah ile iletişim kurma iştiyak ve ihtiyacı, O'nun huzurunda kendini arzederek varlığı karşısında ne kadar yetersiz, âciz, miskin olduğunu ifade etme, boyun bükerek yalnız O'ndan isteme, samimi bir yakarışla, gönülden bir bağlılıkla gözyaşı dökerek, rızasını isteyip yerlere kapanarak yapılan ve tüm Nebi, Resül ve müminlerin yaptıkları şekliyle icra edilen dua eylemini, Sünni ve Şii din adamları, uydurma rivayetler ve içtihatlar yoluyla mistik bir tapınma ritüeline yani "Namaza" dönüştürerek, türlü ayrıntı ve takıntı derecesinde teferruatlara boğarak, kendi süfli amaçları uğruna özellikle Kur'anî kavramların en önemlilerinden biri olan, kendine özgü geniş bir anlam ve öneme sahip olan salât'ın üzerini örtmek yani ümmi halkı Kur'andan uzaklaştırmak için kullanmış ve zamanla bu namaz Kur'andan habersiz toplum tarafından dinin olmazsa olmazı ve dinin tek direği olarak kabul edilmiştir. Peki eğer Allah'a ancak belirli bir ritüel ile dua ve niyazda bulunmak, yani bugün bilinen anlamda namaz denilen ritüeli yerine getirmek din adına gerekli ve Allah'ın emri ise neden Kur'anda bunun nasıl yapılacağı, tarifi, hareketleri, okunacak dua ve âyetlerin ne olduğu, vakitleri gibi net ve açık bir şekilde yüce Allah tarafından birkaç ayette basitçe bildirilmemiştır. Halbuki yüce Allah şöyle buyuruyor. "... Ayrıca bu kitab'ı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik" (Nahl- 89)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder