8 Ocak 2022 Cumartesi
KUR'AN-I MÜBİN'İN MEÂLİ(102. YAZI)Âraf Süresi 59-) Andolsun ki Nuh’u elçi olarak kavmine gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a ibadet edin, sizin ondan başka ilâhınız yoktur. Doğrusu ben, üstünüze gelecek azim bir günün azabından korkuyorum. 60-) Kavminden ileri gelenler dediler ki: Biz seni gerçekten apaçık bir sapkınlık içinde görüyoruz!61-) Dedi ki: "Ey kavmim! Bende herhangi bir sapkınlık yoktur; fakat ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir Resülüm. 62-) Size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ediyorum, size nasihat ediyorum ve ben sizin bilmediklerinizi Allah’tan (gelen vahiy ile) biliyorum. (Kur'an'da tebliğ kavramı, Nebi değil, Resül bağlamında geçmektedir. Her Nebi yüce Allah'tan vahiy alır, vahyi tebliğ etme emrini aldığı zaman risâlet görevi başlar. Onun için hiç bir âyette tebliğ Nebi bağlamında kullanılmamıştır.) 63-) Allah’ın azabından korunup da rahmete nâil olmanız ümidiyle, içinizden sizi uyaracak bir adam vasıtasıyla size bir zikir (vahiy) gelmesine şaşırdınız mı?" 64-) Onu yalanladılar, biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık, âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk! Çünkü onlar kör bir kavim idiler.(Âyette bulunan "Onu yalanladılar..." ile "... âyetlerimizi yalanlayanları..." ifadeleri muhteşem bir sistemi yani hikmeti gösteriyor. O hikmet şudur: Resül ile vahiy aynı şeydir. Resülü yalanlamak, âyetleri yalanlamak yani yüce Allah'ı yalanlamak yani vahye karşı gelmek demektir. Dolayısıyla "tekzib" (yalanlama) kelimesi yüzlerce âyette Allah, vahiy ve Resül bağlamında kullanılmıştır. "Tekzib" (yalanlama) Hiçbir âyette Nebi bağlamında geçmemektedir.) 65-) Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim! Allah’a ibadet edin; sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Hâla sakınmayacak mısınız?"(Kur'an'ın dilinde ve dininde "ibadet" belli ritüelleri yapmak değildir. Tüm hayatı sadece Allah'a adamak, dini Allah'a özel kılmak, yalnız vahye iman etmek, hayatın her anında Allah'ı hesaba katmak hiçbir şeyi Allah'sız yapmamak anlamına gelmektedir.) 66-) Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: Biz seni kesinlikle bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve gerçekten seni yalancılardan sanıyoruz. 67-) "Ey kavmim! dedi, bende beyinsizlik yoktur; fakat ben âlemlerin Rabbinin gönderdiği bir Resülüm. 68-) Size Rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum ve ben sizin için emin bir nasihatçıyım. (Kur'an'da emanet ve ihanet kavramları Nebi bağlamında değil, Allah, vahiy ve Resül bağlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla Nebi ve Resülün arasında bulunan farkları bilmeyenler dinde söz sahibi olamazlar yani dinden konuşmaya hakları yoktur.) 69-) Sizi uyarmak için içinizden bir adam vasıtasıyla Rabbinizden size bir zikir (vahiy) gelmesine şaşırdınız mı? Düşünün ki O sizi, Nuh kavminden sonra onların yerine getirdi ve yaratılışta sizi güçlü kıldı. O halde Allah’ın nimetlerini zikredin ki kurtuluşa eresiniz." 70-) Dediler ki: Sen bize tek Allah’a ibadet etmemiz ve atalarımızın ibadet etmekte olduklarını bırakmamız için mi geldin? Eğer sâdıklardan isen, bizi tehdit ettiğin (azabı) bize getir. 71-) (Hûd) dedi ki: "Üzerinize Rabbinizden bir rics ve bir gazap inmiştir. Haklarında Allah’ın hiçbir sultan indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın taktığı( batıl) isimler hususunda benimle mucadele mi ediyorsunuz? Bekleyin öyleyse, şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim!" 72-) Onu ve onunla beraber olanları rahmetimizle kurtardık ve âyetlerimizi yalanlayıp da iman etmeyenlerin kökünü kestik. 73-) Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a ibadet edin; sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden bir beyyine gelmiştir. O da, size bir âyet olarak Allah’ın şu devesidir. Onu bırakın, Allah’ın arzında yesin, (içsin); ona kötülükle dokunmayın; sonra sizi elem verici bir azap yakalar. 74-) Zikredin ki, (Allah) Âd kavminden sonra yerlerine sizi getirdi. Ve yeryüzünde sizi yerleştirdi: Onun düzlüklerinde kasırlar yapıyorsunuz, dağlarında evler yontuyorsunuz. Artık Allah’ın nimetlerini zikredin de yerde ifsad ediciler olarak karışıklık çıkarmayın. 75-) Kavminden ileri gelen müstekbirler, içlerinden mustaz'aflara dediler ki: Siz Salih’in, Rabbi tarafından (Resül olarak) gönderildiğini biliyor musunuz? Onlar da şüphesiz biz onunla ne gönderilmişse iman edenlerdeniz, dediler. 76-) Müstekbirler dediler ki: "Biz de sizin iman ettiğinize küfredenlerdeniz. 77-) Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin emrinden dışarı çıktılar da: Ey Salih! Eğer sen gerçekten Resüllerden isen bizi tehdit ettiğin azabı bize getir, dediler. 78-) Bunun üzerine onları o sarsıntı yakaladı da yurtlarında diz üstü çökmüş vaziyette kaldılar. 79-) Salih o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: Ey kavmim! Andolsun ki ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size nasihat ettim; fakat siz nasihat edenleri sevmiyorsunuz. 80-) Lût’u da (Resül olarak gönderdik). Kavmine dedi ki: "Âlemlerde (insanlar içinde) sizden önce hiç kimsenin yapmadığı fuhuşa mı gidiyorsunuz? 81-) Çünkü siz, şehveti tatmin için kadınların dununda (yanında-berisinde) şehvetle erkeklere gidiyorsunuz. Doğrusu siz müsrif bir kavimsiniz. 82-) Kavminin cevabı: Onları (Lût’u ve taraftarlarını) memleketinizden çıkarın; çünkü onlar fazla temizlenen insanlarmış! demelerinden başka bir şey olmadı. 83-) Biz de onu ve karısından başka ehlini kurtardık; çünkü karısı geride kalanlardan idi. 84-) Ve üzerlerine (taş) yağmuru yağdırdık. Bak ki suçluların sonu nasıl oldu! 85-) Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a ibadet edin, sizin ondan başka ilâhınız yoktur. Andolsun size Rabbinizden beyyine gelmiştir; artık ölçüye ve mizâna vefa gösterin, insanların eşyalarını eksik vermeyin. Düzeltilmesinden sonra yerde ifsad ediciler olmayın. Eğer müminler iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır. 86-) Tehdit ederek, iman edenleri Allah yolundan alıkoyarak ve o yolu yamuk göstererek öyle her yolun başında oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O sizi çoğalttı. Bakın ki, ifsad edicilerin sonu nasıl olmuştur! 87-) Eğer içinizden bir tâife benimle gönderilene iman eder, bir tâife de iman etmezse, Allah aranızda hükmedinceye kadar bekleyin. O hakimlerin en hayırlısıdır. 88-) Kavminden ileri gelen müstekbirler dediler ki: "Ey Şuayb! Seni ve seninle beraber iman edenleri yurdumuzdan kesinlikle çıkaracağız veya milletimize döneceksiniz" (Şuayb): Biz istemesek de mi? dedi. 89-) Doğrusu Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin milletinize dönersek yalan yere Allah'a iftira etmiş oluruz. Rabbimiz Allah (iradelerimize ipotek koyarak) dilemiş başka, yoksa ona geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah’a tevekkül ederiz. Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adaletle hükmet! Sen hükmedenlerin en hayırlısısın. 90-) Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: Eğer Şuayb’e tâbi olursanız o takdirde siz mutlaka husranda kalanlardan olursunuz.91-) Derken o şiddetli sarsıntı onları yakalayıverdi de yurtlarında diz üstü çökmüş vaziyette kaldılar. 92-) Şuayb’ı yalanlayanlar sanki yurtlarında hiç oturmamış gibiydiler. Asıl husrana uğrayanlar Şuayb’ı yalanlayanlar oldu. 93-) Şuayb, onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: "Ey kavmim! Ben size Rabbimin mesajlarını tebliğ ettim ve size nasihat verdim. Artık kâfir bir kavme nasıl acırım!"
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder