14 Ocak 2022 Cuma

KUR'AN-I MÜBİN'İN MEÂLİ 107.YAZI) Âraf Süresi 181-) Yarattıklarımızdan, daima (vahiy'le) hakka hidayet eden ve adaleti hak (vahiy) ile yerine getiren bir ümmet bulunur. 182-) Âyetlerimizi yalanlayanları, hiç bilmeyecekleri yerden yavaş yavaş helâke götüreceğiz. (Âyetleri yalanlama, dil ile değil, inanç,ahlak karakter ve tavırla yapılan bir şeydir. Yani ataların diniyle vahiy'den yüz çevirme ve hakka karşı gelme anlamına gelmektedir.) 183-) Onlara mühlet veririm; (ama) benim tuzağım metindir. 184-) Düşünmediler mi ki, arkadaşlarında (Muhammed’de) herhangi bir cinnet yoktur? O, ancak apaçık bir uyarıcıdır. 185-) Göklerin ve yerin hükümranlığına, Allah’ın yarattığı her şeye ve ecellerinin yaklaşmış olabileceğine bakmadılar mı? O halde Kur’an’dan sonra hangi söze iman edecekler?(Bu âyette, Allah'ın kudret ve vahdaniyetine, dinde vahyin tek kaynak olduğuna önemli üç delil sunulmuştur. 1-) Göklerin ve yerin ince ayar ve hassas dengesine. 2-) Göklerde ve yerde yaratılan milyonlarca çeşit. 3-) Her canlının önünde duran ve hiç kimsenin kurtulmasının mümkün olmadığı en önemli gerçek olan ölüm yolculuğu.) 186-) Kim Allah'tan (vahiy'den) saparsa, artık onun için hidayet gösteren olmaz. Ve onları tuğyanları içinde şaşkın olarak bırakır. 187-) Sana kıyameti, ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: Onun ilmi ancak Rabbimin indindedir. Onun vaktini O’ndan başkası açıklayamaz. O göklere de yere de ağır gelmiştir. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Allah’ın indindedir; ama insanların çoğu bilmezler. 188-) De ki: "Ben, Allah’ın dilediğinden başka kendime herhangi bir menfaat veya zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir kötülük dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim." 189-) Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini yaratan O’dur. Eşi ile (birleşince) eşi hafif bir yük yüklendi (hamile kaldı). Onu bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca, Rableri Allah’a: Andolsun bize sâlih verirsen muhakkak şükredenlerden olacağız, diye dua ettiler. 190-) Fakat (Allah) onlara sâlih verince, kendilerine verdiği hakkında Allah’a şirk koştular. Allah ise onların şirk koştuğu şeyden yücedir. 191-) Kendileri yaratıldığı halde hiçbir şeyi yaratamayan varlıkları (Allah’a) şirk mi koşuyorlar? 192-) Halbuki (evliya ve ilâhlar) ne onlar yardım edebilirler ne de kendilerine bir yardımları olur. 193-) Onları hidayete dâvet etseniz size tâbi olmazlar; onları dâvet etseniz de, sessiz dursanız da sizin için birdir. 194-)(Ey müşrikler!) Allah’ın dununda dua ettikleriniz sizler gibi kullardır. (Onların ilâh oldukları hakkında iddianızda) sâdık iseniz, onları dâvet edin de size icâbet etsinler! (Dinin şemsiyesine sığınarak bir "evliya ve ilâhlar dinî" kurup kutsala hürmet adı altında açık şirke giddilmesi, Kur'an'ın dikkat çektiği en büyük ve en önemli tehlikedir. Kur'an bize gösterdi ki, şirkin failleri her zaman din adamları olmuştur. Kur'an, yüzlerce âyetinde doğrudan ve açık olarak bu din adamlarından yakınmaktadır.Yüce Allah bilmektedir ki, elçiler mirası evliya ve ilâhlar hegemonyasıyla içinden çürütülmüş ve faturası Allah'a kesilen din, her zaman ve zeminde şeytana hizmet eden bir yıkım kurumuna dönüşmüştür. İşte, İslam dünyasının asırlardan beri husrandan husrana ve akıl almaz katliamlara sürüklenmesinin gerçek sebebi burada yatıyor.Şirk, hulul inancı ve batınilik tevhid dininin yozlaştırıldığı anda ortaya çıkan dinin adıdır. Tevhid dininde, yani ilahi dinin herhangi bir ilkesinde vücut bulan bir yozlaşma o dini tartışmasız biçimde şirke bulaştırır. Yozlaşan tevhid dininin yeni kimliği kesinlikle şirk olacaktır. Elçilerden hemen sonra her zaman dinin akibeti bu olmuştur. Olmasaydı ardarda elçiler gönderilmezdi. Bundan dolayı insanların din adına Kur'an'dan başka gidecek bir yeri, başvuracak sağlam bir kaynağı yoktur. Kur'an'dan nasip yoksa varılacak sonuç ya şirk veya tümden Allah'ın inkar edilmesi olacaktır. Şu mesele gerçekten çok önemlidir. Şirk Kur'an'ın gösterdiği şekliyle tanınmadıkça İslam'ı ve tevhidi Kur'anın gösterdigi şekliyle anlamak mümkün olmaz. Müslüman dünya gerçekten Kur'an'ın ortaya koyduğu şekliyle şirki tanımıyor. Tanıma yönündeki tüm gayretleri bilinçli ve şuurlu şaytâni bir iradeyle sonuçsuz bırakılıyor. Çünkü şirk ve hulul inancının mahiyeti halk tarafından anlaşıldıkça Müslüman dünyaya İslam adı altında yaşatılan dinin gerçek İslam olmadığı ortaya çıkacaktır. Böyle bir gerçek dünyadaki bütün çıkar dengelerini sarsacaktır. Kelime-i tevhid formülü, hiçbir ilah yok sadece Allah var, şeklinde tezahür eder. Dikkat edilirse formülde öncelikle sahte ilahlar yok ediliyor, onun ardından hak ilah olan alemlerin rabbi öne çıkarılıyor. Yani "olması gereken" gösterilmeden önce" olmaması gereken" tanıtılıyor. Bu o kadar önemli ki, şirk olmadığı zaman tevhid'in hâkimiyetinden söz edilebilir. Yani hem İman hem de şirkin bir insanda bulunma ihtimali kuvvetle muhtemeldir. Bundan ötürü yüce Allah Şöyle buyurur."İmana ulaşan ve imanlarına zulüm bulaştırmayanlar var ya. İşte onlar emniyette ve hidayette olanlardır"( Enam- 82)Kur'anda bir çok âyette zulüm şirk anlamında kullanılmıştır. Yoksa insan bilerek veya bilmeyerek cahillikle, ailesine, akrabasına, çevresine, tabiata haksızlık ve zulüm edebilir. Kelime-i tevhidle formüllendirilen zıtlıkla kutuplardan herhangi birini gereğince tanımadığımızda ötekini gereğince tanımamız mümkün değildir. Bu da insanı, o kutupla ilgili tüm tespit, inanç ve eylemlerinde yanlış yapmaya mahkum eder. İslam dünyasının tevhid akidesine gerektiği gibi değer vermemesinin sebebi şirkin gerçek mahiyetini, tahrip gücünü ve yıkım özelliğini bilmediğindendir. Tevhide değer verilmeyince İslam dininin güzellikleri insanın hayatına yansımıyor.Dolayısıyla İslam'dan beklenen bereket, barış, nimet, huzur, mutluluk, merhamet uzaklarda kalıyor. Dünyayı şirke ve hululiyyet inancına karşı uyaran, akli ve ilmi verilerle donatan tek kaynak Allah'ın kelâmı Kur'an'dır. Fakat maalesef Kur'an'ın iman eden çocuklarının sirki anlayamaz hale getirilmeleri insanlığın maruz kaldığı en büyük talihsizlik olmuştur. İslam dünyası şirkin ve huliliyyet inancının pençesinde can çekişmektedir. Yüzyıllardan beri belini doğrultamamasının gerçek sebebi budur. Yoksa yüce Allah hiçbir toplumu ufak tefek eksiklikleri yüzünden perişan etmez.Perişanlık ve hüsran sadece şirkin sonucudur. Sirk insanın emek ve üretimini yok eden en büyük beladır. İslamı anlamak için Kur'an'ı dikkatli okumak ve elçiler tarihini iyi incelemek gerekir. Kur'an hakkıyla okunursa( Bakara- 121) görülür ki, elçilerin mücadelesi dinsizliğe karşı değil, sahte din ve ilahlara karşı olmuştur.Bir kere elçilerin ve Kur'an'ın en büyük düşmanı şirktir ve şirk, dinsizlik değil, tarihin en zorlu ve inatçı dinidir.) 195-) Onların yürüyecekleri ayakları mı var, yoksa tutacakları elleri mi var veya görecekleri gözleri mi var yahut işitecekleri kulakları mı var? De ki: "Şeriklerinizi dâvet edin, sonra bana (istediğiniz) tuzağı kurun ve bana göz açtırmayın 196-) Şüphesiz ki, benim velim kitab’ı indiren Allah’tır yani O (sadece) salihleri veli edinendir. 197-) Allah’ın dununda dua ettikleriniz ne size yardıma güçleri yeter ne de kendi nefislerine yardım edebilirler. 198-) Onları hidayete dâvet etseniz işitmezler yani onları sana bakar görürsün, oysa onlar görmezler. 199-)(Ey Nebi!) Sen af yolunu tut, mârufu emret ve cahillerden yüz çevir. 200-) Eğer şeytanın fitlemesi seni dürterse hemen Allah’a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir. 201-) Takvâya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (vahyi) tezekkür edip hemen basiret sahibi olurlar. 202-) (Şeytanların) kardeşlerine gelince, şeytanlar onları azgınlığa sürüklerler. Sonra da yakalarını bırakmazlar. 203-) Onlara bir âyet getirmediğin zaman, (ötekiler gibi) onu da derleyip getirseydin ya! derler.(Ey Nebi!) De ki: Ben ancak Rabbimden bana vahyedilene tâbi olurum. Bu (Kur’an), Rabbinizden gelen basîretlerdir (kalp gözlerini açan beyanlardır); inanan bir kavim için hidayet ve rahmettir. (Kur'an'ın dilinde Nebi vahye tâbi olurken, (Ahzab-1,2) Resül, vahyi tebliğ etmekle sorumludur (Mâide-67) 204-) Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin. 205-) Kendi nefsinde, alçalarak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini zikret yani sakın gafillerden olma. 206-) Kuşkusuz Rabbin indinde olanlar ibadetlerinde O'na karşı kibirlenmezler, O’nu tesbih eder ve yalnız O’na secde ederler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder