30 Ocak 2022 Pazar

SALÂT ve İMAN(17.YAZI) Aslında "Müslim" kavramı Kur'an'ı Mübin'de "sadece Allah'a dolayısıyla onun hükümlerine indirdiği kitab-a teslim olan kişi" anlamında kullanılmıştır."İbrahim, ne Yahudi ne de Hristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan saf, dosdoğru bir Müslim idi; hiçbir zaman müşriklerden olmadı"(Âli İmran- 67) "Müslim, selim, silm, Müslüman, selam, İslam kavramlarının bütün türevleri "saf inanç, şirksiz iman, hanif yani orijinal din" anlamlarında kullanılmıştır. Kur'an'ın neresinde böyle bir kavram ile karşılaşırsak "şirksiz iman, temiz inanç, hanif İslam, saf ve halis din" aklımıza gelmesi gerekiyor.Kur'an'da iman ile şirk bir arada anıldığı halde, İslam ile şirk hiçbir âyette bir arada anılmamıştır. Kur'an'a göre "insanların çoğunun Allah'a imanları şirkle beraberdir" (Yusuf- 106)Tarihin bütün müşrikleri Allah'a iman ederlerdi, hem de dinlerinde samimi bir imana sahip bulunuyorlardı.Yani dinlerinin muhafazası için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyor, mallarını infak ediyor (Enfal-36) her türlü fedakarlığı gösteriyorlardı.Fakat şirk ile İslam birbirine düşman, birbirine son derece aykırı iki zıt inanç ve ayrı din konumundadırlar.İşte bundan dolayı yüce Allah, mezheplerin söyledikleri gibi "iman" üzerine değil, kullarının İslam üzerine yani "Müslüman" olarak can vermelerini istemektedir."Ey iman edenler! Allah'a karşı sorumluluğunuzun gereğini hakkıyla yerine getirin ve ancak Müslümanlar olarak can verin"(Âli İmran- 102)Allah'ın Resulleri de "iman" üzerine değil, İslam ve Müslüman olarak vefat etmeyi temenni etmişlerdir. Yusuf (a.s) ın Allah'a yakarışı şöyledir."... Ey göklerin ve yeri yaratan! Sen dünyada da âhirette de benim dostumsun. Beni Müslim olarak vefat ettir ve beni sâlih kullarına ulaştır"(Yusuf- 101) "Çünkü Rabbi ona Müslim ol, (eslim) demiş o da: Âlemlerin Rabbine teslim oldum, demişti. Bunu İbrahim de kendi oğullarına vasiyet etti, Yakup da, : Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslam-Tevhid) seçti. O halde sadece Müslümanlar olarak can verin, dediler"( Bakara- 132, 133) İslam kavramı "saf inanç, hanif din, pak sistem" anlamına geldiği için Kur'an'da mü'minlerin özellikleri sayılırken, Müslümanların özelliklerine yer verilmez.Mesela: "Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğunda imanları arttıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir. Onlar salat'ı ikame eden ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden Allah yolunda infak eden kimselerdir. İşte onlar gerçek mü'minlerdir"(Enfal- 2, 3, 4)"Müminler ancak Allah ve Resulü'ne iman eden, sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla savaşanlardır. İşte (imanlarında) sadık olanlar bunlardır"( Hücurat- 15) Kur'an'a göre bir insanın gerçek mü'min olması için "iman ettim" demesi yeterli olmamaktadır.Gerçek olarak iman etmenin birçok şartı mevcuttur. İşte bundan dolayı bir çok âyette genellikle "iman edip ve ameli salih işleyenler..." buyrulmaktadır.Âyetlerde bulunan "ve" yani anlamına gelmektedir. İman ile beraber şirk illetinin olabileceği veya sırf iman etmenin yeterli olmadığını Kur'an bizlere haber vermektedir."İnsanlar sınanmadan, sadece "iman ettik" demekle bırakılıvereceklerini mi sandılar?"( Ankebut- 2) Bu konuda yanlış anlaşılmaya müsait bir âyet bulunmaktadır. "Araplar "iman ettik" dediler. De ki: Siz gerçek olarak iman etmediniz, ama (dürüst olun ve doğru konuşun, İslam'ın ve Müslümanların gücü karşısında ister istemez) "gelip teslim olduk, boyun eğdik" deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve Resulüne itaat ederseniz, Allah amellerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah bağışlayan, merhamet edendir" (Hücurat- 14) Yukarıdaki âyette bulunan "eslemné- "Müslüman olduk, Allah'a teslim olduk" anlamlarında değil, güç karşısında Müslümanlara ve menfaate boyun eğmek" anlamında kullanılmıştır.Çünkü iman kalbe iyice yerleşmeyince iman ve İslam yani Allah'a teslim olma tahakkuk etmiyor.İslam her türlü endişe, korku, şirk, şüpheden uzak tam bir emniyet içerisinde olma anlamına gelmektedir. Bu âyette Yüce Allah "iman ettik" diyen bedevilerin kalplerini bildiği için onların gerçekten iman etmediklerini İslam'ın ve Müslümanların zaferi karşısında mahalle ve akraba baskısı veya devletin maddi imkanlarından faydalanma amacıyla ister istemez boyun eğdiklerini bildiriyor.Dolayısıyla Mümin, iman etmeden önce aslında kime ve neye iman ettiğini dönüp bakmalı. Yüce Allah ile nasıl bir bağlantısı var? Takvası, kötülüklerden korunma refleksi var mı? Din diye ona öğrettikleri şeyde, hak ile batılı ayırt etme isteği ve kabiliyeti var mı? Allah'ı birlemenin ve şirk koşmamanın ne olduğunu anladı mı? Mezhebe göre değil, gerçek manada rükû ederek yani eğilip de âyetlerde ne deniyor diye baktı mı? Okumadığı kitaba mı iman ettiğini söyledi? Yok eğer okuduysa okuduğu ilâhi mi şeytâni mi diye doğruladı mı?İmanına zulüm karıştırdı mı, karıştırmad mı? Farkındalıkla dünyaya bakıp da içi mutluluk, huzur ve heyecanla hiç doldu mu? İşte tüm bu sürecin bir benzerini yaşamadan edilen imandan da iman ettim denilen şeyden de emin olunabilinir mi? "Onlar gayba iman edip, salât'ı ikame ederler yani kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler. Ve onlar hem sana indirdiğimize hem de senden önce indirdiklerimize ve ahirete de kesin olarak iman ederler.(Bakara-3, 4)Aslında iman etmenin dilimize inanmak olarak tercüme edilmesi problemlidir. Kitapta övülen inanmak değil iman etmektir. O kitap inanmaya değil iman etmeye, yani emin olmaya çağırır. Kuru kuruya inananlar değil, bilenler emin olanlardır. İman etmek emin olmaktır. Onlar sadece cenneti değil, Allah’tan razı olmayı ve O’nun da kendilerinden razı olmasını hedefleyen Müslümanlardır. Onlar en büyük saadet ve selametin bu olduğunu bilenler ve hücrelerine kadar hissedenlerdir.O kitap yalana, taklide, hayale, masala, rivayete değil, bilinçli olarak gerçeği araştırmaya ve o gerçeğe teslimiyete çağırır. Yüce Allah'a teslim olanlar, yağmurun nasıl yağdığını bilim yoluyla araştırıp öğrenen, niçin yağdığı üzerine ise kendi beyniyle düşünenlerdir. Kur'an bir furkan yani ayırt edici bir kitaptır. O kitap, Kur'an’ı elinde sallayarak “Buna inananlar bana kul olsunlar” diyenleri ya da öyle demeye getirenleri şiddetle kınayan bir kitaptır. Zerrelerine kadar munafıkları deşifre eden bir kitaptır. Bir sözü diğer sözünü tutmayanların çelişkilerini ortaya saçan bir kitaptır. Yalancıların maskelerini indiren bir kitaptır.Salât'ı ikame ettiğimiz (bağlantımızı koparmadığımız) sürece hem bilgimiz hem de gönül huzurumuz artacaktır. "Sana Rabbinden indirilenin hak olduğunu bilen kişi, o (kalbi) kör olan gibi olur mu? Ancak temiz akıl sahipleri tezekkür ederler"(Râd-19)"Onlar, salâtı ikame eder yani zekât'a (arınmaya) gelir yani onlar ahiretten emindirler. Ahirete iman etmeyenlere gelince; biz onlara amellerini süslemişizdir "(Neml-3, 4) Dolayısıyla onlar bocalamaktadır. “Yakinen inanmak” şeklinde zaman zaman duyduğumuz kavram; işte o “emin olarak iman etmeyi” kast eder. Okuduğumuzda bunu (emin olarak iman etmeyi) gösteren birçok bağlamı sözcüğün farklı mealleriyle de olsa kitap (Kur'an) içinde bulabiliyoruz. "Bunlar hakim olan kitabın âyetleridir. Güzel ahlak sahipleri için hidayet ve rahmettir. Onlar salât'ı ikame eder yani zekât'a (arınmaya) yani ahirete de kesin biçimde iman ederler"(Lokman-2, 3, 4) Evet, doğrulayıp yani secde edip emin bir hale geldiysek; artık salât'ı ikame etmenin içinde bulunan başka bir bağlantı aracını görüyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder