20 Ocak 2022 Perşembe

SALAT ve ZİKİR (8.YAZI) Zikir, insanın fıtrat mayasında var olanı ona hatırlatan şeydir. Bütün Nebilere indirilen vahiy'lerin ortak adı zikirdir.Kur'an, son zikir yani son hatırlatma ebedi öğüttür. Zikir sözlük anlamı itibarıyla anma ve hatırlama demektir. Zikir, vahiy'dir, tezekkür ise, akıl ve zihinle vahiy'den üretim yapma faaliyetidir. Mezkûr, anılan, hatırlanan.Müzakere, karşılıklı zikretme, fikir alışverişi, görüşme, sorgulama, tartışma.Müzekkere ihtar pusulası, not, hatırlatma.Tezkere, andıç, not, hatırlanacak şey gibi. İşte vahiy de en büyük ve en önemli bir hatırlatıcıdır. Tevhid, güzel ahlak, infak, merhamet, hidayet, Nebi ve Resül kıssalarıyla en emin ve en doğru hatırlatıcıdır.Esas olan misaller değil, misallerin verdiği öğütlerdir. İşte o zikrin adı Kur'an'dır. Teşbihe göre hatırlarsak; siz daha çevrimdışı iken bile ilâhi hafızanızda zaten kayıtlıydı ama farkında değildiniz. İşte o kitabın içeriği artık karşınızda. "İçinde şüphe (tutarsızlık, tereddüt) bulunmayan şu kitap takva sahipleri için bir hidayettir.(Bakara-2) Okudukça hurafelerden arınacağınız, anladıkça ufkunuzun açılacağı tam bir çevrimiçi hidayet, yol ve yöntem gösterici. Hem dili çok kolay hemde üzerinde ciddi bir tefekkür etme gerektiriyor. Ona inandığını iddia eden milyonlarca iman eden var. Ama ilim ve hikmetinin farkında olan çok az insan var. Siz salâtı ikame etmeye başladığınız (vahiy'le bağlantıyı ayakta tuttuğunuz) ve takva sahibi olduğunuz (korunma alanına girdiğiniz) ve furkan denilen (doğruyu yanlıştan ayıran) gözlükle baktığınız ve merak edip anlamak için eğildiğiniz (rükû ettiğiniz) için artık onun farkında oluyorsunuz. O, sokaktaki ümmi insanlar için değil sizin için tutarlı bir hidayet rehberi oluyor. Salâtı ikame etme (bağlantısını ayakta tutma) isteyenler için vahiy rehberdir. "Andolsun, Allah İsrailoğullarından misak almıştı. Onlardan on iki nakib (temsilci) görevlendirdik. Ve Allah onlara dedi ki: Muhakkak ben sizinle beraberim. Salâtı ikame eder, zekât'a gelir (arınır), Resüllerime iman eder, onlara güç verirseniz yani Allah'a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi altından nehirler akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim kafir olursa, bilsin ki düz yoldan sapmıştır.(Mâide-12) Kur'an’da İsrailoğulları üzerinden öğüt olarak sahabileri ve iman edenleri düşündürecek onlarca misaller verilmiştir. Özellikle şu âyetler kitap üzerinden değinilen salâtı ikame kapsamında konumuz açısından önemli bir bölümdür. "Misaklarını bozmaları nedeniyle onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar kelimeyi gerçek anlamlarından tahrif ederler ve kendilerine hatırlatılan şeyden pay almayı unuttular. Onlardan çok azı hariç sürekli ihanet görürsün. Yine de onları affet yani hoşgörülü ol. Şüphesiz Allah güzel ahlak sahiplerini sever.(Mâide-13) Görülüyor ki kelimeyi anlamından saptıranlar Allah’ın varlığına inanmayan dinsiz ateistler değil, tam aksine kitap ehli olanlar hemde onların ileri gelen din adamları. Aslında saptırılan kelime Tevrat’la ilgilidir. Çünkü kendilerine hatırlatılan (zikir) ve kendilerine hisse çıkarmaları gerekenler o kitabın içerisinde olanlardır. Bu âyetlerden biz de dersimizi alıyoruz. Çünkü son vahiy tarihinde Şia ve Ehl-i Sünnet din adamları da aynı şeyi Kur'an’ın başına getirmişlerdir. İşte Nebi (a.s) dan hemen sonra salât da ritüele indirgenerek aynen Nebi ve Resül, ihlas ve ihsan kavramları gibi anlamı saptırılan ve hatta tamamen kaybedilen bir kavram olmuştur. "Ve “biz nasarayız (Hıristiyanlarız)” diyenlerden de misak almıştık. Onlar da kendilerine hatırlatılan (vahiy'den) pay almayı unuttular. Böylece biz de kıyamet gününe kadar aralarına düşmanlık ve kin saldık. Allah yapmakta oldukları şeyi onlara haber verecektir.(Mâide-14) Yukarıdaki âyet Hristiyan din adamlarının da geçmişte aynı şeyi yaptıklarını haber veriyor. Onlar da kitaplarından almaları gereken hisseleri zamanla kaybettiler. Kilisenin aziz diyerek yücelttikleri Hıristiyan ruhbanlar, İsa (a.s) ı ilâhlaştırırken İncil'e eklemeler yaparak manasını yamulttular ve vahyin anlaşılmasının önüne türlü türlü engeller koydular. "Ey Ehl-i Kitap! Kitaptan gizlemekte olduklarınızın çoğunu size beyan eden ve birçoğunu affeden Resülümüz (Kur'an) geldi. Size Allah'tan bir nur ve apaçık bir kitap geldi.Rızasına tâbi olanı Allah onunla selâmet yollarına götürür ve onları izniyle (yasası gereği) karanlıklardan aydınlığa çıkarır müstakim bir yola iletir" (Mâide-15, 16) İşte geçmiş yüzyıllar içerisinde onlar gibi Şii ve Sünni din adamları da birçok yöntemle son vahyin kavramlarını gerçek anlamından saptırdılar. Sadece ritüele indirgenen salât da bundan en ağır nasibi alanlardan oldu. Rivayet ve bunlar üzerine inşa edilen ictihadlarla bağlantılarını kaybeden din adamları artık kitaplarını gerçek anlamda okumaz oldular. Okuyan az bir kısmı ise, kendi dilinde anlama gayret ve çabaları çeşitli iftira ve yaftalarla itibarsızlaştırılarak toplum dışına itildiler. Her şeye rağmen kendi dilinde okumak isteyenlere ise rivayet ve ictihadlar yoluyla geleneksel anlamlar dayatıldı. Oysa o kitabın içinde aydınlanmak isteyenler için bir çok hikmetler vardı.Yüce Allah'a hamdolsun ki, her şeye rağmen salâtı ikame etmeye (vahiy'le bağlantıyı kurmaya) çalışanlar için onlarca burhan ve hüccet, yüzlerce âyet var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder