15 Ocak 2022 Cumartesi
KUR'AN-I MÜBİN'İN MEÂLİ(108. YAZI)Enfal Süresi 1-) Sana ganimetleri soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah'a yani Resül'e aittir. O halde siz müminler iseniz Allah’tan korkun, aranızı ıslah edin, Allah'a yani Resûl'üne (Kur'an'a) itaat edin. (Ganimetlerin Allah ve Resül'e ait olması, Kur'an'ın gösterdiği şekilde taksim edilmesi ile ilgili bir durumdur. Bu yüzden evrensel olan Resül kavramı kullanılmıştır. Kur'an'da Resül kavramının kullanıldığı âyetler evrenseldir. Aynı şekilde itaat kavramı da sadece Allah ve Resül bağlamında kullanılan bir kelimedir. Yani Muhammed'e ve Nebi'ye itaat emredilmemiştir.) 2-) Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimselerdir.(Kur'an'da iman ile İslam arasında bazı, farklar vardır. Gerçek imanın onlarca şartı varken, İslam'ın şartı yoktur. Çünkü İslam saf iman demektir. İman ile şirk bir arada olabildiği halde, İslam ile şirk bir arada olmaz. Yüce Allah müslüman olarak huzuruna çıkılmasını istemiş, (Âli İmran-102) Allah Resülleri Müslüman olarak vefat etmeyi arzu etmiş(Yusuf-101) ve çocuklarına da bunu vasiyet etmişlerdir.(Bakara-132)3-) Onlar (müminler) salât'ı ikâme eden yani kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak eden kimselerdir. ("Rızık" ve "infak" kelimelerini, sadece maddi varlıklarla ilgili değil, manevi varlıklarla da ilgili olduğunu bilmek gerekir. Yani ilim, tevhid, vahiy, İslam, güzel ahlak nimetlerinden infak yapmak gerekiyor. En önemli infakın manevi nimetlerden yapılan infak olduğunu unutmayalım.) 4-) İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için Rableri katında nice dereceler yani mağfiret ve kerim bir rızık vardır. 5-) Onların bu hali, müminlerden bir gurup kesinlikle istemediği halde, Rabbinin seni evinden hak uğruna çıkardığı (zamanki halleri) gibidir. 6-) Hak onlara açıkça belli olduktan sonra sanki gözleri göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi (savaş hususunda) seninle mucadele ediyorlardı. 7-) Hatırlayın ki, Allah size, iki taifeden (kervan veya Kureyş ordusundan) birinin sizin olduğunu vadediyordu; siz de kuvvetsiz olanın (kervanın) sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, kelimeleriyle hakkı gerçekleştirmek ve (Kureyş ordusunu yok ederek) kâfirlerin kökünü kesmek istiyordu. 8-) Bütün bunlar, mücrimler istemese de hakkı gerçekleştirmek ve bâtılı ortadan kaldırmak içindi. 9-) Hatırlayın ki, siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da, ben peşpeşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim, diyerek (yardım talebinize) icâbet ediyordu. (İstiğâse: Zor durumda kalanların istedikleri bir yardım türüdür. "İmdat" dilemek gibi, genellikle yağmursuzluk ve kıtlık gibi felaketlerden kurtulmak için kullanılan bir kelimedir. İşte bundan dolayı tarikatçıların şeyhlerine "gavs" yani "manevi olarak yardım etmeye gücü yeten" demeleri şirk ve küfürdür.) 10-) Allah bunu (meleklerle yardımı) sadece müjde olsun ve onunla kalbiniz mutmain olsun diye yapmıştı. Zaten yardım yalnız Allah tarafındandır. Şüphesiz Allah Aziz'dir, Hakim'dir. (Nasr-nüsret: Zor durumda kalındığında, hem Allah'tan hemde insanlardan istenen, maddi ve manevi bir yardım türüdür.) 11-) O zaman katından bir emniyet olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu; sizi temizlemek, şeytanın pisliğini sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve savaşta sebat ettirmek için üzerinize gökten bir su (yağmur) indiriyordu. 12-) Hani Rabbin meleklere: «Muhakkak ben sizinle beraberim; haydi iman edenlere sebat verin; Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım; boyunlarına vurun! Parmaklarının hepsine vurun! diye vahyediyordu. 13-) Bu söylenenler, onların Allah’a ve Resûl'üne karşı gelmelerinden ötürüdür. Kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, bilsin ki Allah'ın azabı şiddetlidir. (Şikak, Allah ve Resül bağlamında kullanılan bir kavramdır. Şikak, Nebi bağlamında geçmez. Çünkü Nebi tarihseldir. Resül ise, evrensel ve ebedi bir misyona sahiptir. Beşer Resül vefat ettikten sonra kiyamet gününe kadar onun yerine kitap Resül aynı misyonu icra etmeye devam eder.) 14-) İşte size bu yenilgi, onu tadın! Kâfirlere bir de ateşin azabı vardır. 15-) Ey iman edenler! Toplu olarak kâfirlerle karşılaştığınız zaman sakın onlara arkanızı dönmeyin. (Korkup kaçmayın). 16-) Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilme veya diğer bölüğe ulaşıp mevzi tutma durumu dışında, kim öyle bir günde onlara arka çevirirse muhakkak ki o, Allah’tan gelen bir gazaba uğramış olur. Onun barınağı cehennemdir. Orası, varılacak ne kötü yerdir! 17-) Onları siz öldürmediniz, fakat onları Allah öldürdü; attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı. Ve bunu, müminleri güzel bir imtihanla denemek için (yaptı). Şüphesiz Allah işitendir, bilendir. 18-) Bu böyledir. Şüphesiz Allah, kâfirlerin tuzağını bozar. 19-) Eğer siz fetih istiyorsanız, işte size fetih geldi. Ve eğer vazgeçerseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Eğer dönerseniz, biz de döneriz. Ordunuz çok olsa da, sizden hiçbir şeyi uzaklaştıramaz. Çünkü Allah müminlerle beraberdir. 20-) Ey iman edenler! Allah’a yani Resûlüne itaat edin, işittiğiniz halde O’ndan yüz çevirmeyin. (Âyette "Allah'a" ve "Resül'üne" geçtiği halde, "O'ndan yüz çevirmeyin" buyurması, Arapça dil kurallarına göre doğru değildir. Doğrusu "onlardan yüz çevirmeyin" olması gerekirdi.Nebi kavramlarının geçtiği âyetlerde böyle bir şey yoktur. Fakat kavram Resül olunca saatin çarkları gibi mekanizma aksamadan işliyor. İşte bundan dolayı "Allah ve Resül kalıp ifadelerinde bulunan "ve" ibaresine "yani" anlamı vermek zorunlu hale geliyor. Çünkü "yani" kelimesi, Arapça olduğu halde Kur'an'da geçmeyen bir kelimedir. Bunun sebebi son vahyin indiği coğrafyada insanlar bu kelimeyi kullanmiyorlardı. Dolayısıyla Resül'e itaat, Allah'a itaat (Nisa-80) Resül'e isyan, Allah'a isyan olarak kabul edilmiştir.(Ahzab-36 ) 21-) İşitmedikleri halde işittik diyenler gibi olmayın. 22-) Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, akıllarını kullanmayan sağırlar ve dilsizlerdir. 23-) Allah onlarda bir hayır bilseydi elbette onlara işittirirdi. Fakat işittirseydi bile yine onlar yüz çevirerek dönerlerdi. (İnsanlar ciddi anlamda vahye yani Resül'e muhatap olmadan sorumlu olmazlar. Bununla ilgili yüzlerce âyet vardır.) 24-) Ey iman edenler! Sizi diriltecek şeylere dâvet ettiğinde, Allah'a yani Resûlüne icâbet edin. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız. (Yukarıdaki âyette de aynı sistem işlemektedir. "Allah'a ve "Resülüne" buyurduğu halde, "davet ettiğinde" olarak gelmiştir. Halbuki "davet ettiklerinde" olması gerekirdi. Fakat Resül kavramı geçtiği için kurulu sistem Arapça kurallarına baskın çıkıyor.) 25-) Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz. Biliniz ki, Allah’ın azabı şiddetlidir. 26-) Hatırlayın ki, bir zaman siz yeryüzünde müstaz'af (ezilen) az (bir toplum) idiniz; insanların sizi (bir yem gibi) kapıp götürmelerinden korkuyordunuz da şükredesiniz diye Allah sizi (Medine'de) korudu; yardımıyla sizi güçlendirdi ve size temizinden rızıklar verdi. 27-) Ey iman edenler! Allah’a yani Resül'e ihanet etmeyin; (sonra) bile bile emanetlerinize ihanet etmiş olursunuz. (Allah ve Resül bağlamında kullanılan kavramlardan bir tanesi de "ihanet" kavramıdır. "ihanet" evrensel ve ebedi bir kavram olduğu için Resül bağlamında kullanılmıştır. Yani vahye ihanet kiyamet gününe kadar sürecektir. "İhanet" Nebi bağlamında kullanılmaz. Aynı şekilde "ihanetin" zıddı olan "emanet" de Resül bağlamında kullanılan bir kavramdır. Yani emin olan Nebi değil, Resül'dür. Çünkü Nebiler Allah'a karşı hataları olmuştur (Tevbe-113; Tahrim-1; Enfal-67) ve Allah'a karşı hata eden mutlak manada emin olamaz. "İtaat" ve zıddı olan "isyan" kavramı da Nebi değil, Resül bağlamında geçer.) 28-) Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer fitnedir. Ve büyük mükâfat Allah’ın indindedir. (Malların ve çocukların insan için fitne olması, gelecek endişesi ile onu infaktan alıkoyması anlamına gelmektedir. Yani sakın böyle bir inanca ve korkuya kendinizi kaptırmayın demektir.(Munafikun-9,10) 29-) Ey iman edenler! Eğer Allah’tan korkarsanız O, size (iyi ile kötüyü ayırdedecek) bir furkan kılar, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük fazilet sahibidir. 30-) Hatırla ki, kâfirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder