29 Ocak 2022 Cumartesi

KUR'AN-I MÜBİN'İN MEÂLİ (122.YAZI) 113-) Cahim ashabı müşrik oldukları kendilerine belli olduktan sonra en yakın akrabaları dahi olsalar, onlara istiğfar etmek ne Nebi'ye ne de iman edenlere yakışmaz. NEBİ VE RESULÜ'N ÖZELLİKLERİNEBİ KİMDİR?Nebi: Allah'ın kendisine, kendisi ile alakalı vahiy indirdiği kişidir.Yüce Allah Resullük (elçilik) misyonu ile görevlendiriceği kişiyi ilk önce onun iç dünyasını düzenleme ve imarı, mükemmel bir ahlak ve sağlam bir inanç kazandırması açısından elçiliğe hazırlık olarak, Resul olacak kişiyi vahiy indirerek her türlü iyilik ve faziletlerle donatması demektir.Nasıl ki devlet, atayacağı memurlardan görev başlangıcında söz alıyor ve yemin ettiriyorsa, aynen onun gibi Allah Nebi'lerden de elçilik vazifesini hakkıyla yerine getirmeleri için bir söz ve misak almıştır. "Hani biz Nebi'lerden söz almıştık; senden, Nuh'tan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan: Evet biz onlardan pek sağlam bir söz almıştık"(Ahzab- 7)Nebiler'den alınan sözün ne olduğunu şu âyetten öğreniyoruz."Hani Allah Nebi'lerden: "Ben size kitap ve hikmet verdikten sonra yanınızdakileri tasdik eden bir "Resul" (tebliğ edecek vahiy) geldiğinde ona mutlaka iman edip yardım edeceksiniz" diye söz almış, kabul ettiniz ve bu sözümü yüklediniz mi?" dediğinde "Kabul ettik" cevabını vermişler, bunun üzerine Allah! O halde şahit olun, ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim, buyurmuştu"(Âli İmran-81)Âyette bulunan "Resul'"den maksat kendisine risalet (elçilik) yüklenen Nebi'nin evrensel mesajla insanlara gönderilmesidir.Yani artık Nebi Allah'ın mesajını insanlara duyurmak görevini yüklenmiştir. Dolayısıyla "Nübüvvet" elçilik görevi için bir nevi olgunluk ve yeterlilik derecesinin verilmesi anlamına gelmektedir. "Andolsun biz İbrahim'e daha önce rüştünü (olgunluk derecesini, belgesini) vermiştik. Biz onu iyi tanırdık"(Enbiya- 51) Nübüvvet makam ve mertebesi ile alakalı bu anlattıklarım son "Nebi" ve "Resul" olan Muhammed (a.s)dan önceki "Nebiler"le alakalı bir durumdur. Son Nebi ve Nübüvvet'e bağlı son Resul olan Muhammed (a.s) ın gelmesi yani son vahyin indirilmesiyle Nebi ve Resul arasında bulunan farklar çok açık olarak ortaya çıkmıştır. Yani Allah Resulü'nden önce gelen Nebiler ve Resuller arasında bulunan farkları anlamak biraz zor olmakla beraber son Nebi'nin gelmesiyle bu mesele kesin olarak çözüme kavuşmuştur. Fakat Kur'an'da Nebi ile Resul arasında bulunan farklar mükemmel bir sistem dahilinde çok net olarak ortaya koymuştur. NEBİ: Kendisine vahiy indirildiği andan itibaren her ana, yirmi dört saat, gece gündüz, her zaman vefat edinciye kadar Nübüvvet makam ve mertebesine sahiptir. Özel hayatında Nübüvvet makam ve mertebesi ondan hiçbir zaman ayrılmaz. Hatta âhirette bile Nübüvvet makam ve mertebesiyle birlikte anılır."Kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu Nebiler, sıddıklar, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır"(Nisa-69)Kendisine çağdaş olan yani aynı zaman ve zeminde yaşayan müminler Nebi'ye saygısızlık yapamazlar, hanımları müminlerin anneleridi oldukları için onlarla nikah kıyıp evlenemezler.Nübüvvet tarihsel bir makam ve mertebe iken, Risâlet ise, evrensel bir misyondur.Nebi'nin söz ve fiilleri özel hayat ile ilgili olduğu için müminler için bağlayıcı nitelikte değildir.Nebi'nin söz ve davranışlarının Resül gibi bağlayıcı olmamasının sebebi, özel hayatında söz ve fiilleri ile Allah'a karşı hata yaptığından ileri gelmektedir. Mesela:"Yukarıdaki âyette Nebi (a.s) müşrik akrabalarına istiğfar ediyor! Mesela: Nebi, Allah'ın helal kıldığını kendisine haram kılıyor.(Tahrim-1) Zaten Kur'an, Nebi'nin söz ve fiillerinin Resul gibi bağlayıcı olmadığını apaçık olarak gösteriyor. "Ey Nebi! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek ma'ruf olan işte sana isyan etmemek hususunda sana biad etmeye geldikleri zaman, biatlarını al ve onlar için Allah'tan mağfiret dile..."(Mümtehine-12) Âyette geçen "ma'ruf olan işte sana isyan etmemek" cümlesi çok önemlidir. Çünkü yüce Allah, Kur'an'da Resül'e itaat etme konusunda hiçbir kayıt koymamıştır. Yani Resu'le kayıtsız şartsız iman etmek Allah'ın kesin emirleri arasında yer alır. Dolayısıyla Resül'e isyan eden cehenneme girer. "Kim Allah'a ve Resulüne isyan eder ve haddini aşarsa Allah onu, devamlı olarak kalacağı bir ateşe sokar ve onu için alçaltıcı bir azap vardır"(Nisa-14) Fakat Nebi'ye karşı gelenler günahkar olmazlar. Ahzab süresi 36 ile 37. âyetleri bu hakikatı en güzel bir şekilde gösteriyor. "Allah ve Resulu bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûl'üne isyan ederse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur"(Ahzab- 36)(Ey Nebi!)"Hani Allah'ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye: Eşini yanında tut, (onu boşama) Allah'tan kork! diyordun. Allah'ın açığa vuracağı şeyi insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana layık olan Allah'tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikahladık ki evlatlıkları, hanımlarıyla ilişkilerini kesiklerinde o kadınlarla evlenmek isterlerse müminlere bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir"(Ahzab-37)Ahzab 36. âyette "Allah Ve Resulu bir işe hüküm verdiği zaman inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur" buyrulduğu halde, 37. âyette Zeyd, Nebi'nin sözünü dinlemiyor, Nebi "Eşini yanında tut, Allah'tan kork" dediği halde, eşini boşuyor. Mesela:Bir kadın Nebi (a.s) ın yanına gelerek onunla mücadeleye varacak boyutta bir tartışma içine giriyor ve bu tartışmada Yüce Allah kadını haklı çıkarıyor.(Mucadele-1) Fakat Resul ile tartışmak kesinlikle küfürdür. Çünkü Resuller Allah'tan gelen vahyi insanlara bildiren kişilerdir."Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Resule karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola girerse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız, o ne kötü bir yerdir"(Nisa- 115)Yüce Allah tarafından bir sisteme bağlı olarak yüzlerce âyette yer alan Nebi ve Resul ibareleri yerine hiçbir zaman "peygamber" kelimesini kullanmamak gerekir. Çünkü "peygamber" kelimesi Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkları yok eden, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü bozan, vahyin sistemini tahrif eden, onlarca kavramı anlamsız kılan çok tehlikeli bir kelimedir.Hangi âyette Nebi geçiyorsa Nebi, Resul geçiyorsa Resul kavramını kullanmak Kur'an'ın anlaşılmasında hayati bir öneme sahiptir. RESUL KİMDİR?Nebi 23 sene, 24 saat, gece gündüz, bütün özel hallerinde Nebi'lik makam ve mertebesine sahip iken, Resul Allah tarafından indirilen vahyi insanlara ulaştırdığı andaki konumudur. Yani "vahiy" ile "Resul" arasında hiçbir fark yoktur. Resul'lerin görevlerinin sadece Allah tarafından indirilen vahyi insanlara tebliğ etmek olduğu ile alakalı yüzlerce ayet vardır."(Nuh) dedi ki: Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yoktur; fakat ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Size Rabbimin vahiyettiklerini duyuruyorum,,,"(Âraf-61, 62)"Hud da: Bilgi ancak Allah'ın katındadır. Ben size, bana gönderilen şeyi duyuruyorum..."(Ahkaf-23 )"De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi uyarıyorum. Fakat sağır olanlar ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar"( Enbiya- 45)"Biz onların dediklerini çok iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin. Tehdidimden korkanlara Kur'an'la öğüt ver"( Kaf- 45) Resuller değerlerini tamamen vahiy'den alırlar. Resulleri Allah'tan yani Kur'an'dan ayırmak küfür olarak görülmüştür.(Nisa-150) "Beşer Resul" hayatta olduğu sürece konuşan Kur'an'dır.Resul olmadan İslam, din, iman, hidayet, rahmet, kitap ve hikmet olmazdı. Resul o derece büyük bir değere sahiptir.Yüce Allah'ın, mesajını insanlara ulaştırmada elçilik misyonundan daha ideal bir yol ve yöntem bulunmamaktadır. İman edenler ona müracaat etmek zorundadırlar.Aslında Resul ile vahiy aynı hakikatı temsil ediyorlar.Kur'an'ı tek kaynak kabul edenler ile Nebi (a.s) ın arkadaşları arasında hiçbir fark yoktur.Bugün Kur'an'dan yüz çevirenler, o gün Allah Resulü'nden yüz çevirenlerle aynı inanç ve ahlaka sahiptir. "Beşer Resul" vefat ettikten sonra onu sadece yüce Allah tarafından indirilen vahiy temsil eder.Resuller vahiy'den başka hiçbir miras bırakmazlar.Resullerin bütün bağlantıları Allah tarafından kendilerine indirilen vahiy'dir.Vahiy sisteminde bazen "Beşer Resul" bazen de "kitap Resul" ön plana çıkmaktadır. "Beşer Resul" ahlakı, edebi, örnekliği, mimik hareketleri ve tavırlarıyla insanları vahiy'den daha fazla etkileme gücüne sahiptir.Vahiy, beşer Resul kadar insanları etki altına alamaz.Yani beşer Resul olan Muhammed (a.s), kendi döneminde yaşayan insanların müslüman olmalarında vahiy'den daha fazla bir etkiye sahip olmuştur. Vahyi tebliğ etmede bu özellikler beşer Resul'ün üstünlüklerini ortaya koyar. Ancak "Beşer Resul'" hayatı, yaşadığı coğrafya ile sınırlı olup, bir fâni olarak ölüme mahkumdur. Fakat "kitap Resul'e" hiç kimse bir sınırlama koyamaz, o bütün sınırları ve coğrafyaları aşarak her yere ve bütün zamanlara gidebilir. Kur'an'da onlarca kavram sadece "Allah vahiy ve Resul" bağlamında kullanılmıştır. Resul'e itaat Allah'a itaat olarak kabul edilmiştir.( Nisa-80 )Çünkü Resul sadece Allah tarafından indirilen vahyi tebliğ eder. Mesela:Kur'an'ın hiçbir âyetinde "Nebi"ye itaat etmekle" ilgili bir emir bulunmaz.İlgili âyetlerin hepsinde Allah ile beraber itaat edilmesi gereken kişi Resul'dür. Aynen bunun gibi "ittiba, kitab'ı tilavet etme, tebyin, helal ve haram kılma,istihza, küfür, ona karşı gelindiğinde savaş açılma, tekzib, tasdik,hak, nur, inzar, tebliğ, kerim, mübin, emanet, sıdk, dâvet gibi bir çok kavram Resul bağlamında kullanılmıştır. Resul'ün dilinde hayat bulan vahiy'den başka hiçbir söz din ve hüküm olarak insanları bağlamaz.Yani din hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynak yoktur. İşte bundan dolayı "Allah ve Resulüne itaat edin" "Allah'ın ve Resul'ünün davetine icabet edin" "Elçilere tâbi olun, ayetlerimi ve Resullerimi yalanladılar. Rabbimiz! iman ettik ve Resul'e tabi olduk" Allah'ın indirdiğine ve Resul'e gelin, Ah keşke Allah'a ve Resul'e itaat etseydik, Allah'a ve Resule davet edildikleri zaman, Keşke Resul ile birlikte bir yol edinseydim, Kim Allah ve Resûl'ü uğrunda hicret ederek evinden çıkarsa, Allah'ın elçilerini inkar ettiler, müjdeleyici ve uyarıcı elçiler gönderdik,elçi göndermeden azap etmeyiz, Andolsun Resul size rabbinizden hakkı getirdi, Kim Allah ve Resûl'üne karşı gelirse,Allah Resulü'ne eziyet edenlere acı bir azap vardır" gibi yüzlerce âyette hep Resül kavramı kullanılmıştır.Kur'an'da geçen bütün "Nebiyyin, Enbiya" "Nebi'ler" kavramı Resulleri de kapsamaktadır.Çünkü Nübüvvet kişi ile elçilik arasında ikinci bir aşamadır. Kişi Nebi olduktan sonra elçilik makamına ulaşır. Nebi olunmadan elçi olunmaz. Dolayısıyla her Resul aynı zamanda Nübüvvet aşamasından geçmiş sayılır. Fakat her nebi Resullük makam ve mertebesine ulaşma imkânına kavuşmadan vefat edebilir. Nübüvvet ve Risalet makamının birbirinden ayrı bir misyona sahip olduğunu Hac süre 52. âyetinde görüyoruz.Kur'an'ın hiçbir âyetinde "Nebiyallah" "Allah'ın Nebisi" geçmez.Fakat onlarca yerde "Resulüllah" geçer.Sadece bir yerde "Enbiya Allah'i" kelimesi geçmektedir.(istisnalar kaideyi bozmaz)Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkları araştırırken ilginç bir ayrıntıya daha rastladık.Kur'an'ın yüzlerce âyetinde "Resûlihi" (Allah'ın) Rasulü" "Rüsülihi" (Allah'ın) Rasulleri, elçileri" "Rüsüli" "Resullerim, elçilerim" "Resüli" "Resulüm, Elçim" geçtiği halde, bir âyette bile "Nebiyyihi" (Allah'ın Nebisi, Onun Nebisi) geçmez.Tekil olarak bütün Nebi kelimeleri Kur'an'da Allah lafzı ile bağlantısız yalın bir şekilde ve zamirsiz olarak geçer.Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkları bilmeyenlerin Kur'an'dan, Allah Resulü'nden ve İslam'dan konuşmaları doğru değildir.Bütün bu farklardan sonra Nebi veya Resül kavramı yerine "peygamber" kelimesini kitabında veya konuşmalarında kullanacak olursa bu kişinin kitab'ı okunmaya, konuşmaları dinlenilmeye değer bulunmaması gerekir.Çünkü"peygamber" kelimesini kullanan Kur'an'da dolayısıyla İslam'da hata yapmaya mahkum olacaktır. Kim olursa olsun "Peygamber" kelimesini kullanarak konuşan bir kimse emin olun dinlenilmeye değer bir inanç ve fikir ortaya koymayacaktır.Rivayet ve içtihadlardan sonra dinde en önemli tahrif hareketi "peygamber" kelimesidir.Bu konuda şu âyetler gerçekten çok önemlidir."Şimdi (ey müminler!) onların size iman edeceklerini mi umuyorsunuz? Oysaki onlardan bir zümre, Allah'ın kelamını işitirler de iyice anladıktan sonra, bile bile onun kelimelerini "tahrif ederler" (Bakara- 75)"Yahudilerden bir kısmı kelimeleri yerlerinden tahrif ederler, (değiştirirler) dillerini eğerek bükerek..." (Nisa- 46)"Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lanetledik ve kalplerini karşılaştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler (kitaplarını tahrif ederler) Kendilerine öğretilen hükümlerin önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever"( Maide -13)"Ey Resul! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla "iman ettik" diyen kimselerden ve Yahudilerden küfür içinde koşuşanların hali seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler ve sana gelmeyen bazı kimselere kulak verirler; kelimeleri yerlerinden kaydırıp değiştirirler..." (Maide -41)114-) İbrahim’in babası için istiğfar dilemesi, sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Ne var ki, onun Allah’ın düşmanı olduğu kendisine belli olunca, ondan teberri etti. Şüphesiz ki İbrahim çok duygulu yani halim biri idi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder