27 Ocak 2022 Perşembe

SALÂT ve SECDE (3)(15.YAZI) "İşte onlar Allah'ın (vahiy'le) nimetlendirdiği Nebilerden, Âdem’in zürriyetinden, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail’in zürriyetinden hidayete ulaştırdığımız yani seçtiğimiz kimselerdendir. Onlara Rahman’ın âyetleri okunduğu zaman (vahye) kapaklanarak yani ağlayarak secde ederlerdi. Ancak onlardan sonra gelen nesiller salât'ı kaybettiler yani şehvetlerine uydular. O halde yakında gayya (kendi hatalarıyla düştükleri karşılık) ile karşılaşacaklar. Ancak tevbe edip iman eden yani salih ameller yapanlar müstesna. İşte onlar cennete girecekler ve hiç bir şeyle zulme uğratılmayacaklar" (Meryem- 58, 59, 60) İşte Şia ve Ehl-i Sünnet din adamlarının kaybettikleri gerçek salât budur. Vahiy ile bağlantılarını kopardılar. Esas kaybedilen namazın nasıl kılınacağı ya da yerlere nasıl kapanılacağı, hangi hareketlerin ne zaman ve ne şekilde yapılacağı değildi. Kaybedilen şey aydınlanmadan doğan bu tabii ve orijinal bağlantıdır. “Onlar yere şöyle kapaklanmışlar, biz de aynı hareketleri yapalım” diyerek yapılan sanal ve taklide dönüşen şey ne salâttır ne de tesbih.İbrahim (a.s) ın hanesinde yapılan da buydu. Henüz kaybedilmemiş olan organik bağlılıktı. "Hani biz İbrahim'e evin yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle demiştik:) Bana hiç bir şeyi şirk koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükû ve secdeye edenler için evimi tertemiz tut"(Hac-26) Yüce Allah’ın bizden istediği şey yere kapaklanmak ya da insanların önünde gösterişli "salih insan, takvalı mümin" pozlar vermek değil, vahyin nuruyla aydınlanıp onun güzel ahlakına sahip olmaktır. "Onlara: Rahman’a secde edin denildiği zaman; Rahman da neymiş? Biz senin bize emrettiğine mi secde edecekmişiz, derler ve (bu) onların nefretini arttırır"(Furkan-60) İşte secde; Rabbimizin kılavuzluğunu artık sadece okumuyor aynı zamanda onun bildirdiği gerçekleri teker teker içselleştiriyor olmaktır. Sevinç ve farkındalık içinde anlıyor olmaya başlamaktan ötürü o kadar mutlu ve huzurlu olmak ki; her âyetin altındaki beğeni tuşlarına defalarca basmak gibi. "Bizim âyetlerimize iman edenler, kendilerine hatırlatıldığı zaman (vahye) kapaklanarak secde edenler, Rablerini hamd ile tesbih edenler yani büyüklük taslamayanlardır" Onların yanları yataklarından uzaklaşır. Rablerine korku ve umutla (çağırırlar) dua ederler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler" (Secde-15, 16) Eğer secde salt bir ritüel olsaydı yukarıdaki “hatırlatma” ifadesi boşa çıkardı. Mesele sadece namazda secde etmek değil, yüce Allah’ın âyetleri hatırlatıldığında tereddütsüz kabul etmek, zerre kadar şüphe içinde olmadan ikna olmaktır. İşte o secde için yerlere kapaklanmaya gerek yoktur.Akıl ve irfan, zihin ve gönül secde edecek.Furkan'ın farkında ol, vahyi içselleştir, tevhid için sevinç duy, hakkı fark et, ondan sonra kapaklanacaksan istediğin yere kapaklan. Geceleri nefsin yatağından uzaklaşıyor mu, dön kendine bir bak! Allah’ın âyetleri ve onun yarattığı bilimin gerçekleriyle ne kadar ilgi ve meşguliyet halindesin dön bir daha düşün. Cehalet ve kibir nerede bir kontrol et. "Kendilerine Kur'an okunduğunda secde etmiyorlar"(İnşikak-21)Âyet asla yere kapanıp secde etmekle ilgili değildir. Âyet vahyi işittiği halde ona teslim olmayan müşrik mezhepçilerle ilgilidir. "Hayır; ona itaat etme,(Allah'a) secde et yani yakınlaş"(Alak-19)Demek ki secde yüce Allah'a yani vahye yakın olmaktır. Dünyada Kur'an'a sizden daha uzak kimse var mı? "On sekiz yaşında bir kız, Belçika'da yaşıyor.-Türk müsün? dedim.-Daha karar vermedim, dedi.-Müslüman mısın?dedim.-Ona karar vermek daha zor, dedi.Merakım iyice kabarmıştı...-Konuştuklarınızdan hiçbir şey anlayamadım, dedim.-Ben de bir şey anlayamıyorum. Hayatım bir kördüğüm. Nasıl çözeceğimi bilemiyorum.-Neden ama?..-Babam Fransız, annem Türk... İkisini de seviyorum... Babam Hristiyan bir Fransız olmamı istiyor. Annemse, Müslüman bir Türk olmamı...Bu iki istek arasında sıkışıp kaldım... -Bilemiyorum ne yapacağımı?Sis perdesi biraz aralanmıştı.Biraz daha açmak için sorulara devam ettim.-Kendini kalben Hristiyanlığa mı daha yakın hissediyorsun, Müslümanlığa mı?..-İslam'a daha sıcak bakıyorum, ama Müslümanlara baktığımda birden soğuyorum. Babam annemin Türkiye'deki akrabalarını Brüksel'e getirip oturum aldı, iş buldu... Bir iki yıl çalıştılar o kadar... Şimdi hepsi 'somaca basıyorlar' yani işsizlik parası alıyorlar.Hepsi de sapa sağlam... Babamın akrabaları Hristiyan... Kiliseye gitmiyorlar ama iş ahlakları var... Herkes işinde dürüstçe çalışıyor... Annemin akrabaları hem namaz kılıyor, yeri gelirse hırsızlık bile yapıyorlar... Türkiye'ye gidiyoruz her taraf cami dolu, camiler de namaz kılan insan dolu... Ama herkes hile yapıyor, sizi kandırmaya çalışıyor... Belçika'da kiliseler bomboş ama Hristiyanların hepsi ahlaklı... İşte bu yüzden olmak istediğim halde Müslüman olamıyorum...Afallamıştım. Umutsuz bir hamle yaptım.-Ama şey... Yani... Müslümanlara bakarak karar vermek...Ani bir çıkışla sözümü kesti...- Çok dinledim bu masalları, hem de pek çok... Kusura bakmayın lütfen... Bir din anlayışı güzel ahlak üretemiyorsa ben o dini yani Müslümanlığı kabul edemem...Brüksel'deki Müslümanları geçtim; Türkiye'de herkes devleti soyuyor, vergi kaçırıyor, haram yiyor... Her şeyi yapıyorlar...Ondan sonra"Döndüm Kabe'ye Allahü Ekber". Jimnastik bu ya, namaz değil jimnastik...Bu sözler ceviz büyüklüğündeki dolu taneleri gibi başıma çarpıyordu...-O zaman siz Hristiyanlıkta kesin kararlısınız? diye sordum.-Annem "Müslüman ol" diyor ama bu ihtimal çok zayıf... Brüksel'de en çok Ezan seslerini seviyorum, çan sesleri beynimi tırmalıyor... Haaa annemin hatırına belki Türküm diyebilirim...Maria Elif'in yaşadığı Müslüman işkencesinin vebali kimlerin omuzunda acaba?"(Gerçek yaşanmış bir hikâye)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder