1 Ağustos 2020 Cumartesi

RİSALE'İ NUR'DA BULUNAN ŞİRK, HURAFE VE YALANLAR
 (62. YAZI )
Kırk bin başlı, her başta kırk bin dilli...melekler:
 Said Nursi diyor ki: 
"Elbette muhbiri sadık'ın (Allah Resulü'nün ) rivayet ettiği melâikeler (melekler)  hakkındaki suretler, gayet munasiptir ve mâkuldur.
(Allah Resulü) Ferman etmiş ki :
"Bazı melâikeler bulunur, kırk başı veya kırkbin başı var. 
Her başta kırk bin ağzı var, her bir ağızda kırkbin dil ile, kırk bin tesbihat yapar"
(Sözler -482- Yirmi Dokuzuncu Söz, Birinci Maksat, Dördüncü esas )
CEVAP :
 Ali- el Kari, sözün saçmalıklar içermesini ve Resulullah (a.s) ın bu tür saçmalıkları söylemesinin  mümkün olmadığını uydurma rivayetleri tanıma kâidelerinden biri olarak zikreder ve şu örneği verir.
"Allah, lé İlâhe İllallah' diyenin  bu  kelimesinden yetmiş bin dili olan bir kuş yaratır, her dilde yetmiş bin dille  onun için Allah'a istiğfar eder"
(Aliyyul- Kari  Esrarul Merfua  406)
Kırk  bin başlı,her başı kırk bin dilli...   rivayeti de işte bu tür uydurmalardan biridir.
 Said Nursi'nin, artık uydurmadan da öte tam bir saçmalık ve ahmaklık  olan bu haberi nasıl yorumladığına da bakalım:
"Şu hakikatı hadisiye'nin bir manası var. Manası şudur ki:
Melâikenin ibâdâtı, (meleklerin ibadetleri)  hem gayet muntazamdır, mükemmeldir, hem gayet küllidir, geniştir. 
Ve şu hakikatın sureti ise şudur ki:
Bazı büyük mevcudatı cismaniye (büyük cisimler)  vardır ki, kırk bin baş, kırk  bin  tarz ile vazifeyi ubudiyet yapar. 
Mesela: Sema, güneşlerle, yıldızlarla tesbihat yapar.
Zemin tek bir mahluk iken yüz bin baş ile, her başta, yüzbinler ağız ile, her ağızda,  yüzbinler lisan ile vazife-i ubudiyeti ile tesbihatı Rabbaniyeyi  yapıyor..."
Hatta ben, mutavassıt (orta yaş- orta büyüklükte)  bir badem ağacı gördüm ki:
 Kırka yakın  baş hükmünde büyük dalları var.  
Sonra birde baktım, kırka yakın dili  hükmünde küçük dalları var.
 Sonra o küçük  dalının bir diline baktım,  kırk  çiçek açmıştır.
O çiçeklere nazar-ı hikmetle dikkat ettim hir bir çiçek içinde kırka yakın incecik muntazam püskülleri ve sanatları gördüm ki, her biri sâni-i zülcelâlin ayrı ayrı birer cilve-i  esmasını ve birer  ismini okutturuyor.
İşte hiç mümkün müdür ki, şu badem ağacının Sâni-i Zülcelâlin ve Hakimi Zülcemalin, bu  camid (ruhsuz-cansız) ağaca  bu kadar vazifelerini yükletsin, onun manasını bilen, ifade eden, kainata ilan eden, dergâh-ı ilâhiyeye takdim eden, ona münasip ve ruhu  hükmünde bir melek-i muekkeli  ona bindirmesin"
 (Sözler- 482 Yirmi Dokuzuncu Söz. Birinci Maksat Dördüncü Esas)                                     CEVAP:
 İfadesinde açıkça anlaşılıyor ki, Said Nursi, Camid (ruhsuz- cansız) diye nitelendirdiği badem ağacının tesbihat yapamayacağını ve yüce Allah'ın da ona bu vazifeleri (Tesbihatı) yüklemesinin  mümkün olmadığını söylemektedir. 
Tesbihatı, badem ağacının  namına ve  yerine "ona münasip ve ruhu  hükmünde vekil tayin edilmiş bir melek" yaparmış.
 Önce şunu belirtelim ki,  şüphesiz ağaçlar ruhsuz ve  cansız değil, bilakis canlı varlıklardır. 
Hatta, çiçeklerin sevildiklerini anladıkları, kendilerine sevgi gösterildiği ve güzel sözler söylendiği zaman daha iyi büyüyüp  çiçek açtıkları bir gerçektir.  
Bitkiler su içerler, temiz ve güneşli havalarda daha rahat hayat buldukları bir gerçektir. 
Hatta kuş ve böcekleri  avlayan bitkiler  bile mevcuttur.
 Bazı çiçeklere farklı müzik dinletildiğinde, müziğin türüne ve ritmine göre çiçeklerin tepkisinin de farklı olduğu, bazısının sararıp solduğu, bazısının  ise gelişip büyüdüğü  deneylerle kanıtlanmıştır.
 Doğrusu, ömrünü Kur'ana adadığını ve 20 yıl boyunca Kur'an'dan başka bir kitap okumadığını iddia eden bir kişiden bu sözler nasıl sadır  olmuş,  anlaşılır gibi değildir.
Bakınız âyeti yüce Allah ne buyuruyor.
 "Yedi  gök, arz ve bunların içinde bulunanlar, onu tesbih ederler. 
Onu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ama siz onların tesbihatlarını anlayamazsınız....",(İsra- 44)
 Eğer badem ağacına bile melek tayin olunmuşsa, bildiğimiz mahlukat içinde insanlar ve cinler dışında meleklerden başka Allah'ı tesbih eden yok demektir.
Oysa yukarıdaki ayet, tesbih etmeyi  meleklerden başkalarına da izafe  etmektedir.
 "Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih eder"
( Haşr- 1)
 Demek ki her şey, Allah'ı tesbih eder. Hatta dağlar, taşlar onu tesbih eder. 
Velhasıl, Bütün elementler ve var olan her şey onu tesbih eder..." "Dağları ve kuşları davud'la  beraber tespih etmek üzere ram  etmiştik (itaat) ettirmiştik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder