7 Ağustos 2020 Cuma

 KUR'AN'SIZ DİN 

(11.YAZI)

DİYANET'İN ŞEFAAT İNANCI VE KUR'AN'DA BULUNAN GERÇEK ŞEFAAT:

DİYANET'E  SORULUYOR :

"Şefaat ne demektir? Hz Peygamber (s.a.v)  şefaati nasıl olacaktır?

DİYANET'İN CEVABI :

"Şefaat, sözlükte "bir kimsenin bağışlanması için onun adına af dileme, maddi veya manevi bir imkan elde etmesi için yetkilisi nezdinde aracılık yapması" demektir.

 Dini bir terim olarak şefaat ise; âhirette  günahkar bir müminin affedilmesi veya yüksek derecelere ulaşması için Allah nezdinde mertebesi yüksek olan O'na dua etmesi, dilekte bulunması anlamına gelir"

(İsfehani, müfredat- Sorularla İslam, sayfa 61)

 Diyanet'in Kur'an cahili Prof'ları şöyle devam ediyorlar.

"Şefaatin en önemli şartı Müslüman olmaktır. Allah'ı ve ahireti inkar eden kâfirlere ve münafıklara, Allah'a ortak koşan müşriklere ve Ehli kitab'a  (Yahudi ve Hristiyanlara)  ne şefaat ve ne de şefaatçilerin şefaati fayda verecektir" 

"Kendisine şefaatte bulunulacak ve günahlarının affedilmesi istenecek kişinin  ilahi lutfa  layık olması gerekir.

 Günahkar kimseler şefaate güvenerek salih amelleri terk etmemelidirler.

Çünkü ahirette aracılık Allah'ın iznine bağlıdır. Kur'an'ı Kerim'de şefaatin olmadığı

(Bakara, 48,  254) ifadesinden, bunu kayıtlayan ve  açıklayan naslar (hadisler)  olmasaydı ahirette hiçbir aracılığın ve  şefaatin olmayacağı sonucu çıkarılırdı.

 Halbuki hemen bunu takip eden ayette, "Allah'ın izniyle şefaatin olabileceği"

(Bakara, 255)  vurgulanmıştır.

 Ehl-i Sünnet bilginleri ahirette şefaatin mümkün olduğunu, günahkar kullara "peygamberler" ve Allah nezdinde itibarı yüksek olan diğer seçkin insanlar tarafından şefaat edilebileceğini savunurlar.

( Buhari-Tevhid, 24; Müslim- İman, 302; Ebu Davud- Cihad, 28; Darimi- fedailul- Kur'an)

Bu sebeple birçok ayette Yüce Allah'ın izniyle kendisinin dışında şefaat edeceklere istisna getirdiğinden bahsedilir"

( Sorularla İslam- s. 61-62)

 "Rivayetlerde geçtiğine göre Yüce Allah'ın izniyle kendisine şefaat etmesi verilecek kimselerin başında "Hz Peygamber"(s.a.v) gelmektedir.

 Mahşerde bütün insanlar heyecan ve ızdırap içinde bulundukları bir sırada, hesaplarının bir an önce görülmesi için "Hz. Peygamber'e" gelerek ondan şefaat dileyeceklerdir.

 Bunun üzerine "Hz.Peygamber" (s.a.v) in genel ve kapsamlı bir şefaati olacaktır.

Bir rivayetten öğrendiğimiz kadarıyla "Hz. Peygamber" (S.A.V) her "peygamberin" kendine has ve kabul olunan bir duasının bulunduğunu ve onunla dua ettiğini, kendisi ise bu duasını ahirete ümmetine şefaat için yapacağını bildirmiştir"

( Buhari- Da'avât,1; Müslim- İman,86)

Buna "şefaati uzma" "büyük ve kapsamlı  şefaat" adı verilir.

 Rvayetlerde hem "Hz. Peygamber" (s.a.v) in bizzat  bütün ümmetin günahkarlarına (Tirmizi- kıyame, 11) hem de diğer "peygamberlerin" kendi ümmetine şefaat etme hakları bulunduğundan bahsedilir.( Buhari- tefsir, 18)

 "Peygamberlerden" başka âlimler, şehitler, kendisini okuyanlara Kur'an-ı Kerim şefaat edecektir.

 Ayrıca ergenlik çağına erişmeden  vefat eden çocukların anne ve babalarına şefaat edecekleri konusunda rivayetler vardır"

(Sorularla İslam- s. 64)

 KUR'AN'DA  BULUNAN ŞEFAAT SİSTEMİ 

"Şefaat" kavramı uydurma dinin rivayetleri sebebiyle Kur'an'ın en zor ve en karmaşık olan kavramıdır.

"Şefaat" "yardım" anlamına gelmektedir. 

Kur'an'ı Mübin'de  bir çok ayette geçen "şefaat" kavramı "dünya hayatındaki yardımı" ele almaktadır.  (Yunus süresi-3,18; Bakara- 255) âyetleri buna örnek gösterilebilir.

 Mekke müşriklerinin Allah ile beraber taptıkları evliya ve İlahları için söyledikleri "Bunlar Allah nezdinde bizim şefaatçilerimizdir..."

(Yunus-18)

 sözü ile dünya hayatında evliya ve  ilahlarının kendilerine yardım edebileceğini iddia ediyorlardı.

Yani Kur'an'ın bir çok âyetinde var olan "şefaat" kavramı, dünya hayatında bulunan yardım ve kayırma ile ilgili bir kavramdır.

Çünkü Mekke müşrikleri öldükten sonra dirilmeye iman etmiyorlardı.

Kur'an'ı Mübin'de geçen şefaat kavramı şu  şekilde formüle edilebilir.

1-) Dünya hayatında insanlar dostlarına, akrabalarına, yandaşlarına şefaat ederler.

Fakat âhirette "dünyadaki şefaatçilerin şefaati artık fayda vermez"

( Müddessir- 48) bu şefaate örnektir. 

2-) Yine dünya hayatında Allah'ın izniyle melekler sadece ve sadece  iman edenlere şefaat ederler.

 (Ali İmran- 124, 125; Necm-26; Bakara-255) âyetler buna güzel bir  örnektir.  

 3-) Âyette Allah'ın rahmet ve şefaatinden, insanın kendi amelinden başka hiçbir şefaat (yardım olunma, yardım etme" bulunmayacaktır.

 Bunun aksini iddia etmek  yüzlerce âyete  muhalefet olacağınıdan dolayı zulüm,  şirk ve  küfürdür.

Buna en güzel örnek şu ayetlerdir.

"Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları (o güne iman edenleri)  Kur'an ile uyar. Onlar için Rablerinden  başka ne bir dost,  ne de bir şefaatçi bulunmayacaktır.Belki kendilerini korurlar "

 (Enam-51)

"Dnlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri bir tarafa bırak! Kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin felakete uğramaması için Kur'an ile nasihat et. O nefis için Allah'tan başka ne bir dost vardır ne de şefaatçi..."

( Enam- 70)

"Öyle bir günden sakının ki, o günde hiç kimse başkası namına bir şey ödeyemez. Kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda vermez. Onlar hiç bir yardım da görmezler"

( Bakara- 48,123)

"Ey iman edenler! Kendisinde artık alışveriş, dostluk ve şefaat (yardım görme) bulunmayan gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan Allah  yolunda harcayın,,,"

( Bakara- 254)

"Her nefis kazandığına karşılık bir rehindir" (Müddessir- 38; Tur- 21)

Aslında Kur'an, şu anda Şia ve Ehli Sünnete  var olan şefaat inancını  yok etmek için gönderilmiş bir kitaptır.

"Şüphesiz (hakkı batıldan ayıran) hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı gündür. O gün, dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Kendilerine yardım da edilmez. Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir"

(Duhan-40,41,42)

 "O gün, herkes gelip kendi canını kurtarmak için uğraşır ve herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir, onlara asla zulmedilmez"

( Nahl-111)

"Ceza günü nedir bilirmisin? Nedir acaba o ceza günü? O gün hiçbir kimse başkası için bir şey yapamaz. O gün iş tamamen Allah'a kalmıştır" (İnfitar- 17, 18, 19)

"Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka hiçbir şey yoktur ve çalışması da ileride görülecektir. Sonra  ona karşılığı tastamam verilecektir"

( Necm- 39, 40, 41)

 Uydurma rivayetlerin baskısı altında şefaat ile ilgili yanlış anlaşılan âyetler.

YANLIŞ:

"Allah'ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fayda vermez"

(Sebe, 23)

 DOĞRUSU ŞÖYLEDİR:

"Allah'ın huzurunda kendisinin izin verdiği kimselerden başkasına (Allah'ın) şefaati ulaşmaz"

Çünkü "şefaat tümü ile Allah'ındır"

(Zümer, 44)

 Allah hiç kimseye şefaat etme yetkisi vermez,  kendisi şefaat ve merhamet eder.

 ilk meal'de Allah'ın bazı kimselere şefaat  etme yetkisi vereceği anlaşılırken,  doğrusunda ise Allah'ın şefaatinden yararlanabilen, Allah'ın af ve mağfiretine nâil olan muvahhid ve muttaki müminler olacağı anlaşılmaktadır.

YANLIŞ:

"O gün Rahman olan Allah'ın katında bir ahd  almış olan kimseden başkası şefaat etme hakkına sahip olamayacaktır"

(Meryem, 87  Elmalı)

YANLIŞ:

 "O gün, Rahman'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasının  kimselerden başkasının şefaati fayda vermez"

(Tâhâ, 109 Elmalı- Diyanet)

 DOĞRUSU ŞÖYLEDİR:

"O gün Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasına Allah'ın şefaati fayda vermez"

 Zuhruf suresi'nin 86. ayetinin doğru meali şöyledir.

 "Allah'tan başkasına yalvaranlar, şefaate sahip olmazlar" "lé yeşfeu" âyette  "şefaat etmezler" diye bir ibare yoktur.

  Elmalı'da gelenek ve rivayetlerin etkisinde kalarak "mülk" kökünden gelen "yemlikü" kelimesini "şefaat etme" olarak çevirmiştir.  Halbuki ahiretle alakalı ayetlerde geçen "şefaat" kavramları,

Allah'ın yardımına kavuşmak, Allah'ın şefaatine nâil olmak,  Allah'ın merhametini elde etmek, Allah tarafından affedilmek, Rahman ve  Rahim olan  Allah tarafından bağışlanmak, Allah'ın şefaat iznini elde etmek anlamında kullanılmıştır.

 Şefaat etme ve yardımda bulunma anlamında asla değildir.

Kur'an'ı Mübin'in bağlan ve bütünlüğü  bunu açıkça göstermektedir.

Şefaat etmek ile  şefaate nâil olmak, hak  ve liyakat kazanmak, şefaate uğramak birbirinden farklı  şeylerdir.

 Yüce Allah "işine hiç kimseyi ortak kılmaz"

 (Kehf, 26)

 Eğer Cenabı Hak ahiret hayatında kendisinden başkasına şefaat etme yetkisi vermiş olsaydı onu Kuran'da açıkça beyan ederdi.

 Allah'tan başka merhamet eden, dost olan, dayanak, affedici yoktur.

 "Allah kuluna kafi değil midir"

( Zümer, 36)

" Allah'tan, geri çevrilmesi imkansız bir gün gelmezden önce, Rabbinize uyun. Çünkü  o gün, hiç biriniz sığınacak yer bulamazsınız, itiraz da edemezsiniz"

( Şura, 47 )

Onların hepsi de kıyamet gününde onun huzuruna tek başına yapayalnız gelecektir" 

(Meryem- 95)

"O gün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz orada ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız"

( Yasin- 54 )

Dolayısıyla âhirette  şefaat edicilerin  varlığına inanmak Kuran'ın onlarca âyetini inkâr etmek demektir.

 Eğer ahirette Allah'ın şefaatinden başka bir şefaati kabul edecek olursak buna muhalif olan  onlarca âyetin hiç bir anlamı kalmayacaktır. Bundan ötesi ahirette hesap,

 adalet terazisi  gibi kavramlar ve İslam'ın şahsi sorumluluk anlayışıyla, tevhid ilkesi ve evrensel ahlakın anlamı kalmayacaktır.

"...Onların hesabından sana bir sorumluluk, senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur"

( En'am- 52)

"Bu durumda her kim mümin  olarak iyi davranışlar yaparsa onun çabasını görmezden gelmek olmaz. Zira biz bunu yazmaktayız"

 (Enbiya, 94)

"Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana kitabı hak olarak indirdik, hainlerden taraf olma. Ve Allah'tan mağfiret dile,

çünkü Allah çok bağışlayan çok merhamet edendir. Kendilerine hıyanet edenleri savunma, çünkü Allah hainliği meslek edinmiş günahkarları sevmez. insanlardan gizler de Allah'tan gizlemezler. Halbuki  geceleyin, O'O'nun  razı olmadığı sözü düzüp  kurarken O onlarla beraberdir.

Allah yaptıklarını kuşatıcıdır.

 Haydi siz dünya hayatında onlara taraf çıkıp savundunuz, ya kiyamet  günü Allah'a karşı onları kim savunacak yahut onlara kim vekil  olacak.

Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse,  Allah'ı çok bağışlayıcı ve merhamet edici bulacaktır.

Kim bir günah kazanırsa onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur. Allah herşeyi bilicidir, büyük hikmet sahibidir"

( Nisa- 105, 111)

" O gün (kabirlerinden) meydana çıkarlar.  Onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. Bugün hükümranlık kimindir? Kahhar olan tek Allah'ındır. Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün haksızlık yoktur. Şüphesiz Allah hesabı çabuk görendir"

( Mümin- 16-17 )

Eğer Yüce Allah ahirette işine başkasının  elini karıştırırsa, işine başkasını ortak ederse( ki, böyle iddiada bulunmak küfür ve  alçaklıktır) ne  dünya imtihanının, ne hayrın, ne şerrin, ne hesabın, ne kitabın, ne hikmetin, ne İslam'ın ve ne de vaâd edip verdiği sözlerin hiç bir anlamı kalmazdı.

 Âhirette Allah'ın şefaatinden başka şefaat iddasında israf etmek ve inanmak ilim ehli için bir cehalet, düşüncesizlik, ciddiyetsizlik ve Kur'an'ı inkârdır.

 İnsanların dünya hayatındaki amellerini sadece Allah bilir.

"Ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan, O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarını onun bilmesi yeter"

( Furkan, 58)

 SONUÇ OLARAK:

Allah elçilerinin ahirette insanlara  şefaat etmeleri ile alakalı bir görev ve yetkileri mevcut değildir. 

Onların görevleri sadece Allah tarafından indirilen vahyi  tebliğ etmektir.

 Bu da dünya hayatı ile sınırlıdır.

"Gizlenenlerin ortaya döküldüğü günde insan için ne  bir güç ne de bir yardımcı vardır"

( Tarık- 9, 10)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder