24 Ağustos 2020 Pazartesi

 TAKLİDİ İMAN 

(2.YAZI) 

 Aslında akılsız ve ilimsiz hak din  olmaz. 

Vahiy dininin özelliği budur. 

İşte bu yüzden aklı kullanma, tefekkür, tedebbür tezekkür, tefekküh ve türevleri ile ilgili yüzlerce âyet vardır.  

Allah akılsız ve ilimsiz dine hiç bir değer vermez. 

Yani din, insanın akıl ve yeteneği, emek ve araştırması ile doğru kaynaktan elde edilmesi gereken bir değerdir. 

İlimsiz ve akılsız din şeytanların ve tağutların dinidir. 

 Atalar dini olan Şiilik ve Sünnilik  ilim ve akılla elde edilen bir inanç sistemi değildir. 

 Şia ve Ehl-i Sünnet ilim adamları, yüzyıllardır atalarından intikal eden, mutlak doğru olarak kabul ettikleri rivayet ve ictihatlara göre bir din yaşarlar.   

Ama hidayet, insana doğduğu milletin diniyle değil, Allah'ın indirdiği mesajla gelir.

Yani din,  bir kültür ve gelenek, alışkanlık ve taklit, coğrafi ve yerel bir gerçeklik değil, aklı kullanma  ve ilimle, emek ve tefekkürle olması gerekir. 

Dolayısıyla din araştırma sonucunda insanın kendi  kazanımı  olmak zorundadır. 

 Eğer siz doğduğunuz milletin dinini   sorgulamadan kabul ediyorsanız bu din size ait değildir.

Din ortak bir kamu malı değil, özgür beyinlerin mahsulu ve vahyin ürünüdür. 

Sizin araştırma ve kazanımınız olmadığı için bu dinin makul olma yanı da yoktur. 

Biraz garip değil mi?

Şii  ve Sünni ilim sahipleri dini  sorgulamadan kabul ediyor; Yahudi ve Hristiyan ilim sahipleri de dini  sorgulamadan kabul ediyor; Şiiler  ve Sünniler kurtuluyor, Yahudiler ve Hristiyanlar cehenneme girip azap çekiyor. 

Arkadaş!

 Biraz aklını kullan, atalarının sana sunduğu din, hak ve hidayet, diğer toplumun içinde hayata gözlerini açmış olanın dini batıl ve sapıklık olmaz. 

İkisinin arasında hiçbir fark yoktur. 

 O  da sorgulamadı sen de ..."

O Mekke'de, sen Meksika'da olsaydın, aynı şey senin içinde söz konusu olacaktı.

Her milletin kendine göre bir inancı vardır.

 Şans eseri olarak aynı yol ve  formata sahip olan bu inançlardan biri tümden geçerli ve hak olacak, diğerleri batıl ve  geçersiz sayılacak öyle mi? 

 Eğer böyle ise inancı makbul  toplum içinde doğan kul, hiç sorgulamadan, gayret etmeden rastgele iman ettiği din onu cennete götürecek..."

Bu Allah'ın adaletine sığar mı? 

Böyle hüküm olur mu?  

Kimin nerede yaratılacağını takdir  eden Allah,  başka yerde şirk ve küfür içinde yarattığı kuluna "Niye sorgulamadın? diyecek, ama o kulunu burada dünyaya gönderseydi sorgulama zahmetine girmesine gerek kalmadan cennete koyup, cemalini!! gösterecek! 

Böyle bir adalet islam dininde değil, ancak sizin zulüm dolu karanlık dininizde olur. 

Madem ki bütün toplumlar bir inanca sahiptir.

Hem madem inançsız bir topluma rastlamak mümkün değildir. 

Hem madem kimin nerede hayata gözlerini açacağını sadece Allah takdir ediyor ve o mutlak bir adalete sahiptir. 

Öyleyse vahiy'den uzak olan bütün toplumların inancı aynı değere sahip olmalıdır. 

Çünkü dinleri birbirinden ayıran tek şey tevhid, onları birbirine eşitleyen tek şey şirktir. 

Adı ne olursa olsun bir dinde vahiy tek kaynak değilse o din kesinlikle şirk olacaktır. 

Yani bir dinde beşerin söz söyleme hakkı varsa o din islam dini değil, evliya ve ilâhların şirk dinidir. 

İçinde doğduğu ataların  dinine tâbi olanların tümü için Allah'ın hükmü şu şekildedir. 

"Onlara (müşriklere) Allah'ın indirdiğine tâbi olun, denildiği zaman onlar, "Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" derler. Ya ataları bir şey anlamamış doğruyu da bulamamış idiyseler? (Bakara- 170)

"Onlara (müşriklere) "Allah'ın indirdiğine ve Resul'e gelin" denildiği  vakit,  "Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter" derler. Ya ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi? 

( Maide- 104)

Bu gerçek sadece Mekke'li müşrikler ya da diğer milletler için geçerli değildir. 

 Doğru inanç ve doğru hareket tarzı şöyledir. 

 Eğer "ataların dini" geçerli değilse, yani "sorgulamadığın din" geçerli olmuyorsa içinde bulunduğun toplumun sana sunduğu dini sorgulayacak bir akla ve kabiliyete  sahipsen, işte o zaman "Ben Müslüman olmayan herhangi bir ümmet içinde doğmuş olsaydım gene de müslüman olurdum" deme hakkın vardır. 

Doğuştan hiç kimse hidayet ve dalaletin içinde doğmaz, hidayet ve dalaletin kazanımı vahiy ile karşılaştıktan sonra elde edilir.   Toplumların kendilerini Hristiyan, Yahudi, Şii, Sünni ya da Müslüman! diye isimlendiriyor olmalarının hiç bir önemi yoktur. 

Bunların hiçbiri Allah tarafından indirilen hanif ve saf islam dini üzerinde değildir.

 Ne zaman kişi aklını kullanarak, vahyin ışığında, içinde bulunduğu 

atalar dinini sorgulamaya başlar, işte o zaman kendi imani  tercihini yapmaya başlamıştır. 

Din anlatma makamında olan hiç kimse atalarının dinine uyarak kendini kurtaramaz.

Hiç  kimse nerede, hangi toplumda, hangi dinden bir ailede doğarsa doğsun, hidayeti elde etme ve cennete girme  konusunda diğerlerine göre en küçük bir ayrıcalığa sahip değildir. 

Bunun aksini düşünmek ve o şekilde iman etmek kulları arasında mutlak âdil olan yüce Allah'ı  birilerine karşı kayırıcı ve şefaatçi  diğerleri içinde "mutlak âdil" olmamakla itham ve iftira etmektedirler ?

 Dünyanın her yerinde cennete ve cehenneme gidecek yollar eşit kılınmıştır. 

Rahman ve Rahim olan Allah kişiyi nerede yaratmış olursa olsun  herkesi eşit bir konumda imtihana tâbi tutmuştur. 

Bunu böyle bilmek ve bu şekilde iman etmek saf ve hanif dine tâbi olmanın  gereğidir. 

Hiç kimse içinde bulunduğu atalar  dininin dayatması olan inancı  aşmadan Allah'ın saf ve temiz dinine ulaşamaz.

Toplumların tamamının dini "ataların dini" olmanın ötesinde hiçbir değer ve hiç bir anlam ifade etmez.

Dolayısıyla Kur'an'a göre Yahudilik ve Hristiyanlık,  Şiilik ve  Sünnilik arasında inanç bakımından bir fark yoktur. 

Çünkü aynen Yahudilik ve Hristiyanlık gibi dinleri ve imanları taklide dayanıyor. 

Yahudilik, Hristiyanlık, Şiilik ve Sünnilik Allah tarafından elçilere indirilen  İslam dini ile hiç bir bağlantıları yoktur.  

İşte bundan dolayı din ve imanları taklit olduğundan, ibadetlerinin ve mâbedlerinin de bir değeri olmayacaktır. 

Burada bilinmesi gereken önemli bir mesele ortaya çıkıyor. 

Uydurma dine mensup olan ümmiler, din âlimleri tarafından aldatılıp hidayet ve rahmet olan hanif islam dininden engelleniyorlar. 

Yani Kur'an'ı bilen biri, batıl ve şirk olan dinin ümmilerine kin gütmez ve aldatılan bu  kesime düşman olmaz. 

Yani aklı başında olan biri bu ümmilere sabır ve merhametle yaklaşır. 

Ancak bu ümmilerin herhangi bir cemaat ve tarikatla bağlantıları olmayacaktır. 

Bunlar Allah'ın kitabından uzaklaştırılmış ve rivayetlerle aldatılmışlardır. 

Kur'an, uydurma dinin ilim adamlarını vahyi gizledikleri için hedefe koymuştur. 

(Bakara-159; 174; Âli İmran-187)

 Kur'an, iki dinin (Yahudilik-Hristiyanlık) ruhbanlarını direk, iki dinin (Şiilik-Sünnilik) ruhbanlarını da dolaylı olarak kınar  

Bu dinin ümmilerini ilme, hikmete, aklı kullanmaya ve tefekkür etmeye davet etmeliyiz. 

İlim adamlarını ise Kur'an'da var olduğu gibi (Cuma-5; Âraf- 175, 176) en sert ve acımasız bir şekilde eleştiriye tâbi tutmalıyız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder