TAKLİDİ İMAN
Aile, toplum ve kurumlar tarafından telkin edilen ve bizde adı Şii, Sünni, Caferi, Alevi, Şafii, Maliki, Hanefi, Nurcu, Suleymancı olan din algısında akıl ve ilim devre dışı bırakılmıştır.
Esasen kültürleşen ve gelenekselleşen tüm dinler de bundan farklı değildir.
Çok az kişi içinde bulunduğu toplum tarafından kendisine sulunan dini akıl ve ilim kriterleri ile eleştirir.
Genellikle ümmi insanlar bir inancı kabul etme konusunda iradeli değildir.
Atalarından intikal eden dinin ve âlim oldukları söylenen kişilerin anlattıkları şeyleri doğru olarak kabul ederler.
İnanç genellikle duygusaldır.
Dine dair öğrenilen herşey öncelikle duygulara hitap eder, Kur'an'a, tefekküre ve akla sunulmaz.
Yani kişinin tercihine bırakılmadan ona dayatılır.
Dolayısıyla hangi ümmet, kültür, din, etnik köken ve hangi coğrafyada yaşarsa yaşasın ümmi olan insanlar inanç ve ibadette birbirleriyle eşit bir konuma sahiptirler.
Yani din atalarından geleneksel olarak gelen dinin Allah katında hiç bir değeri bulunmamaktadır.
Yaşadığımız ümmet (toplum) açısından meseleyi somut bir şekilde ortaya koyalım.
İster Sünni, ister Şii, ister Yahudi, ister Hristiyan, ister Alevi olsun sıradan, ümmi, bilgisiz, saf olan halkın arasında inanç ve ibadet bakımından aralarında hiçbir fark yoktur.
Allah bunların iman ve ibadetlerine değer vermediği gibi mabedlerine de değer vermez.
Dolayısıyla din ve iman taklit olduktan sonra ibadet ettikleri mâbedlerinin (cami, kilise, havra, cemevi) arasında da fazilet açısından bir farkın olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Yani bu saf ve ümmi insanlar Allah'ın dosdoğru yolundan engellenmiş,
vahyin yolu onlara eksik ve yamuk gösterilmiş, hak ile batıl birbirine karışmış, kavram kargaşası meydana gelmiş,
ilim adamları dinlerini rant ve menfaat aracı haline getirmiş, onları doğru yola iletecek bir rehber olmamıştır.
Bu saf ve ümmi insanları, kendilerine vahiy ve Resul gelmemiş olarak kabul etmekten başka bir yol kalmıyor.
Bu ümmi insanlar güzel ahlak sahibi olur, insanlık için adalet ve infak gibi faziletli değerler ortaya koyarlarsa hangi dinden ve etnik kökenden olurlarsa olsunlar âhirette Allah'ın mağfiret ve merhametiyle cennete girerler.
Çünkü Rahmân ve Rahim olan Allah, Resul göndermeden azap etmeyecektir.
Yani vahiy ile âyetlerini onlara tebliğ edecek, indirilen vahiy ile onları uyaracak elçi göndermeden Allah kullarına azap etmez.
"Yerine göre müjdeleyici ve sakındırıcı olarak elçiler (Rusul) gönderdik ki insanların elçilerden (Rusul) sonra Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın! Allah İzzet ve hikmet sahibidir"
( Nisa- 165 )
"Biz hiç bir memleketi, öğüt vermek üzere gönderdiğimiz uyarıcıları olmadan yok etmemişizdir. Biz zalim değiliz"
(Şuara- 208, 209)
"Rabbin, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir Resulü memleketlerin merkezine göndermedikçe, o memleketleri helak edici değildir. Zaten biz ancak halkı zalim olan memleketleri yok etmişizdir"
(Kasas- 59)
Bir insan ibedetinin Allah katında değerli ve geçerli olmasını istiyorsa indirilen vahiy sistemine göre yapıp yapmadığını bilmek zorundadır.
Çünkü Allah tarafından indirilen vahiy sistemine göre olmayan ibadetin hiç bir getirisi olmayacaktır.
"Rablerini inkar edenlerin durumu şudur:
Onların amelleri fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. İyiden iyiye sapıtma İşte budur"
( İbrahim-18)
Allah'ın indinde taklidi imanın bir değeri olmadığı için, taklidi imana bağlı olan amelin de bir değeri olmaz.
Ameller tevhid akidesi olan hanif dine ve güzel ahlaka göre değer kazanırlar.
Tevhid akidesine yani vahyin ahlak ve inanç sistemine göre yerine getirilmeyen amellerin Allah katında hiçbir kıymeti yoktur.
Yukarıdaki ayette bulunan "küfür" "inkar" "âyetlere inanmama" değil,
âyetlere iman olduğu halde bile bile onlardan yüz çevirme, vahye itibar etmeme, Allah'ın kitabının yanında din ve hüküm olarak başka kaynaklar edinmenin adıdır.
Yani yukarıdaki âyette bulunan "küfür" kavramı şirk anlamında kullanılmıştır.
Zaten Kur'an'da geçen "küfür, tekzib, isyan, şikak" gibi kavramlar âyetleri reddetme anlamında değil, Kur'an'a karşı şirk edinme anlamında kullanılmıştır.
MESELA,
"Kafirler benim yanımda (benimle birlikte) kullarımı dostlar (evliya) edineceklerini mı sandılar?
Biz cehennemi kafirlere bir konak olarak hazırladık"
"De ki: Size, yaptıkları işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi?
Bunlar(Allah için) iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında amelleri ve emekleri boşa giden kimselerdir.
"İşte onlar, Rablerinin ayetlerini O'na kavuşmayı inkar eden, bu yüzden amelleri boşa giden kimselerdir ki, biz onlar için kıyamet gününde hiçbir ölçü tutmayacağız"
işte inkar ettikleri, âyetlerimi ve Resullerimi alaya aldıkları için onların cezası cehennemdir"
(Kehf, 102, 103, 104, 105, 106)
Hiç bir Allah Resulü dinsizliğe karşı mucadele etmemiştir.
Gönderilen tüm Resuller istisnasız olarak ilahların ve evliyanın şirk dinine karşı mucadele etmişlerdir.
Yani tarihin bütün müşrikleri Allah'ın varlığına iman ediyorlardı.
Fakat günümüzde bulunan cemaat ve tarikat mensupları gibi ilahlarını ve evliya edindikleri kişileri asla bırakmıyorlardı.
"Aralarından kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaşırdılar ve kafirler: Bu pek yalancı bir sihirbazdır! İlahları tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu tuhaf bir şeydir! dediler"
(Sad- 4, 5)
Papa, kardinaller, papazlar, hahamlar, din ve hüküm olarak Kur'an'ı tek kaynak olarak kabul etmeyip insanları
Allah'ın hidayet yolundan engelleyen muhaddis ve müctehid olarak şöhret olanlar, din adamları, cemaat liderleri, tarikat şeyhleri ve onlara fanatik bir şekilde bağlı olanların hepsi cehenneme girmeyi hak eder.
"İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk ilahlar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler.
İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise onlarınkinden çok daha fazladır.
Keşke zalimler azabı gördükleri zaman anlayacakları gibi bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi.
İşte o zaman görecekler ki kendilerine uyulup arkalarından gidilenler,
uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve o anda her iki taraf da azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopuk parçalanmıştır.
(Liderlere, Şeyhlere) uyanlar şöyle derler:
Ah keşke bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi bizde onlardan uzaklaşsaydık!
Böylece Allah onlara işlerini pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar"
( Bakara -165 ,166, 170, 167)
Sonuç olarak:
Allah'ı Kur'an'dan tanımayan, din ve iman nedir diye araştırma yapmayan, Allah elçilerinin daveti hakkında bilgi sahibi olmayanların ibadetleri de yoktur.
Bunlar saf ve ümmi iseler cennete, Allah'ın âyetini gizleyen, insanları Kur'an'ın hidayet yolundan engelleyen ve uzaklaştıran yani din anlatan bir konumda iseler cehenneme girerler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder