"HASENÂT" İLE "SÂLİHÂT" KAVRAMLARININ ARASINDA BULUNAN FARKLAR:
Şia ve Ehl'i Sünnet muhaddis ve müctehidleri rivayet ve icihadları ile Kur'an'da var olan bir çok kavramın anlamını tahrif etmişlerdir.
"Nebi, Resul, ihlas, tekzib, ümmet, millet, cehalet, küfür, İslam kavramları örnek olarak gösterilebilir.
Kur’an’da aşağı yukarı 1600 kadar kavram bulunur.
“hasenat” ve “salihât” da, Kur'an'da bir çok yerde yer alan önemli iki kavramdır.
"Hasenât" ile "Sâlihât" arasında önemli farklar vardır.
Arapça'da "Hasenât" 'hasen' in "güzel'in çoğuludur.
Yani "iyilikler" ve "güzellikler" demektir.
"Hasenât"ın zıttı "seyyiât’tır.
Arapça'da "Seyyiât" 'seyyi'inin "kötü" nün çoğuludur.
Yani “kötülükler” ve "çirkinlikler" demektir.
Kur'an'da geçen "sâlihât" sözcüğü “sâlih ameller, dışa doğru yani başkalarına karşı yapılacak ıslah edici iyilikler, güzellikler” demektir.
"Sâlihât" kavramının türetildiği "sulh" kökü, “başkaları arasında güven ve barışı sağlamak” anlamına gelmektedir.
Yani insanın kendi dışında kalan canlı ve cansız varlıklara yönelik bir iyilik ve barış hareketini yani bir iyileştirme faaliyetlerini ifade etmektedir.
"Islâh, “düzeltme, iyileştirme, imar etme, onarma, güzelleştirme” demektir.
Bu da insanın kendi dışında kalan varlıklara yaptığı iyilikler ve hayırlı hizmetler anlamına geliyor.
"Sâlih amel" (el-‘amelu’s-sâlih) olarak Kur’an’da altı yerde tek başına, elli altı âyette ise iman ile birlikte geçer
"Hasenât" kavramı ise, sonuçları itibariyle "kişinin kendisine yönelik olarak yaptığı iyilikler ve güzellikler" demektir.
"Sâlihât" başkalarını da kuşatan ıslah ve imar hareketi olurken, "hasenât" ise, sonucu sadece onu işleyene dönük iyiliklerdir.
"Sâlihât" şahsıyla birlikte başkalarını da iyi etmek için çalışmak, "hasenât" ise "insanın kendisini imar etmesi, iyileştirmesi ve güzelleştirmesi" anlamına gelmektedir.
"Sâlihât, göklerde ve yerde olan bütün yaratılmışlar için bir ıslah etme faaliyetidir.
Islah çalışması, insanın kendisine iyilik talebinden daha öncelikli bir değere sahiptir.
Bundan dolayı "hasenât'a "on sevap" verilirken, (En'am-160) "salihât'a "sınırsız bir sevap" öngörülmüştür. (Tin-6)
Çünkü "ıslah" çalışması evrensel, hak talebi ise tarihsel ve bireysel bir özelliğe sahiptir.
"Sâlihât’ı hasenât’tan ayıran en önemli özellik, insanın kendi ölümünden sonra “geriye neyin kalacağı” sorusudur.
Kur’an’da insanın kendi ölümünden sonra geriye "hasenât"ının kalacağını söyleyen bir âyete rastlanmaz.
Fakat geriye "sâlihât"ının kalacağını söyleyen âyetler mevcuttur.
“Mal ve çocuklar dünya hayatının geçici süsüdürler. Baki kalacak olan "sâlihât, Rabbinin katında sevapça ve umutlanma açısından daha hayırlıdır”
(Kehf-46).
“Baki kalacak olan "sâlihât"tır. Bu, Rabbinin katında sevapça daha hayırlı ve kazanç bakımından daha üstündür.”
(Meryem- 76)
Dolayısıyla insan "hasenât"tan daha önemli olan "salihât'a yönelmesi yani sadece kendini değil, tüm varlıkların iyiliği için çalışması Allah'ın indinde en makbul olan bir ameldir.
Onlarca âyette "Hasenât"ın değil de, "sâlihât"ın iman ile birlikte geçmesi üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir konudur.
Sanki "sâlihât" olmadan, sadece "hasenât" ile imanın sahih olmayacağı vurgulanıyor.
Yani insan Allah katında iyi ve hayırlı bir kul olmak istiyorsa "hasenât" tan daha fazla "sâlihât" yapmaya öncelik vermelidir.
"Sâlihât" yani "ameli sâlih"ten neyi anlamalıyız?
Toplumu taklit ve cehalete sürükleyen, toplumu fakir kılan, ümmeti huzursuz eden, güvenliğini tehdit eden, ahlaki erozyona sürükleyen her türlü batıl inanç ve fikirlere karşı mücadele etme önemi bir "salihat"tır.
İşsizliği azaltmak için yatırım yapma, açları doyurma,
çıplağı giydirme, borç içinde olanlara infak yapma, hasta ve zor durumda olanlara yardımcı olma,
meşru olan hizmet kurumlarına destek çıkma,
hastalıklarla mücadele için uzman yetiştirme, sağlık merkezleri kurma,
aşı ve ilaç geliştirme, hayatı kolaylaştırma, sanayileşme ve insanlığa faydalı ürünler üretme için bilim ve teknoloji geliştirme, ekolojik dengeyi korumak için çaba gösterme,
geri dönüşüm tesisleri kurup tasarrufa katkıda bulunma, israfı önleme,
suç unsurları ile mücadele etme, aklaki çürüme ile mücadele etme, kamuya ait yer ve mekanları temiz tutma, çevreyi ve doğal dengeyi koruma,
insanların akletme ve sağlıklı düşünme becerilerini işletmesine katkıda bulunma, adaletle hükmetme,
istişare ile hareket ederek şeffaf ve dürüst bir yönetim anlayışı ile hareket etme, çocukları sağlıklı bir şekilde yetiştirip terbiye etme, aile kurumunu ve gençliği kurtarıcı etkinlikler yapma , eğitim kurumları açmak, toplumun sorunlarının çözümü için Allah tarafından indirilen vahye uygun projeler geliştirme birer "sâlihât" tır.
Şia ve Ehl'i Sünnet âlimleri "sâlihât" ve "hasenât" ın anlamını bilmediklerinden dolayı bir kaç vakıf haricinde dinlerini "hasenât"ın üzerine bina ederek, "sâlihât"ı terk etmişlerdir.
Sonuç olarak "sâlihât" yapma, bir mü'minin en vazgeçilmez ahlakı olmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder