24 Ağustos 2020 Pazartesi

 KUR'AN'I ANLAMAK İÇİN  ARAPÇA BİLMEK  GEREKLİ MİDİR? 

 Yüce Allah,  Kur'an'ın anlaşılmasını  Arapça bilmeye değil, aklı kullanmaya, üzerinde tezekkür, tedebbür, tefekkuh ve tefekkür etmeye bağlamıştır. 

Dünyaya bakın Kur'an'ın en büyük cahili ve düşmanı olanlar, Kur'an'a karşı mesafeli olanlar, ona itibar etmeyenler  en iyi Arapça bilen  kesimdir 

MESELA, 

Ben görev gereği bir kaç defa Suudi Arabistan'da bulundum,

oranın ilim adamlarıyla günlerce yapmış olduğumuz sohbetlerde

 "Kabir azabının olmadığını, İsa (a.s)ın vefat ettiğini ve nüzul etmeyeceğini, Mehdi'nin zuhur etmeyeceğini, Mehdi diye bir şeyin olmadığını, Allah Resulü'nün mucize göstermesinin mümkün olmadığını, ahirette Allah'ın şefaatinden başka hiçbir merhamet ve şefaatının olmayacağını, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü içinde anlaşılır olduğunu" onlara bir türlü  kabul ettiremedim. 

Hatta Suriyeli bir vatandaşa, "bırak kabir azabını kabir hayatı diye bir şey yoktur" dediğimde, hayretler içerisinde kalarak "ben elli yaşındayım daha senin gibi "kabir azabı yoktur diyen birine ilk defa rastlıyorum"dedi. 

Halbuki yukarıda saydığım meseleler Kur'an'da en az iki bin ayetle apaçık bir şekilde ortaya konulmuştur. 

Dolayısıyla Kur'an'ı anlamanın Arapçayla bir alakası yoktur.

Kur'an'ın Arapça indiği ile ilgili âyetler bulunmasına rağmen, Kur'an'ı Arapçaya vakıf olanlar anlar diye bir âyet bulunmaz. 

Dolayısıyla Rahman ve Rahim olan  Allah adaleti, rahmeti, hidayeti  ve bereketi gereği Kur'an'ı Arapça bilmeye değil, 

 onlarca ayette ortaya koyduğu gibi onu anlamayı bağlam ve bütünlüğüne,

 içinde kurulu olan sistemine sahip olmaya, üzerinde derin derin düşünmeye, aklı kullanmaya, 

iyi niyete, güzel ahlaka,  Kur'an'a güvenmeye, infak yapmaya  ve ona iman etmeye bağlamıştır. 

Önemine binaen tekrar ediyorum. Şu dünya hayatında en iyi Arapça bilenler, Kur'an'ı hiç anlamayan cahillerdir.

Eğer Kur'an'ı anlamak için Arapça bilmek şart olsaydı, Arapçaya gerçekten vakıf olan Mekke müşrikleri muhteşem bir edebiyat ve belağat harikası olan bu kelamı itiraz etmeden  hemen  kabul ederlerdi. 

Kur'an'ı anlamak için ön yargı olmayacak, yani Allah'ın kitabının yanında din ve hüküm olarak  başka kaynağa iman edilmeyecektir. 

Kur'an'ı anlamak için Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İbni Mace, Mâlik gibileri  şerik olmayacak.

 Kur'an'ı anlamak için Said Nursi'nin Risale'i Nur'u, Celaleddin-i Rumi'nin Mesnevisi, Erzurumlu İbrahim Hakkının Marifetnamesi, Hüseyin Hilmi Işık'ın  Saadeti Ebediyesi, Muhyiddin-i Arabi'nın Fususul Hikemi   olmayacak. 

Yani onu anlamak için  Allah'ın kitabına şirk koşulmayacak.

Kur'an'ı anlamak için ona iman etmek gerekir. 

Tarikat ve cemaatlerin en iyi bildikleri şey Arapça olmasına rağmen Kur'an'ın zerresinden haberleri yoktur.

Medreselerde çok yönlü Arapça dersleri bulunmasına rağmen, saçma sapan,  beşeri ve uydurma  rivayetlere Kur'an'dan daha çok değer verilir. 

Kur'an'a iman ve onu merak etme bakımından onu anlamaya çalışanların Arapça bilmeyenlerden oluştuğunu hayretler içinde  görüyoruz.

 Devamlı Arapça Arapça deyip  duranlar, yüzyıllardan beri hangi Arapça eseri te'lif edip insanların hizmetine sundular ? 

Tarihçileri çıkıp söylesin, on asır  Arapça eğitimi verip tek bir te'lif Arapça eser ortaya koymamak ne demek?

 Cemaat ve tarikatlar batıl inanç ve  hurafe bilgilerle insanları Kur'an'dan ve ilimden koparıp atalete ve cehalete sevk ediyorlar.

Tek gerçek budur. 

 Bu cemaat ve tarikatlar dün de bugün de çakalın leşe baktığı gibi halkın malına hırsla yaklaşıp milleti sömürüyorlar.

Cemaat ve tarikatların karakteri hiçbir şey üretmeden, çalışmadan, meslek sahibi olmadan sadece kalabalığına dayanarak ve devlet adamlarını tehdit ederek yüzyıllardan beri devletten ev, yurt, kasaba, köy, külliye, medrese, Kur'an kursu, kopartıp vakıf gelirleri ile geleni- gideni ağırlayıp sadece müritler çoğaltmak peşinde koşuyorlar. 

Yüzyıllardan beri inanç  ve karakterlerinde iyiye ve güzele doğru hiçbir gelişme olmamıştır.

 Kur'an ve ilimden uzak tutulan bu miskin kitleler halen devletin arazilerinde ve  kurumlarında aynı anlayışla iskan edilmekte vakıflar kurmakta  hiçbir iş yapmayan kuru kalabalıklar  sadece oy  getirsinler diye en üst düzeyde bir hayat  yaşatılmaktadır.

 Yüzyıllardan beri bu çürümüş zihniyet bir adım ileri gitmez, kendini biraz olsun yenilemez az da olsa  değişmez mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder