MEHDİ ZUHUR ETMEYECEK, İSA ( A.S) İNMEYECEKTİR.
İslam dininden başka neredeyse bütün dinlerde ve inançlarda bir kurtarıcı (mehdi) beklentisi mevcuttur.
Fakat Kur'an dini olan İslam, aklın ve ilmin kabul etmediği bu gibi hurafe ve efsaneleri kabul etmez.
Bu konuyu âyetlerin ışığı altında aydınlığa çıkarmak mümkündür.
Allah Resulü'nden sonra hangi şartla olursa olsun asla Nebi ve Nübüvvet'e bağlı Resul gelmeyecektir.
Bu aynı zamanda itikadi bir konudur.
Yani İsa (a.s) ın ineceğini söylemek ve buna inanmak Kur'an'ın hidayetine karşı bir imansızlığın göstergesidir.
Kur'an'ın yüzlerce âyetine göre ümmetin kurtuluşu, tevhid, infak, güzel ahlak ve salih amellere bağlanmıştır.
Nebi ve Resul dahi olsa kurtuluş şahsiyetlere bağlanmamıştır.
(Âli İmran-144)
İslam dininin bu konudaki yasası şudur.
"...Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onların durumunu değiştirmez"
(Ra'd-11)
"Oysa bir toplum kendi özündekini değiştirmedikçe Allah da onlara verdiği nimeti değiştirmeyecektir..."
(Enfal-53)
Kur'an'a göre İsa (a.s) vefat etmiştir.
(Âli İmran-55; Mâide-116,117)
Ve Kur'an'da "vefat kelimesi" "mevt" gibi değil, "tam bir ölüm" anlamına gelmektedir.
Çünkü "mevt" "ölüm" kelimesi, "kalbin ölümü" gibi mecaz anlamlara da gelmektedir.
Mehdi inancı ise, Mecüsi'likten Şia'ya, Şia'dan Ehl-i Sünnet'e intikal eden dünyanın en garip uydurmalardan biridir.
İsa (a.s) ın ineceğine, Mehdi'nin zuhur edeceğine inanan biri Kur'an'ın ilminden, aklından ve hikmetinden hiçbir şey anlamamıştır.
Bir Müslüman bu derece ahmak ve Kur'an'ın ahlakından uzak bir inanca sahip olamaz.
Müslüman, ilim, akıl, tefekkür, güzel ahlak, erdem, feraset ve basiret sahibidir.
İsa (a.s) ın nüzülüne yani âhiretin sonunda geleceğine delil olarak gösterilen iki âyetin çözümü şu şekildedir.
Birinci âyet "Ehl-i kitaptan her biri (kendi) ölümünden önce ona (İsa'ya) muhakkak iman edecektir. Kiyamet günü de, onlara şahit olacaktır"
(Nisa-159)
İkinci âyet "Şüphe yok ki o (İsa) kıyametin kopacağının bilgisidir. Veya diğer bir kıraate göre "alametidir" Ondan (kıyametin kopacağından - öldükten sonra dirilmeden) şüphe etmeyin ve bana uyun. Çünkü bu dosdoğru yoldur"
(Zuhruf-61)
Birinci âyet yanlış anlaşılmaya müsait olan bir âyettir.
Bu âyet Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü içinde alınmadığı zaman sorun yaşanacaktır.
Fakat diğer halkalarla birleştirildiği zaman problem çözüme kavuşacaktır.
Âyeti anlaşılmaz hale getiren ve son derece zorlarsan en büyük sebep, hadis kaynaklarında bulunan Kur'an aklından ve hikmetinden uzak uydurma rivayetlerdir.
Allah'ın kelâmı olan Kur'an, rivayetlere iman edenlere ilminden ve ahlakından hiçbir şey nasip etmez.
Ön yargılı olanlar Kur'an'ı asla anlayamazlar.
Din ve hüküm olarak başka kaynağa iman edenlere Kur'an, hikmet hazinesinden hiçbir bağışta bulunmaz.
Çünkü rivayetler, Kur'an'a karşı gönülleri ve basiretleri köreltir, hadis batağına saplanan Kur'an'a ulaşamaz.
Birinci âyette söylenmek istenen şey şudur.
İsa (a.s) a "Allah" diyen( Maide- 17, 72)
"Allah üçtür" (Baba, oğul ve ruhu'l-kudüstür ) diyen ve onu "rab olarak edinen" ( Tevbe- 31) her Hristiyan âlim ile İsa'yı Allah'ın bir Resulü olarak kabul etmeyen her Yahudi ilim adamı kendi ruhunu teslim etmeden yani ölmeden önce İsa (a.s) ın gerçek kimliğini görecek,
İsa'nın ilâh ve rab olmadığı, Yahudi olan herkese de (Hâşâ) onun zina eseri olmadığı, Allah'ın kulu ve Resulü olduğunu gördükten sonra ölecek fakat iş işten geçmiş olacaktır.
Yoksa Yüce Allah, insanların imanları üzerinde zorlayıcı bir etkiye sahip değildir.
Çünkü Rahmân ve Rahim olan Allah hiçbir Resul için "insanlar muhakkak ona iman edecektir" dememiştir.
Kur'an'da buna aykırı çok âyet vardır.
İnsanlar elçileri daima yalanlamışlardır.
"İşte böylece, onlardan öncekilere her ne zaman bir Resul geldiğinde hemen; o, bir sihirbazdır veya delidir, dediler"
(Tur- 55)
"Biz hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklı ve şımarık kişileri: Biz size gönderilmiş olan şeyi (dini) inkar ediyoruz, demişlerdir"
(Sebe-34 )
Allah tarafından gönderilen bütün elçiler yalanlanmışlardır.
İnsanlar canlarını teslim etmeden bazı gerçekleri göreckleri ile alakalı âyetler mevcuttur.
Mesela: Firavun, İsrailoğulları'nı yakalamak için onları takip ederken denizde boğulma ile karşı karşıya kalınca iman etmişti.
(Yunus- 90)
Fakat kendisini ölüm yakaladığı için imanı kendisine fayda vermemişti.
İşte âyette "Ehl-i kitaptan her biri (kendi) ölümünden önce (İsa'ya ) muhakkak iman edecektir" pasajı, Firavun'un imanına benzemektedir.
Yani âyette geçen "mevtihi" kelimesindeki "hi" zamiri, İsa'ya değil, her Yahudi ve Hristiyan ruhbana gitmektedir.
Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü bu manayı açık olarak göstermektedir.
Firavun ölüm anında bütün gerçekleri müşahede etti ve sonunun nereye varacağını gördü.
Halbuki daha önce Mısır'da iken "Ben sizin en yüce rabbinizim"
(Nazihat- 24) diyordu.
Bu konuda diğer bir âyet şöyledir.
"Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında: "Rabbim! der, beni geri gönder tâ ki boşa geçirdim dünyada iyi iş yapayım"
Hayır! bu onun ağzından çıkan boş (bir laftan) ibarettir..."
( Müminun- 99, 100)
Gelelim İsa (a.s) ın nüzülüne delil olarak gösterilen ikinci âyete.
"Şüphe yok ki o (İsa) kıyametin (kopacağının) bilgisidir"
( Zuhruf- 61)
Bu âyet manası en açık ve kolay olan âyetlerindendir.
Fakat hakkın ta kendisi olan bir mesajın manası buharlaştırılıp, manasına uydurma rivayetler bulaşınca anlaşılmaz ve içinden çıkılmaz bir hal almıştır.
Kur'an'ın meali kadar tahrif olmuş bir kitab yoktur.
İkinci âyetin anlamı ve vermek istediği mesaj şudur.
"Ey İsrailoğulları ve insanlık âlemi!
Şunu kesin olarak bilin ki, Allah gibi sonsuz kudrete ve ilme sahip bir zatın İsa'yı babasız olarak dünyaya getirmesi, kıyametin hak ve öldükten sonra dirilmenin mümkün olduğuna bir işaret, bir delil, bir ilim ve bir alamettir, sakın bundan şüphe etmeyin" demek istenmiştir.
İsa ( a.s) babasız doğması, ahiretin var olacağını yani öldükten sonra dirilmeyi gösteren bir nevruz çiçeğidir.
İsa Mesih'in babasız olarak dünyayı şereflendirmesi ilkbaharı gösteren bir nevruz çiçeği gibi, öldükten sonra dirilmeyi gösteren bir kudret, bir işaret, bir alamet, bir delil ve bir çiçektir.
Bu âyeti başka türlü anlamak birçok soruna yol açacaktır.
Kadim tarihlerde elçilerin kavimlerine öldükten sonra dirilmenin mümkün olduğuna inandırmak için Allah tarafından bu çeşit mucizeler gösterilirdi.
Ashab-ı Kehf bunlara güzel bir örnektir.
Allah Resulü (a.s) geldikten sonra kıyametin kopması ve diriliş ile alakalı örnekler artık aklı ve ilmi delillerle ortaya konmaktadır.
Bununla alakalı onlarca âyet vardır.
"Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak: Yeryüzünü, ölümünün ardından nasıl diriltiyor! Şüphesiz O, ölüleri de mutlaka diriltecektir. O, her şeye kadirdir"
(Rum-50)
"İnsan der ki "Öldüğüm zaman gerçekten diri olarak çıkarılacak mıyım? İnsan düşünmezmi ki, daha önce o hiçbir şey değilken biz kendisini yarattık"
( Meryem- 66, 67)
Mehdilik inancı ve hurafesi İslam tarihinde birçok fitnelere ve kanlı çatışmalara sebep olmuş daha çok siyasi mahiyet taşıyan en büyük bir yalan ve Allah Resulü adına yapılmış ahmakça bir iftiradır.
Mehdi inancı ile alakalı hadis kaynaklarında geçen rivayetlerin istisnasız hepsi yalan ve uydurmadır.
Bu rivayetler Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne, İslam'ın evrensel özgürlük anlayışına, dinin ruhuna, Allah Resulü'nün hikmet, ahlak ve aklına aykırı bir inanç ve ilimsiz bir mahiyet taşımaktadır.
Mehdi'nin insanları hidayete ermesini sağlayacak olağanüstü bir güce sahip olması elçilerin bile tâbi olduğu ilahi yasaları kaldıran bir inançtır.
İşte o yasayı açık olarak ortaya koyan bir ayeti kerime
"Andolsun ki senden önce elçiler yalanlanmıştı. Onlar yalanlanmallarına ve eziyet edilmelerine karşılık sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti. Allah'ın kanunlarını değiştirebilecek hiç kimse yoktur. Muhakkak ki elçilerin haberlerinden bazısı sana da geldi"
( Enam- 34)
Mutlak olarak Allah'tan başka hidayete erdirici kimse yoktur.
Resulleri bile hidayete erdiren onlara gelen vahiy'dir.
(Sebe-50; Şuara-78; Zuhruf-27)