30 Mart 2022 Çarşamba
SALÂT NAMAZ DEĞİLDİR (16.YAZI) Nebi (a.s) dan sonra Kur'an'a tevhid ve güzel ahlak yani öğüt kitab'ı değil, dokunulmaz kutsal kitap gözüyle bakılmış, dinin ciddiyeti bozulmuş, içine “din” adı altında birçok rivayetler konmuştur.Böylece dinin şekli tamamen değişmiştir. Bu ilk zaman olan tahrif ve değişim, güya cennet kazanmak amacıyla büyük bir iştahla, duygusallığı ön plana alarak heva ve hevesle yapılıyordu.O gün bugün iftira ve yalanlar devam etmektedir. Bir uyduranlar var, bir de uydurulmuşlara candan iman edenler vardır. Her iki kesim de “Kur'anla-hayat”ın bağından habersizdirler. Yani Kur'an'ın âyetlerini akıl süzgecinden değil, manevi bir atmosfere, sadece sevap almaya atıf yaparak esas amacı ıskalamaktadırlar. Yalan ve iftira üretiminin başladığı dönemlerde okuma-yazma oranları yok denecek kadar azdı.Sahih bilgiye ulaşma imkanı da yoktu. İşte bu karmaşık ortamda din; hissi yorumlarla ilerliyordu.Sözlü kültür her zaman yazılı kültüre egemen olmuştur.İşte bu zor şartlar altında Kur'an cahillerinin ürettikleri hadisler “din” diye kabul gördü. Nerede geleneksel din anlayışına ait bir insan görürseniz bilin ki, duygusal hali, akıl ve mantığından daha ileri bir konumdadır. Onda akıl değil, taklit daha baskındır. Bu anlayışa sahip olan insan, akla hükmeden dinin kurallarını bozmaya adaydır. Bu tiplerden o gün olduğu gibi bugün de çok sayıda vardır. Onların duygularına dayanarak muhaddislerin ürettiği hadis psikolojisi ile bugün var olan hadis inancı arasında fark vardır. Hadisleri uyduranlar, Kur'an'sız bir ortamda hiç çekinmeden yalan söyleyebiliyor, zorlanmadan iftira edebiliyorlardı.Bunu Ehl-i Sünnet'in kütüb-ü sitte’sinden ve Şia'nın kütüb-ü erbaasından bulunan hadislerde görebiliyoruz. Bugün inananlar ise bu hadislere Nebi'nin ağzından çıkmış gibi iman ediyorlarsa, bunun tek bir açıklaması vardır.Büyük bir Kur'an cehaleti mevcuttur. Bu hadisleri uyduran ve Nebi'ye iftara eden muhaddisler gibi, bugünün tabiileri de korkunç bir cehalet içindedirler. Fakat bugün korkunç cehalet karşısında Kur'an sayesinde büyük bir bilinçlenme ve uyanış da meydana geliyor. İster inanın ister inanmayın, bu hadisleri iftira efen şarlatanlar bu saçma sapan sözlerin yüzyıllar sonrasına taşınacağını kesinlikle bilmiyorlardı. Bir zaman gelecek bu ilkel hadisler üzerinden güçlü sermaye kurulacağını, büyük bir rant kazanılacağını, hattâ diğer dillere çevrilip kıtalar dolaşacaklarını hayal bile edemiyorlardı.Bilhassa hadisçi Buhari zamanında namaz kılmakla ilgili deliler gibi hadis üretiliyordu. Kıssa ve hadislere karşı olan teveccühten dolayı o devrin muhaddisleri uydurma ve yalanda adeta yarış halinde idiler.O devrin pop yıldızları bunlardı. Hadis uydurma ve şehrin en kalabalık merkezlerinde edebi bir dille okumak o devrin en popüler modasıydı. Daha bunlar gibi bir çok sebepten dolayı Kur'an'daki salât ile hadislerde bulunan salât anlayışı birbirlerine uymaz.Salât kavramına manâ verilirken hiçbir âyet dikkate alınmamış sadece rivayetler göz önünde bulundurulmuştur.Yani daha açık bir ifadeyle salât gibi Kur'an kavramlarının gerçek anlamlarından kaymalarının sebebi; âyetlerin bağlam ve bütünlüğü değil, rivayetlerin amaçladığı göz önüne getirilmiş ve o şekilde yorumlanmıştır. Üstelik bunu yapanların Kur'an'ı anlama ile bir ilgileri, merakları ve dertleri yoktu. Kuranda “din adamı sınıfı” olmamasına rağmen bir takım insanlar da “muhaddis-müctehid-fâkih-müfessir" gözüyle bakılarak onların söylediği sözler, sanki Allah Resülü söylemiş gibi “sünnet” statüsüne alınmış ve sorgulanamaz din olmuştur. Aslında bu konudaki kural çok basittir. İslamı beşeri söz ve ictihadlara indirgeyerek, herhangi bir zihnin imkanlarıyla dine yol aramak kural haline getirilmemelidir.Herhangi bir insan alim ve fazilet sahibi olabilir. Fakat beşer olması, kul olması hasebiyle yanılabilir, olayı bütün boyutlarıyla algılamaya güç getiremeyebilir. Bu bakımdan herhangi bir alanda uzmanlaşmış bir şahsı bu özelliği nedeniyle yüceltmek bizi son derece yanlış sonuçlara götürebilir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder