3 Mart 2022 Perşembe

KUR'AN-I MÜBİN'İN MEÂLİ(150. YAZI)Hicr Süresi 40-) Ancak onlardan ihlâsa erdirilmiş kulların müstesna.Kıraat Farklılığı: Bizim okuduğumuz mushaflarda kelime, "muhlasine" "ihlasa erdirilmiş kullar" anlamına geliyor. Bu kıraate göre, Nebi ve Resüllere şeytan bir şey yapamaz. Çünkü Nebi ve Resüller direk olarak yüce Allah tarafından vahiy'le ihlasa erdirilmişlerdir.İkinci kıraat şekline göre kelime "muhlisine" yani lam'ın fethasıyla değil, esresiyle okunuyor. O zaman mana "ihlasa ermiş kullar" oluyor. Yani kendi ahlak ve takvasıyla ihlasa ermiş müminler anlamına gelmektedir. İkinci kıraat şekli Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne daha uygundur. İhlas, dini Allah'a özel kılmak demektir. Yani dinde Kur'an'dan başka kaynak kabul etmeyene muhlis, dinde başka kitaplara iman edene de müşrik denir.) 41-)(Allah) şöyle buyurdu: "İşte bana varan müstakim yol budur."42-) "Şüphesiz kullarım üzerinde senin bir saltanatın yoktur. Ancak şaşkınlardan sana tâbi olanlar müstesna."43-) Yani cehennem, onların hepsine vâdolunan yerdir.44-) Onun yedi kapısı vardır. Onlardan her kapı için birer cüz ayrılmıştır.45-) (Sorumluluk bilincine sahip olan) takvâ sahipleri, mutlaka cennetlerde yani pınar başlarında olacaklar.46-) "Oraya emniyet içinde, selâmetle girin" (denilir.)47-) Yani onların göğüslerinde bulunan endişeyi söküp attık; onlar artık köşkler üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olacaklar.48-) Onlara orada hiçbir yorgunluk gelmeyecek yani onlar, oradan çıkarılmayacaklardır.49-) Yani kullarıma, benim, Ğafur'ur Rahim olduğumu haber ver.50-) Ve azabımın elem verici bir azap olduğunu da (haber ver.) 51-) Ve onlara İbrahim'in misafirlerinden de haber ver.52-) Onun yanına girdikleri zaman, "selam" dediler. (İbrahim:) Biz sizden korktuk, dedi.53-) Dediler ki: Korkma; biz sana alim bir oğul müjdeliyoruz.54-) İbrahim: Bana ihtiyarlık dokunmasına rağmen beni müjdeliyor musunuz? Beni ne tuhaf şeyle müjdeliyorsunuz? dedi.55-) Sani hak olanla müjdeledik, sakın ümitsizliğe düşenlerden olma! dediler.56-)(İbrahim:) dedi ki: Rabbinin rahmetinden, sapkınlardan başka kim ümit keser?57-) "Ey Resüller! (Başka) ne amacınız var?" dedi.58-) Dediler ki: "Biz, mücrim bir kavme gönderildik."59-) "Ancak Lût ailesi hariç. Onların hepsini kurtaracağız."60-) "(Fakat Lût'un) karısı müstesna; biz onun geri kalanlardan olmasını takdir ettik."61-) Resüller Lût âilesine gelince,62-) Lût onlara: "Gerçekten siz ürkülecek kimselersiniz" dedi.63-) Dediler ki: "Bilakis, biz sana, onların şüphe etmekte oldukları şeyi (azabı) getirdik.64-) Sana hak ile geldik yani biz, sadık olanlarız.65-) Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar ve sen de gerilerinde onlara tâbi ol yani sizden hiç kimse, sakın dönüp de ardına bakmasın ve size emredilen yere gidin."66-) Ve ona (Lût'a) şu emrimizi hükme bağladık: "Sabaha çıkarlarken mutlaka onların ardı (kökü kesilmiş olacaktır."67-) Şehir halkı, birbirlerini müjdeleyerek, (Resüllerin yanına) geldiIer.68-) Lût onlara "Bunlar benim misafirimdir. Sakın beni utandırmayın;69-) Yani Allah'tan korkun, beni rezil etmeyin!" dedi.70-) "Biz seni, âlemin ( insanların) işine karışmaktan nehyetmemiş miydik?" dediler.71-) Lût: İşte kızlarım! (Düşündüğünüzü) yapacaksanız (onlarla evlenin), dedi.72-) (Ey Nebi!) Ömrünün hakkı için onlar, sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı.73-) Sabahladıkları anda onları o korkunç sayha yakaladı.74-) Böylece ülkelerinin üstünü altına getirdik yani üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.75-) İşte ferâset sahipleri için bunda bir âyet vardır.76-) Orası hâla bir yol üzerinde durmaktadır 77-) Gerçekten bunda müminler için bir âyet vardır.78-) Ve Eyke ashabı da gerçekten zalim idiler.79-) Biz onlardan da intikam aldık yani ikisinde de (ibret almak isteyenler için) açık bir önderlik vardır.80-81) Andolsun, Hicr halkı da Resülleri yalanlamıştı yani onlara âyetlerimizi vermiştik; fakat onlardan yüz çevirdiler. (Kur'an' da "tekzib" "yalanlama" kavramı, yüce Allah, vahiy ve Resül bağlamında kullanılmıştır. Yani Resüller sadece kendilerine indirilen vahyi tebliğ ettikleri için onlara karşı gelmek Allah'a karşı gelmek gibi kabul edilmiştir. Kur'an'da tekzib Nebi bağlamında geçmez. İkincisi, Kur'an'da geçen tekzib ifadesi, dil ile yalanlama değildir. Tekzib, inanç, ahlak, tavır, yüz çevirme, önem vermeme yani rivayetlerle yalanlamadır. Yani din olarak Kur'an'ın yanında başka kaynaklara iman edildiği zaman, âyetler yalanlanmış sayılır. Yoksa hahamlar yani Yahudi din adamları dil ile Tevrat'ı yalanlamazlardı. (Cuma-5)82-) Onlar, dağlardan emniyet içinde kalacakları evler yontarlardı. 83-) Onları da sabaha çıkarlarken o korkunç sayha yakaladı.84-) Kazanmakta oldukları şeyler onlardan hiçbir zararı uzaklaştırmadı. 85-) Ve biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri ancak hak ile yarattık yani o saat (kıyamet), mutlaka gelecektir. Onlara karşı güzel bir şekilde hoşgörülü davran. 86-) Şüphesiz Rabbin yaratandır, bilendir.87-) Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi âyeti ve azim Kur'an'ı verdik.("Seb'a Mesâniy" yani "yedi tekrarlanan" Kur'an'da bazen bir konuyu açığa çıkarmak için yedi yerde tekrarlanan bağlam ve bütünlük yani Kur'an'ın sistemi yani içinde bulunan hikmetidir. En doğrusunu Allah bilir.) 88-) Onlardan bazılarını kat kat yararlandığımız dünya metaına sakın göz dikme yani onlardan dolayı hüzünlenme ve müminlere karşı alçak gönüllü ol.89-) Yani (Ey Resül!) De ki: Şüphesiz ben apaçık bir uyarıcıyım.90-) Nitekim biz, (Kur'an'ı) kısımlara ayıranlara azabı indirmişizdir.(Kur'an'ı kısımlara ayırıp parçalamak demek, insanları aldatmak için kendi mezhep ve meşrebine uygun olan âyetleri almak, diğerlerini görmezden gelmektir.) 91-92-93) Rabbin hakkı için, yaptıklarından dolayı Kur'an'ı bölüp ayıranların hepsini sorguya çekeceğiz. 94-) Sana emredileni açıkça söyle yani müşriklerden yüz çevir!95-) İstihza edenlere karşı biz sana yeteriz. 96-) Onlar Allah ile beraber başka ilâh edinenlerdir. Yakında bilecekler!97-) Yani onların söyledikleri şeyler yüzünden senin gönlünün daraldığını andolsun biliyoruz.98-) Sen şimdi Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol!99-) Yani sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!(Her şey gelip vahyi öğrenmeye dayanıyor. İslam dininde en önemli ibadet yüce Allah tarafından indirilen vahyin öğrenilmesidir. Çünkü vahyin öğrenim ve öğretimi (salât) olmadan güzel ahlak da olmuyor, İbrahim ve Musa da olmuyor, İsa ve Muhammed (aleyhimusselam) da doğru olarak öğrenilmiyor. İbadet çatı katı ve bütün emirlerin şemsiyesi olan bir kavramdır.Sizin Kur'an'ın ilminden, İbrahim'in tevhid mucadelesinden, Musa'nın çektiği eziyetlerden, Muhammed (a.s) ın ahlakından haberiniz yoksa, yani şuurlu bir Müslüman değilseniz bırakın namazı, niyazı, ezanı camilerinizin de yüce Allah indinde bir değeri yoktur. Sizde Kur'an'ın ilim ve hikmeti yoksa yüce Allah'ı hakkıyla takdir de edemezsiniz. İhlastan takvaya, güzel ahlaktan imana kadar, helal dairesinde çalışmaya kadar insanın yaptığı her şey ibadettir. İbadet belli zamanlarda yapılan bir ritüel değil, her zaman olan, insanın hayatından hiç ayrılmayan, vefat edinceye kadar onunla var olan bir erdemdir. Öyle olmasaydı, Resüllerin "Ey kavmim! Ben sizin için bir uyarıcı ve müjdeciyim" sözünden hemen sonra "Allah'a ibadet edin, sizin için ondan başka bir ilâhınız yoktur" sözünü söylemezlerdi. (Âraf-59, 65, 73, 85; Hud-50,61, 84; Muminun-23, 32)Demek ki ibadet hayatın tümüdür. Her meşru amel ibadettir. Yani namazın terkedilmesi ibadetlerin terkedilmesi değil, hurafelerin terkedilip Kur'an'ın ve evrensel ahlakın özgürlüğüne dönüş olarak kabul edilmelidir. Dolayısıyla Kur'an’ın tarif ettiği “Allah’a ibadet” beli zamanlarda tapınma değil, tüm hayatı kapsayan yani her zaman ve her durumda yüce Allah'ın Kur'an'da var olan bütün emirlerine itaat etme anlamındadır. Kur'an kavramlarının orijinallerini bozarsanız âyetlerin meallerini yamultur rivayetlerin fikrine göre konuşmaya başlar ve yüce Allah'a iftira etmiş olursunuz. Yani vahiy öğrenim veya öğretimi olan salât olmazsa, toplumda şu ahlak geçerli olacak ve böyle bir manzara topluma hakim olacaktır. Filibeli Ahmet Hilmi'nin Tarih-i İslam kitabı'ndan: Reinhart Dozy: Türkler gayet mükemmel namaz kılan bir kavimdir. Fakat onların ibadetlerinde kelimenin yüce manasıyla çok din aranmamalıdır. Türklerde namaz günlük vazifelerdendir. Kendiliğinden anlaşılır ki, bu vazife elbise giymek, işini yapmak, yemek yemek ve uyumak vazifeleri gibi yerine getirilir. Eskiden beri alışılmış bir adet takip edilir. Ne halde bulunulursa bulunsun ve hal ne kadar elverişsiz olursa olsun namaz kılınır. Mesela: Konuşma sırasında bir zat amiyane (müstehcen) bir hikaye anlatırken, o sırada müezzin ezan okumaya başlamışsa, hikayeyi anlatan hikayeyi keser, namazını kılar, sonra hikayesine kaldığı yerden devam eder. Bir tacir yalan söyler, aldatır, sonra namaz kılar, sonra yalan söylemeye ve insanları kandırmaya devam eder. Bir paşa vahşice bazı zulümler veya cinayet için emirler vermekle meşgüldür; ezan okunduğunu işitir, gayet huzurla seccadesini yayar, sakalını sıvazlar, rahat olduğu kadar muhteşem bir sima ile namazına başlar. Namaz kılındıktan sonra zalimane talimatını vermeye devam eder. Çünkü namazı ile vicdanının hiçbir alakası yoktur ve hiç kimse bunda hayret edilecek bir şey görmez, hiç kimse bundan arlanmaz, herkes kılınması gereken zamanlarda namazını kılar ve bununla her şey olmuş bitmiş olur.(Filibeli Ahmet Hilmi; burada Dozy'den alıntı yapıyor Tarih-i İslam, s. 535-536)Aslında bu manzara sadece Türklerle ilgili değildir. Bütün Şii ve Sünni dünyası için geçerlidir. (Hicr Süresinin Sonu)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder