29 Mart 2022 Salı

KUR'AN-I MÜBİN'İN MEÂLİ(171. YAZI)Tâhâ Süresi 99-)(Ey Resül!) İşte böylece geçmiştekilerin haberlerinden bir kısmını sana kıssa ediyoruz yani andolsun sana tarafımızdan bir zikir verdik. 100-) Kim ondan yüz çevirirse, şüphesiz ki kıyamet gününde o, ağır bir günah yükünü yüklenecektir. (Şu dünya hayatında yüce Allah'ın kitabını ihmal etmek, ona ihanet etmek, onu hakkıyla takdir etmemek yani onun yerine beşeri rivayet ve ictihadlara iman etmek ve onları dinde kaynak kabul etmek kadar büyük bir ahlaksızlık, rezillik, soytarılık ve kepazelik yoktur.) 101-) Bu kimseler, onda (o günah yükünün altında) devamlı kalırlar yani onlar için kıyamet gününde çok kötü bir yük olmuştur! 102-) O günde Sûr’a üflenir yani o zaman mücrimleri, gözleri (korkudan) gömgök bir halde mahşerde toplarız. 103-) Aralarında birbirlerine gizli gizli şöyle derler: "Dünyada sadece on gün kaldınız." 104-) Aralarında konuştukları konuyu biz daha iyi biliriz. Onların en olgun olanı o zaman: "Sadece bir gün kaldınız" der. 105-) (Ey Nebi!) Sana dağlar hakkında sorarlar. De ki: Rabbim onları ufalayıp savuracak. 106-) Böylece yerlerini dümdüz, bomboş bırakacaktır. 107-) Orada viraj ve tümsek göremezsin. 108-) O gün insanlar, dâvetçiye tâbi olacaklar. Ona karşı yan çizmek yoktur yani Rahman'a karşı sesler kısılmıştır. Bu yüzden, fısıltıdan başka bir ses işitemezsin. 109-) O gün, Rahmân’ın izin verdiği yani sözünden hoşlandığından başkasına şefaat fayda vermez. 110-) O, insanların geleceklerini de geçmişlerini de bilir yani onların ilmi onu ihâta edemez. 111-) Bütün yüzler diri ve kayyum (olan Allah için) eğilip boyun bükmüştür yani zulüm yüklenen gerçekten perişan olmuştur.112-) Ve her kim, mümin olarak yani salih olan amellerden işlerse, artık o, zulümden yani hakkının eksiltilmesinden korkmaz. 113-)(Ey Resül!) Biz onu böylece Arapça bir Kur’an olarak indirdik yani onda vâdedilen her şeyi tasrif ettik. Umulur ki onlar takvalı olur; yahut da o (Kur’an) kendileri için öğüt veren bir hadis olur. 114-) Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. Sana O’nun vahyi tamamlanmazdan önce Kur’an’ı (okumakta) acele etme yani "Rabbim, benim ilmimi artır" de. 115-) Andolsun biz, daha önce de Âdem’e ahit vermiştik. Ne var ki o, unuttu yani onda bir azim bulmadık. 116-) Yani bir zamanlar meleklere: Âdem’e secde edin! demiştik. Onlar secde ettiler; yalnız İblis hariç. O, kaçındı. 117-) Bunun üzerine:) Ey Âdem! dedik, bu, hem senin için hem de eşin için bir düşmandır. Sakın sizi cennetten (has bahçeden) çıkarmasın; sonra meşakket çekersin! 118-) Şimdi burada senin için ne acıkmak vardır, ne de çıplak kalmak. 119-) Yine burada sen, susuzluk çekmeyecek, sıcaktan da bunalmayacaksın.120-) Derken şeytan ona vesvese verdi "Ey Âdem! dedi, sana devamlılık şeceresini ve sonu gelmez bir saltanatı göstereyim mi?" 121-) Nihayet ondan yediler. Bunun üzerine kötülükleri kendilerine görünmeye başladı ve üstlerini cennet yaprağı ile örtmeye çalıştılar yani Âdem Rabbine âsi olup yanıldı. 122-) Sonra Rabbi onu seçkin kıldı; tevbesini kabul etti yani (vahiy'le) hidayete ulaştırdı. 123-) Dedi ki: Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin! Artık benden size hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime tâbi olursa o sapmayacak yani meşakkat çekmeyecektir. (Yukarıdaki âyette bulunan "Artık benden size hidayet (vahiy) geldiğinde, kim benim hidayetime tâbi olursa sapmayacak yani meşakkat çekmeyecektir" cümlesi, beşeri rivayet, ictihad ve mezheplerin nasıl büyük bir yıkım gücüne sahip tehlikeli ve ölümcül silahlar oldukları anlaşılıyor.) 124-) Kim de benim zikrimden (Kur'an'dan) yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir maişeti olacak yani biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz. 125-) O: Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin yani ben, görür idim!, der. 126-) Allah buyurur ki: İşte böyledir. Çünkü sana âyetlerimiz geldi; ama sen onları unuttun yani bugün de aynı şekilde unutuluyorsun! 127-) Yani (hayatını batıl yolda) israf edeni ve Rabbinin âyetlerine iman etmeyeni işte böyle cezalandırırız yani âhiret azabı daha şiddetli ve bâkidir. 128-) Bizim, onlardan önce, meskenlerinde dolaştıkları medeniyetleri helak etmiş olmamız kendilerini hidayete ulaştırmaya yetmedi mi? Andolsun ki bunda (şirkten) alıkoyan akıl sahipleri için nice âyetler vardır. 129-) Eğer Rabbinden, daha önce verilmiş bir söz ve tayin edilmiş bir vâde olmasaydı, (ceza onlar için de dünyada) gerekli olurdu. 130-)(Ey Resül!) Sen, onların söylediklerine sabret yani güneşin doğmasından önce de batmasından önce de Rabbini hamd ile tesbih et yani gecenin bir kısım saatleri ile gündüzün etrafında (iki ucunda) da tesbih et ki, rızaya eresin.MEKKE ve MEDİNE'DE İNEN SÜRELERİN ÖZELLİKLERİ. Kur'an sürelerinin Mekke'de mi, yoksa Medine'de mi indiği ile ilgili bilgilendirmemizden sonra, bazı arkadaşlar bizim esbab-ı nüzul veya rivayetlere müracaat ettiğimizi zannediyorlar.Tâbi ki bu arkadaşların Mekke ve Medine'de inen süre ve âyetlerin özelliklerinden haberleri bulunmamaktadır.Fakat Mekke ve Medine'de inen âyet ve süreler birbirinden farklı özelliklere sahiptir.Yani Mekke ve Medine birbirinden çok farklıdır dünyalardır.Kur'an'ın İstanbul'a inmesi ile bir köye inmesi gibi aralarında büyük bir fark mevcuttur. Şimdi bu özelliklerden bir kaç tanesini görelim.1-) Mekke'de inen sürelerde "Ey iman edenler!.." cümlesi bulunmaz.Yani "Ey iman edenler!..." cümlesi ile başlayan bütün âyetler Medine'de inmişlerdir. Çünkü Mekke'de iman sorunu yoktu. Mekke'de çizgiler çok netti.Mekke'de İslam'ı kabul eden ölüme bile razı oluyordu. 2-) Mekke'de inen sürelerde münafıklardan söz edilmez.Çünkü Mekke'de munafık yoktu. Munafıklar Medine'nin yerlileri olan Evs ve Hazrec kabilelerinden idiler. 3-) Mekke'de inen sürelerde Yahudi ve Hristiyanlardan da söz edilmez. Çünkü Mekke'de Yahudi ve Hıristiyan bulunmuyordu.Ama Medine'de bulunan Beni Kaynuka, Beni Kurayza, Beni Nadir ve Hayber Yahudi idiler.Necran'dan Medine'ye Hristiyanlar gelip gidiyorlardı.4-) Mekke'de inen sürelerde "Allah'a ve Resul'üne itaat edin" cümlesi bulunmamaktadır.Çünkü Mekke'de iman edenler açısından Allah'a yani Resül'e iman sorunu yoktu.İman edenlerin itaat sorunu Medine ile ilgili bir durumdur.5-) Mekke'de inen sürelerde Nebi kavramı geçmez. Çünkü Mekke devri evrensel tebliğin yapıldığı bir merkezdir.Yani Mekke'de şirk ve ahlak sorunu vardı. Medine'de ise, iman, ahlak ve itaat sorunları mevcut idi.İşte bu yüzden Medine'de inen âyetlerin büyük çoğunluğu yerel ve bölgesel, Mekke'de inen sürelerin hepsi genel ve evrenseldir.6-) Mekke'de inen süreler tevhid, şirk, sabır, güzel ahlak, Nebi ve Resüllerin mucadeleleri ile ilgilidir.Medine'de inen süreler, savaş kuralları, evlilik, boşama, cihat, itaat, iman, insan hakları, ictimai hayat, hac, infak, sadaka, insani ilişkiler, adabı muaşeret, ırkçılığın kötülüğü gibi konularla ilgilidir.7-) Hamd (güç-kuvvet-övgü) ile başlayan sürelerin hepsi Mekki'dir. Hatta Teğabun süresi birinci âyet hariç içinde hamd kelimesinin geçtiği bütün süreler Mekke'de nazil olmuşlar dır. 8-) Mekke'de inen sürelerde şiir ve edebiyat, i'caz ve belâğat hakimdir. Kelimeler çok vurgulu ve etkileyici bir üsluba sahiptir.Medine inen sürelerde böyle bir şey yoktur. Buda Kureyşin şiir sanatına ve edebiyata olan merakından kaynaklanıyordu. Mekke müşrikleri Allah'ın gücünü temsil eden varlıkları yani melekleri Allah'ın kızları olarak vasıflandırıyorlardı. Aynı zamanda Mekke müşrikleri aynen Hristiyanlar gibi yüce Allah'a çocuk izafe ediyorlardı.(Enam-101; Yunus- 68; İsra-111; Kehf- 4; Meryem-35, 88, 91,92; Enbiya- 26; Müminun- 91; Furkan- 2; Saffat- 152; Zümer- 4; Zuhruf- 81; Cin- 3; İhlas- 3)Bütün bu âyetler Mekke müşrikleriyle ilgili inmişlerdir. 9-) İçinde "inil hükmü illâ lillâhi" "hüküm yalnız Allah'ın'dır" cümlesinin geçtiği süreler Mekke'de nazil olmuşlardır. (En'am-57; Yusuf-40, 67)10-) Mekke'de inen sürelerde "ehli kitab" (kitap ehli) ve "ütül kitébe" (kitab verilenler) ifadeleri geçmez. Yani Yahudi, Hristiyan ve din adamlarıyla ilgili bir hitap bulunmaz. 11-) Kur'an'da tekil olarak geçen "fasbir, vasbir" (sabret) fesebbih, vesebbih" (tesbih et), "ekimis sâlâte" (salâtı ikâme et) yani salât ve salat'ı ikâme ile ilgili bütün âyetler Mekke'de inmişlerdir ve kelime kelimesine hepsi Nebi (a.s) ın Nübüvvet makamı ile ilgilidir.Yani Mekke'de inen ve yalnız Nebi (a.s) ın Nübüvvet makamı ile ilgili olan teheccud, gece ve fecir salât'ından tüm müminleri sorumlu tutmak ve insanları namaza çağırmak doğru değildir.Yani Hud 114; İsra-78, 79; Tâhâ 130 ve benzeri bütün salât âyetlerinin hepsi Mekki'dir, hepsinde tekil formatı vardır ve hepsi sadece ve sadece Nebi (a.s) Nübüvvet makam ve mertebesi ile ilgilidir. Âyetler çok bariz bir şekilde ona hitap etmektedir. Söz konusu âyetlerin iniş sebep ve hikmeti de Müzzemmil süresinde çok açık bir şekilde açıklanmıştır. Salat'a çağrı da sadece cuma (toplantı) için meşru kılınmıştır.)Ancak günümüzde teknoloji imkanlarla geniş kitlelere ulaşma imkanı olduğu için salat'a çağrı da önemini kaybetmiştir. Yani artık böyle bir şeye gerek yoktur. Ancak müminler salât, şura, ihtiyaç veya herhangi bir iş için toplanacakları zaman bunun plan ve programını kendi aralarında kararlaştırırlar. "...Salât'ın vaktini belirlemek müminlerin üzerine düşen bir yazgıdır" (görevdir) (Nisa-103)131-) Sakın, kendilerini denemek için onlardan bazılarını yararlandırdığımız dünya hayatının zinetine gözlerini dikme! Rabbinin rızkı daha hayırlıdır yani bâkidir. 132-) Ehline salât'ı emret; kendin de onun üzerinde sabırlı ol. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz yani âkibet, takvâ iledir. 133-) Onlar: (Muhammed) bize Rabbinden bir âyet getirmeli değil miydi? dediler. Önce gelen kitaplardakinin beyyinâti (Kur’an) onlara gelmedi mi? 134-) Eğer biz, bundan (Kur’an’dan) önce onları bir azapla helâk etseydik, muhakkak ki şöyle diyeceklerdi: Ey Rabbimiz! Bize bir Resül gönderseydin de, şu aşağılığa yani rüsvaylığa düşmeden önce âyetlerine tâbi olsaydık!(Yukarıdaki âyette bazı önemli konular var. 1-) Resüller sadece kendilerine indirilen vahyi tebliğ ederler. "Bize bir Resül gönderseydin de, şu aşağılığa yani rüsvaylığa düşmeden önce âyetlerine tâbi olsaydık" cümlesi bunu gösteriyor. 2-) Din ve hüküm olarak Kur'an tek kaynak olmadığı sürece aşağılık yani rezalet ve kepazelik hakim güç olacaktır. 3-) Savaş ortamında nazil olan ve tarihsel olan Enfal 64.âyet hariç Kur'an'da geçen bütün ittibâ yani tâbi olma kavramları vahiy ve Resül bağlamında kullanılmıştır. İttibâ kavramı, itaat kavramı gibi Allah bağlamında geçmez. Çünkü yüce Allah Resül gibi somut bir varlık değildir. Yani Allah'a ittiba edilmez, itaat edilir. 4-) İtaat işitilen sözle ilgili zihinsel bir kabullenme iken, ittiba etmek fiziksel bir eylemdir. Yani itaati salih amellerle besleme anlamına gelmektedir. Mesela: İlk önce savaşa gitmekle ilgili iman ve itaat olacak, sonra savaş alanına fiziksel olarak hakaret edilecektir. İşte buna ittiba etmek denilir. 5-)Aynen itaat ve ittiba kavramları gibi, âyetleri tilâvet etmek de Resül bağlamında geçer. Kur'an'ın hiçbir yerinde "âyetleri tilâvet etmek" Nebi bağlamında geçmez. Yani Nebi ve Resül arasında çok önemli farklar mevcuttur. Nebi ve Resül sistemini bozan "peygamber" kelimesini sakın kullanmayın. Hangi mealde peygamber kelimesi kullanılmışsa sakın onu okumayın. "Peygamber" kelimesinin kullanıldığı mushafların en az dörtte biri hatalıdır.) 135-) De ki: Herkes beklemektedir: Öyle ise siz de bekleyin. Yakında düz yolun yani hidayetin ashabı kimmiş öğreneceksiniz.(Tâha Süresinin Sonu)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder