26 Mart 2022 Cumartesi
KUR'AN-I MÜBİN'İN MEÂLİ(168. YAZI)Meryem Süresi 51-) Kitap’ta Musa’yı da zikret. Şüphesiz o muhlis idi yani resûl nebî idi. Kıraat Farklılığı Âyette geçen "muhlasen" "ihlasa erdirilmiş" demektir. "muhlas" ihlasa erdirilmiş, ve "muhlasin" ihlasa erdirilmiş kullar kelimelerini, "muhlis" ihlasa ermiş, "muhlisin" "ihlasa ermiş kullar" olarak da okuyan kiraat âlimleri vardır.Eğer muhlas olursa, ihlasa erdirilmiş olur ki, bunlar sadece Nebi ve Resüller için geçerlidir. Çünkü ihlas yani dini Allah'a özel kılma Nebi ve Resüller için bir zorunluluktur. Eğer kelime "muhlis" ihlasa ermiş ise, o zaman genel olur. Yani güzel ahlak ve ameliyle isteyen herkes ihlas sahibi olur. Yani Kur'an haricinde bulunan bütün kaynakları reddederek ihlasa erer.) 52-) Ona Tûr’un sağ tarafından nida ettik yani onu, fısıldaşan kimse kadar yaklaştırdık. 53-) Yani rahmetimizin bir sonucu olarak ona kardeşi Harun’u bir Nebi olarak armağan ettik. (Harun (a.s) İsrailoğulları için Nebi, Firavun'a giderken Musa (a.s) a yardım eden bir vezir olarak Resül'dür. Yani sadece Firavun'a giderken Resüldür. Yoksa gerçekte Nebi'dir. Fakat Masa (a.s) hem İsrailoğulları hemde Firavun için Nebi ve Resül'dür.) 54-) Ve kitap’ta İsmail’i de zikret. Şüphesiz ki o, vâdine sâdıktı yani resûl nebî idi. 55-) Ve ehline salât'ı yani zekât'ı (arınmayı) emrederdi yani Rabbinin indinde de kendinden râzı olunmuş bir kimse idi. 56-) Ve kitapta İdris’i de zikret. Şüphesiz ki o, tasdik edici Nebi idi. (İdris (a.s) Davud (a.s) oğlu Süleyman (a.s) İshak (a.s) oğlu Yakub (a.s) Zekeriyya (a.s) oğlu Yahya (a.s) Resül değil, Nebi idiler.) 57-) Onu yüksek bir mekâna kaldırdık. 58-) İşte bunlar, Allah’ın kendilerine nimetler verdiği Nebilerden, Âdem’in zürriyetinden yani Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan yani İbrahim ve İsrail (Ya’kub)’in soyundan, hidayete ulaştırdığımız yani seçkin kıldığımız kimselerdendir. Onlara, Rahmanın âyetleri tilavet edildiği zaman secdeye yığılır kalırlardı yani ağlarlardı. 59-) Nihayet onların arkalarından öyle bir nesil geldi ki, bunlar salât'ı kaybettiler yani şehvetlere tâbi oldular. Bu yüzden ğayya ya atılacaklardır. 60,61-) Ancak tevbe eden yani iman eden yani salih amellerde bulunan kimseler hariçtir. Yani bunlar, hiçbir zulme uğratılmaksızın cennete, Rahman'ın kullarına gıyaben vâdettiği Adn cennetlerine girecekler. Şüphesiz O’nun vâdi yerine gelecektir. 62-) Orada boş söz değil, selam işitirler yani orada, sabah akşam kendilerine ait rızıkları vardır. 63-) Kullarımızdan, takvâ sahibi kullarımıza vereceğimiz cennet işte budur. 64-) Yani biz ancak Rabbinin emri ile ineriz. Önümüzde, arkamızda yani bunlar arasında olan her şey O’na aittir yani Rabbin unutkan değildir.65-) O göklerin, yerin ve ikisi arasındaki şeylerin Rabbidir. Şu halde O’na ibadet et yani O’na ibadet etmekte sabırlı ol. O’nun bir adaşı (benzeri) olduğunu biliyor musun? 66-) Ve insan der ki: "Öldüğüm zaman sahi diri olarak (kabrimden) çıkarılacak mıyım?" 67-) İnsan düşünmez mi ki, daha önce o hiçbir şey olmadığı halde biz kendisini yaratmışızdır? 68-) Öyle ise, Rabbine andolsun ki, muhakkak surette onları şeytanlarla birlikte mahşerde toplayacağız; sonra onları diz üstü çökmüş vaziyette cehennemin çevresinde hazır bulunduracağız. (Âyette geçen "şeyétine" "şeytanlar" kafirlerin ve müşriklerin tâbi oldukları din adamlarıdır. Kur'an'da tekil olarak geçen şeytan kelimesinin yüzde sekseni insan şeytanlarını diğerleri zihinsel şeytanı ifade etmektedir. Çoğul olarak geçen yani "şeytanların" hepsi "din adamları" anlamına gelmektedir.) 69-) Sonra her şia'dan,(grup-fırka-mezhep-hizip) rahmân olan Allah’a en çok âsi olanlar hangileri ise çekip ayıracağız. 70-) Sonra, orayı boylamaya daha çok müstahak olanları elbette biz daha iyi biliriz. 71-) İçinizden, oraya uğramayacak hiçbir kimse yoktur. Bu, Rabbin için kesinleşmiş bir hükümdür. 72-) Sonra biz, takva sahiplerini kurtarırız yani zalimleri diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız. 73-) Kendilerine apaçık âyetlerimiz tilâvet edildiği zaman kafirler, iman edenlere: İki fırkadan hangisinin (yani hangimizin) mevki ve makamı daha hayırlı, meclis ve topluluğu daha güzeldir? dediler. 74-) Yani onlardan önce, şatafat ve gösteriş bakımından daha güzel olan nice medeniyetleri helâk ettik. 75-) De ki: Kim dalalette ise, Rahman (olan Allah) ona bir müddet versin! Nihayet kendilerine vâdolunan şeyi -ya azabı (müminler karşısında yenilgiyi), veya saati- gördükleri zaman, mekan ve makamı daha şerli yani ordusu daha zayıf olanın kim olduğunu öğreneceklerdir. 76-) Yani Allah, hidayette olanların hidayetini artırır. Baki kalan salih ameller, Rabbinin indinde hem mükâfat bakımından daha hayırlı, hem de âkıbetçe daha iyidir. 77-)(Ey Nebi!) Âyetlerimize kâfir olan ve "Şüphesiz bana mal ve evlât verilecek" diyeni gördün mü? 78-) O, gayba muttali mi oldu, yoksa Allah’ın indinde bir ahid mi aldı?79-) Kesinlikle hayır! Biz onun söylediğini yazacağız yani azabını uzattıkça uzatacağız. (Kur'an'da bulunan "kellâ" (kesinlikle hayır) ibarelerinin hepsi Mekke'de inen sürelerde yer almaktadır. Buda bize şunu göstermektedir. Vahye muhatap olan kitlenin dilinde olmayan bir kelimeyi Kur'an kullanmıyor. Veya "kellâ" edebiyat ve konuya yaptığı vurgu açısından Mekkelilerin çok sık kullandıkları bir kelimedir) 80-) Ve onun dediğine biz vâris oluruz yani (malı ve evlâdı bize kalır); kendisi bize yapayalnız gelir. 81-) Ve onlar, kendilerine bir izzet (vesilesi) olsun diye Allah’tan başka ilâhlar edindiler. (Yukarıdaki âyetin ne demek istediğini canlı olarak gördüm. Bizim Mardin ve Midyat çevresinde şeyhlere bağlı olan zengin müritler insanların içinde itibâr sahibi olsunlar diye şeyhlerini dâvet ederek ziyafetler tertip ederler. Ve âhirette bunun kurtuluşlarına vesile olacağına iman ediyorlar) 82-) Hayır, hayır! (kulluk ettikleri), onların ibadetlerini tanımayacaklar yani onlara hasım olacaklar. 83-)(Ey Nebi!) Kâfirlerin üzerine, kendilerini iyice (isyankârlığa) sevkeden şeytanları gönderdiğimizi görmüyor musun? 84-) Öyle ise onlar hakkında acele etme. Biz onlar için (günlerini) teker teker sayıyoruz. 85,87-) Takvâ sahiplerini değerli misafirler halinde Rahman'ın huzurunda topladığımız ve mücrimleri de susuz olarak cehenneme sürdüğümüz gün, Rahmân'ın indinde ahid alandan başka hiçkimse şefâata mâlik olmayacaktır. "ŞEFAAT" Şefaat kavramı, dünyaya ait bir kavram olduğu için, âhirette hiç bir şefaat yoktur. Yani ne yüce Allah'ın ne de bir başkasının âhirette şafaati söz konusu değildir. Âhiret hayatında insanın kendi imanından ve amellerinden başka hiçbir şey yoktur. (Yasin-54; Necm-39; Müddessir-38)Yukarıdaki âyetler bunu gösteriyor. Dolayısıyla şefaat kelimesini duyduğumuzda aklımıza âhiret değil, dünya gelecektir. Mekke müşrikleri evliya ve ilâhlarının Allah'ın yanında olan kıymet ve itibarlarından dolayı dünya hayatında kendilerine yardım edececeklerine iman ediyor ve onlara kötü bir söz söylenmesini istemiyorlardı. Yoksa müşrikler öldükten sonra dirilmeye imanları yoktu.Bazı âyetlerde geçen şefaat kavramlarında bulunan "yevme" "o gün" ibaresi, âhiret gününü değil, iman edenlerle müşrikler arasında dünya hayatında gerçekleşecek olan mucadele, savaş ve hesaplaşma gününü kasdediyor. Yoksa Mekke müşrikleri âhirete iman etmiyorlardı. Âhirete iman etmeyenlere âhiretteki şefaati anlatmak hikmete aykırıdır yani abestir. Ölümün hemen ardından cennet veya cehenneme giriş olduğu için "yevme" "o gün" ifadesi kullanılmıştır. Yani bir insan kabirde yüz bin yıl kalsa da, kendisine bir an gibi gelecek. Çünkü kabirde zaman diye bir şey yoktur. Bakara- 48.123. 254.âyetleri âhirette hiç bir şefaatin olmayacağını ortaya koyuyor.) 88-) "Rahmân çocuk edindi" dediler.(Mekke müşriklerinin iddiası.) 89-) Hakikaten siz, pek çirkin bir iddia da bulundunuz. 90-) Bundan dolayı, neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak yani dağlar yıkılıp düşecektir! 91-) Rahmân’a çocuk iddiasında bulunmaları yüzünden. 92-) Halbuki çocuk edinmek Rahmân’a yakışmaz.93-) Göklerde ve yerde olan herkes istisnasız, kul olarak Rahmân’a gelecektir. 94-) O, bunların hepsini kuşatmış ve sayılarını tesbit etmiştir. 95-) Yani hepsi kıyamet gününde O’nun huzuruna tek başına (yapayalnız) gelecektir. 96-) İman edip yani salih amellerde d bulunanlara gelince, onlar için Rahman (olan Allah, gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır. 97-) (Ey Resül!) Biz Kur’an’ı, sadece, onunla Allah’tan sakınanları müjdeleyesin ve şiddetle karşı çıkan bir topluluğu uyarasın diye senin dilinle (indirilip okutarak) kolaylaştırdık. 98-) Yani onlardan önce nice medeniyetleri helâk ettik. Sen, onlardan herhangi birinden (bir varlık emâresi) hissediyor veya onlara ait cılız bir ses işitiyor musun?(Meryem Süresinin Sonu)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder