11 Mart 2022 Cuma
KIBLE VE SALÂTI İKÂME(30.YAZI) Kıble hem mecaz anlamında “gidilen, kabul edilen yol” hem de fiziki olarak bir yön anlamına gelmektedir. Yön ve kabul anlamları olduğu için bu doğrudur. Ancak sadece bu anlamlarla sınırlı değildir. Kur'an kıble derken, ne demek istiyor? Bunu çözüme kavuşturmak gerekiyor. Allah'ın izniyle bu yazımızda bunun üzerinde çalışacağız.Ve salât'ı ikame etme (bağlantıyı ayakta tutma) çerçevesinde gözden neleri kaçırdığımızı net biçimde göreceğiz. Başlangıçtaki örneğimize göre: Artık yönünüz çevrimdışından değil, çevrimiçinden gelen bilgilere döndü. Aynı zamanda bizim gibi düşünenlerin sayısı da çoğalmaya başladı. Daha da verimli salât faaliyetleri yapabilme ve dayanışma için bir buluşma merkezi oluşturduk. İşte edinilen bu yön ve yerlere Kur'an'ın dilindeki adı kıbledir.Cemaat ve tarikatların "yurtları" gibi. Aslında bu yurtlar onların mescitleri ve kıbleleridir. Yani salât'ın yapıldığı yerler anlamına gelmektedir. Ama onların salâtları yüce Allah için değil, kendi efendileri ve batıl dinleri içindir. Şimdi âyetleri dikkatli bir şekilde inceleyelim. "Hani o evi insanlar için toplanma ve güvenlik bir yer kılmıştık. İbrahim'in (Kur'an'da anlatılan Nübüvvet) makamından musallâ (örneklik-destek) edinin, İbrahim ve İsmail'e de, evimi tavaf edenler, itikâfa çekilenler yani rükû ve secde edenler için temiz tutun diye ahit vermiştik" (Bakara-125) Bu ev kâbe olsa da olmasa da, kıble olsa da olmasa da bir toplanma yeri imiş. Yani kıble namaz için değil, aynı inanç ve dava için oluşturulan yön ve merkezdir. Bunu anlamış olduk. Salât yeri olarak kullanıldığını da bu âyetteki ifadelerden anladık.Peki, bu ev herkes için de salât yeri mi? Acaba herkes için bir toplanma yeri midir? Konu kapsamındaki âyetlerle devam edelim… "Musa ve kardeşine vahyettik ki: Mısır'da toplumunuz için evler ayarlayın. Evlerinizi kıble kılın yani salât'ı ikame edin yani müminleri müjdele" (Yunus-87) Yani salât'ı ikâme etmek için kıble yaptığınız evlerinizde, Firavun'un zulmünden kurtulacaklarına dair müminleri zihnen hazırla ve onlara müjde ver. Demek ki kâbe'den önce de kıble varmış. Mısır'da İsrailoğullarının bir sürü kıbleleri varmış. Şia ve Ehl-i Sünnet din adamları âyetin cümesini şu şekilde veriyor. “Mısır’da evlerinizi kıbleye dönük yapın” Firavun’un zulmüyle perişan olmuş ve oradan kaçmayı planlayan insanlar bir de tutup kıbleye dönük yeni evler yapmakla uğraşacaklar! Bu sakat bir aklın ürünüdür? Soğanlarını sarımsaklarını bile Firavun verirken, hem ev yapacaklar hem de evlerin yönünü kıbleye dönük yapacaklar! Söylediğimiz gibi âyetten anlıyoruz ki, Musa (a.s) ve kavminin özgürlükleri için bir kıble değil, bir çok kıbleler oluşturulmuş. Demek oluyor ki bu âyetteki kıble kelimesi mescid edinilmiş o evler için kullanılan bir kavramdır. Destekleşmek, dayanışmak, yardımlaşmak ve Mısır'dan çıkış için plan yapabilmek, organize olmak, çözüm üretme yerleri, toplanma merkezleri kurmak. Kıble: Mescid, salât yeri, musallâ, tevhid merkezi. Yani tehdit ve zulüm olduğu için tek de değil, birçok ev kıble haline getirilmiş oluyor. "Bir takım sefih insanlar: Onları daha önceki kıblelerinden çeviren nedir, diyecekler. De ki: Doğu da Allah'ındır, batı da.O dileyeni (vahiy'le) hidayete yöneltir"(Bakara-142) Bu âyetten kıblenin sadece evler için değil, gidilen yön yani din ve iman anlamında da kullanıldığını anlayabiliriz. Aynı zamanda fiziki yön olarak da. Demek ki bugün kullanılan manada o gün de kıble kelimesi kullanılıyormuş.Ama bunun nedeni yine bir merkezi toplanma yeri ile ilgili. Bu evde olur, mescid de, dinde. Nebi ve arkadaşları demek ki daha önceden bilinen kıbleye uymaz ve başka bir kıbleye döner olmuşlar. Hem gidilen yol olarak hem de toplanma yeri olarak. Toplumun uyduğu kıble Mescid-i Haramdı ve yönetim olarak müşriklerdeydi. Peki, iman edenlerin kıblesi (toplandıkları yer) neresiydi? "…Senin üzerinde bulunduğunu kıble yapmamız, Resül'e uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu) Allah'ın (vahiy'le) hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyüktür (zordur). Allah imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah insanlara karşı Rauf'tur, Rahim'dir" Bakara- 143) Mealciler ve tefsirciler bu âyete kafalarından ekleseler de aslında âyetin metninde “Mescid-i Haram” bulunmaz. Bulunulan toplumun uymasının zor olduğu bir vahiy gelmiş ve o güne kadar kıble olarak elçinin “üzerinde bulunduğu” yer kıble yapılmış. Muhtemelen orası da Nebi'nin yaşadığı ev ya da civarında bir mescid. Âyette bunun nedeni de açıklanmış. Ve bu yer toplumun genelinin kabul ettiği Mescid-i Haram değilmiş. Bir önceki âyetten bunu anlıyoruz. Kalplerinde hastalık olanlar, müminlerin neden Mescid-i Haram'ı bıraktığını sorguluyorlardı. Ve Nebi de oranın yönetiminin müşriklerde olmasından rahatsızdı. Çünkü orası İbrahim’den beri gelen bir tevhid ve toplanma merkeziydi. Nereden anlıyoruz? "Biz senin yüzünü çok defa göğe doğru çevirip durduğunu görüyoruz. Şimdi elbette seni razı olacağın kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Her nerede bulunursanız, yüzünüzü onun yönüne çevirin. Şüphesiz kendilerine kitap verilenler tartışmasız bunun Rablerinden bir hak olduğunu elbette bilirler. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir"(Bakara- 144) Kıble iman edenler için yeniden Mescid-i Haram olmuş oldu. Artık iman edenler de orayı merkez edinecek orada toplanacaklardı. Yüzünü Mescid-i Haram'a dönmek aynı zamanda sılaya (kendi anayurduna) vahiy dinine göre yaşamak, orası için mücadele etmek, orayı ıslah etmek için çalışmak olarak da yorumlanabilir. "Andolsun kendilerine kitap verilenlere her âyeti getirsen, yine onlar senin kıblene uymaz. Sen de onların kıblelerine uyacak değilsin. Onlardan bir kısmı bir kısmının kıblesine uymaz. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların hevalarına tâbi olursan, işte o zaman zalimlerden olursun"(Bakara-145) Demek oluyor ki, kıbleden maksat kabul edilmiş dini anlayıştır. Âyet Kafirun süresine bağlantı veriyor. Bahsedilen şey “onlar sizin dininize, bu dine dayanan milletinize uymaz. Zaten onlar kendi aralarında da fırka fırka, şia şia, mezhep mezhep ayrılmış birbirlerinin kabullerine ve kıblelerine uymazlar” şeklinde anlaşılmasına daha belirgin görünüyor. Peki, bugün bizler de fiziki kıble olarak oraya mı dönmeliyiz? Bunun salât'ı ikame etme içinde bir anlamı var mı? "Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz erdemlik değildir. Çünkü erdemlik; Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitab'a ve Nebilere iman eden, mala olan sevgisine rağmen onu akrabalara, yetimlere, miskinlere, yol evlatlarına, isteyene ve esaretten kurtulması gerekene veren; salât'ı ikame eden, zekât'a (arınmaya) gelen ve söz verdiklerinde sözüne vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve salgın hastalıklarda (afet-pandemi) sabredenlerin tutumlarıdır. İşte sadık olanlar ve muttaki olanlar onlardır"(Bakara-177)Bu âyet bugünküler gibi basit sorulara verilmiş örnek bir cevaptır. Mesele oraya buraya dönmek değil, salât'ı ikame edip (bağlantını ayakta tutup) bu bağlam içinde yüce Allah'ın rızasına uygun salih ameller işlemektir. O salih amellerin bir kısmı yukarıdaki âyette yazılmış. Nebi (a.s) Çin'de yaşasaydı Araplar bugün toplanma merkezi olarak Pekin'e mı gideceklerdi? Ya da biz Avustralya’da mı dayanışma yapacaktık? Ya da Almanlar Pekin’de mi vakitli salât'a çağırılacaklardı? Güney Amerika’daki iman edenler Konya’da mı âyetleri duyup ağlayarak secde edeceklerdi? Yoksa Kanadalı müminler Hindistan’da mı, Torontolu bir Firavundan kurtuluş planları yapacaklardı? Düşünmek biraz acı verse de, düşünmek gerek!Demek ki salât'ı ikâme bağlamında iman edenlerin merkez edindiği özel mescidlere (Mescid-i Haram) kıble diyoruz.Kıble bağlamında gelen şu âyet İslam dininin esas maksadını ortaya koymaktadır. Yani dinde esas olan nedir? "Herkesin yöneldiği bir yön (cephe) vardır.(Ey müminler!) Siz hayır işlerinde yarışın. Nerede olursanız olun sonunda Allah hepinizi bir araya getirir. Şüpheniz Allah her şeyin üzerinde bir kudrete sahiptir.(Bakara-148)Demek ki İslam dininde önemli olan hayırlarda ve salih amellerde yarış halinde olmakmış.En önemli hayır da din ve hüküm olarak Kur'an'ı tek kaynak kabul etmektir. Yani tevhid akidesidir. Bu önemli hayır ve esas olmadığı sürece bütün işler hayır değil, şerdirler. Peki, (yer anlamı dışında) diğer mescidler (secde edilen yerler) hakkında Kur'an ne diyor? "Zarar vermek, inkârı (pekiştirmek), iman edenlerin arasında fırkalara sebep olmak ve daha önce Allah'a ve yani Resülüne karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler ve: Biz güzellikten başka bir şey istemedik, diye yemin edenler (var ya) Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahitlik etmektedir. Sen bunun (böyle bir mescidin) içinde hiç bir zaman (ikame etme) durma. Daha ilk gününden takva temeli üzerine kurulan mescid, senin bunda (ikame etmene) durmana daha uygundur. Onda, temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah temizlenenleri sever" (Tevbe-107, 108) Tevbe süresinde geçen ve tehdit durumlarının söz konusu olduğu bu âyetlerden alınacak önemli ibretler vardır. Ama konumuz dışına çıkıp zaten uzun olan bu yazıyı daha da detaylandırmayalım.Sonuç olarak: Kısaca bu bölümü tekrar edersek; kıble merkez edinilmiş ve içinde salât edilen toplanma yerine verilen isim olarak öne çıkıyor. Yoksa namazda dönülecek bir yön ya da dayanışma yapılacak dünyadaki tek yer değildir. Kıblenin namazla hiç bir ilgisi yoktur. Kıble inançla, gönül birliğiyle ve salâtla ilgisi vardır. “Mescid-i Haram” denilen ve kıble edinilen özel toplanma merkezinin her toplum için farklı olabileceğini söyleyebiliriz. Maminin tek kıblesi vahiy'dir. Şii ve Sünni dininin mabedleri ve mescidleri Müslümanların kıblesi olamazlar.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder