10 Şubat 2022 Perşembe

TESBİH, SALÂT ve VAKİT (2)(22.YAZI) Buradaki vakitler yine sadece Nebi'ye özel olan Hud 114’de yazılı vakitlerin farklı bir üslupla yazılmış halidir. Âyette bulunan vakitler ve Hud 114’deki vakitler aynı vakitlerdir: Sabah, akşam ve gecenin bir kısmı. "Kur'ânel-fecri" “Fecir okuması” tabirine gelecek olursak. Kur'an’da ne yazdığını anlamak gibi bir derdi olan ve o kitab'ı bir ikon ve fetiş yapmak için değil mesajı alıp doğruya ulaşmak üzere o kitab'ı okuyanların eminim ki birçok kere kulaklarının tırmalanıp takıldığı bir yerdir İsra 78. âyet. Ki bu âyeti, geleneksel meal yazarlarının hemen hepsi aynı biçimde çevirmişler. “Sabah namazı tanıklıdır” Hatta kimileri hızını alamamış ve “sabah namazına melekler şöyle şahit olurlar, böyle şahit olurlar” diyerek kelimeleri tahrif etmekle kalmayıp, olmayan kelimeleri de kitabın meâline eklemişler. Peki, neden böyle yapmışlar? Konunun hastalıklı yani mezhepsel bir saplantıyla namazla bağdaştırılıyor olmasıdır. Halbuki burada ikame edilmesi istenen salât, namaz değil yine bir tesbihtir. Nebi'yi ve arkadaşlarını Mekke'den çıkarma planları yapan veya kendi istedikleri kıvama getirmek isteyen müşriklere karşı yapılacak mücadelenin zihinsel hazırlığıdır. Âyetin önündeki ve arkasındaki âyetleri de okursanız bunu net olarak göreceksiniz. Nebi bu konuda sıkıntı çekiyor. Ne yapılması gerektiği üzerinde düşünüyor ve Allah’ın yardımını umuyor. Enine boyuna iyice düşünmeden karar vermek istemiyor. Buradaki tesbih bir hal tarzı çalışmasıdır. Kendi hayatımızda karşılaşabileceğimiz farklı konularda da ibret alınabilecek bir örnektir. Detaylandırılabilir ana mesaj kabaca şudur: “Başkaları tarafından başına bir sıkıntı getirildiğinde etraflıca düşünmeden hareket etme. Yol gösterici kitabın üzerinde çalış yoğunlaş. Konuyu analiz etmeye vakit ayır, sonra kararını ver ve yalnız Allah’a tevekkül et, sabırlı ol ve ümidini kesme. Oysa âyetlerin önüne ve arkasına bakmayanlar. O kadar sıkıntı içerisinde bulunan Nebi (a.s) ın başındaki belayı unutup hangi saatlerde nasıl namaz kılacağının ve kılacağı namaza meleklerin şahit olup olmayacağının derdine düştüğüne inanıyorlar. Hatta Şii ve Sünni din adamlarına kalsa Nebi (a.s) başında kılıç sallanırken bile namazını bozmayacağını ileri süreceklerini biliyoruz. Ama Kur'an’da böyle saçma sapan bir manzarayı göremezsiniz. Tam tersine tehlike anlarında salât'ın kısa tutulması gerektiği bile söylenir. Ayette geçen “fecr”in “sabah aydınlığı”, Kur'an’ın ise “okunan, okuma” anlamına geldiğini herkes bilir. “Meşhuden” ifadesi ise “görünen, görünür, görülebilir, tanık olunabilir, müşahede edilebilir” demektir. Yani âyette anlatılmak istenen şey, fecir’deki okumanın sadece dille değil, gözle ve gönülle de görülebilir bir okuma olduğudur. Okuyup düşünme işinin aydınlıktan dolayı kolaylaşmış olduğudur. Çünkü akşam alacakaranlığından gecenin kararmasına kadar ve gecenin bir bölümünde de konu üzerinde düşünen Nebi (a.s) ın osaatlerde fecir ile birlikte aydınlığa da kavuşmuş olması söz konusudur. Evet kelime “şâhit olunan” diye de çevrilebilir ama bu tanık olunma hali başkalarının gelip bize şâhit olması değildir. Şu halde onların söylediklerine rağmen sen sabırlı ol yani güneşin doğuşundan ve batışından önce ve geceden bir vakitte Rabbini hamd ile tesbih et yani böylece gündüzün taraflarında tesbihte bulun. Umulur ki razı olursun"(Tâhâ-130) Tâhâ 130. âyetteki vakitler, yine Hud 114 ve İsra 78-79’daki zaman dilimlerinin farklı cümlelerle aynısının ifadesidir ve yine vakitli salât değil tesbih içindir. Âyetlerin içinde bulunduğu sürelerin hepsi Mekke'de nazil olmuş ve tamamen Nebi (a.s) a özel olarak gelmişlerdir. Çünkü Mekke'de inen seksen küsür sürenin hiç bir tanesinde çoğul olarak "salât'ı ikame edin" diye bir emir yoktur. Dolayısıyla Şia ve Ehl-i Sünnet din adamları tarafından "namaz vakitleri" olarak görülen âyetlerin hiç birinde vakit açısından müminleri ilgilendiren bir şey bulunmamaktadır. Yani müminlerin kendi aralarında istişare ile belirledikleri vakitler haricinde salâtın vakti diye bir şey yoktur.Ancak cuma salat'ı ve acil durumlar bundan müstesnadır. Yani şu gerçeği iyi anlamak gerekiyor. Mezhep imamları ve müctehidler tarafından Salât vakitleri olarak algılanan âyetler Nebi(a.s) özel olarak inmişlerdir. Ancak müminlerin de bu vakitleri değerlendirmelerinde hiç bir sakınca yoktur. Yeter ki büyük bir farz gibi telakki edilerek ümmeti de bundan sorumlu tutmasınlar. “Gündüzün tarafları” ifadesi bu vakitlerin gündüzün içinde olmadığından, etrafında (dışında) olduğundandır. Ön ve arka âyetlere bakıldığında yapılacak tesbihin de yine bağlamdaki sorunlar çerçevesinde olduğu görülür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder