8 Şubat 2022 Salı
KUR'AN-I MÜBİN'İN MEÂLİ(132.YAZIHud Süresi 25-) Andolsun, biz Nuh'u kavmine gönderdik. Onlara: "Ben (dedi), sizin için apaçık bir uyarıcıyım.26-) Allah'tan başkasına ibadet etmeyin! Ben, size (gelecek) elem verici bir günün azabından korkuyorum."27-) Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: "Biz seni sadece bizim gibi bir beşer olarak görüyoruz. Bizden, basit görüşle hareket eden alt tabakamızdan başkasının sana tâbi olduğunu görmüyoruz yani sizin bize karşı bir faziletinizin olduğunu da görmüyoruz. Bilakis sizin yalancılar olduğunuzu düşünüyoruz."(Gurur ve kibir çok kadim manevi bir hastalık türüdür.Kur'an bu manevi hastalığı iblis'e kadar götürmektedir. Elçilerin kıssalarında bu kadim hastalık türünü aşağı yukarı bütün kavimlerde görüyoruz. Allah'ın elçileri kavimlerini vahye yani tevhid akidesine davet ettikleri zaman, müşrikler Allah'ın elçilerini ve vahiy ehli muvahhidleri fakir, gariban, ve ayak takımı diyerek küçümsemişlerdir.Kur'an ehli muvahhidleri kendilerinden daha aşağı bir seviyede gördüklerinden dolayı aynı konuma, aynı davanın adamı olmayı gurur ve kibirlerine yediremediler.Mesela: "Onlardan ileri gelenler: Yürüyün, ilâhlarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur. Son dinde de bunu işitmedik. Bu, ancak bir uydurmadır. Kur'an aramızda ona mı indirildi? diyerek kalkıp yürüdüler"(Sâd- 5, 6)Mesela:"Ve dediler ki: Bu Kur'an iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?(Zuhruf- 31) Yani müşrikler diyorlar ki: Asil, seçkin ve yüce atalarımızdan gelen dini senin ve sana tâbi olan fakir, ayaktakımı, sâde ve hiç kimseye sözü geçmeyen basit vatandaşlar için nasıl terkederiz? Sizin gibi sıradan insanlar için babalarımızdan ve atalarımızdan gelen dini nasıl terk etmemizi isterseniz?Yani şimdi koskocaman Diyanet İşleri Başkanlığı ve kelli felli ilahiyatçılar, Emevilerden, Abbasilerden, Selçuklulardan ve Osmanlı İmparatorluğu'ndan gelen resmi atalar ve babalar dinini bırakıp, tarihte sadece birkaç gariban muvahhidin uyduğu dini nasıl kabul etsinler? Yani Kur'an'a baktığımızda istisnasız bütün elçilerin kavimlerinde aynı hastalık türünü görebiliriz. İşte bu gurur ve kibir ahlaksızlığı onları gerçeği kabul etmekten engellemiştir.Aynen Nuh (aleyhisselam) ın kavmi gibi Mekke müşrikleri de iman eden fakirlerle aynı konuma sahip olmayı kabul etmiyorlardı. Allah Resulü'ne garibanları yanından uzaklaştırmasını teklif ediyorlardı. Allah'tan gelen cevap şu şekilde tecelli ediyordu."Rablerinin rızasını isteyerek sabah akşam O'na yalvaranları kovmayasın! Onların hesabından sana bir sorumluluk, senin hesabından da onlara herhangi bir sorumluluk yoktur ki bunları kovup da zalimlerden olasın"(En'am-52)Dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığı ve ilahiyatçılar koskocaman büyük devletler ve imparatorluklar kuran müstekbir din atalarının yolunubırakıp bizim gibi dağınık, kimsesiz, gariban, fakir, sadece saf inancından ve sağlam duruşundan başka hiçbir şeyi bulunmayan muvahhidlerin garip dinini ve inancını kabul ederler mi? Kendisine hazineden oluk oluk ödenek ayrılan Diyanet İşleri Başkanlığı ve ilahiyatçılar içmeye ayranı olmayan garibanların dinine nasıl razı olacaklar ? Devletlerin ve imparatorlukların tabiat ve ahlakında doğruyu ve istikameti kabul etmek yoktur. İşte bu yüzden inanç ve amelleri ne kadar absürt olursa olsun devlet tarafında olan ilim adamları ve besleme din bezirganları o inanca ve amellere karşı gelmezler. Yani Diyanet ve ilahiyatçılar hiçbir zaman bu zayıf ve gariban olarak devam edip gelen tevhid damarını tanımayacak ve ilahi vahye iltifat etmeyeceklerdir.İşte ülkelerin ileri gelenlerinin elçilerin dâvetini reddetmelerinin ana sebeplerinden birisi bu gurur ve kibir olmuştur. Bu yüzden Kur'an bu müşrikler için "mele" (kaymak tabaka, aristokrat kesim) "mütref" (ileri gelen bürokratlar) ve "müstekbir" kavramlarını kullanır. Bu konuda şu iki ayeti kerime gerçekten dikkat çekicidir."Ey Resül! Seni gördükleri zaman: Bu mu Allah'ın elçi olarak gönderdiği! diyerek hep seni alaya alıyorlar"(Furkan- 41) Diğer bir ayet-i kerimede şöyledir. "Onlara: Allah'tan başka ilah yoktur, denildiği zaman kibirle direnirlerdi. Mecnun bir şair için biz İlâhlarımızı bırakacak mıyız? derlerdi"(Saffat-35, 36)Yani Diyanet İşleri Başkanlığı, sultanların, kralların ve padişahların şöhret bulmuş dinini bırakıp ufak tefek, miskinlerin ve düşüklerin dinini kabul eder mi?Kral, padişah ve saraylara hizmet etmek varken, Diyanet İşleri Başkanlığı Allah'a hizmeti kabul eder mi?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder