16 Şubat 2022 Çarşamba

SALÂTI İKAME ve ZEKAT (26.YAZI) Zekât'a (arınmaya) gelmek, arınmak olarak meâl verdiğimiz deyimin salât'ı ikame etmekle birlikte en çok anılan ifade olduğunu göz önüne alırsak, bunun salât'ı ikame etmenin içeriğine yönelik en önemli vurgu olduğunu kabul etmemiz gerekirmektedir.Ehl-i Sünnet mezheplerinde “zekât vermek” senede bir defa malının kırkta birini fakirlere vermek olarak biliniyor. Oysa zekât "atu-z-zekât’e" "zakat'a gelin" ifadesi, vahiy'le arınmak demektir. İnfak etmek zaten bir sonraki bölümde inceleyeceğimiz gibi salât'ı ikamenin bir parçası ama meselenin tamamı değildir. Aynen salât kelimesi gibi zekât da bir salih ameller havuzuna bizi sokuyor. Esas manası “tezkiye etme” yani “arınma” işinin içinde neler varsa “atu-z-zekât” içinde bunlar vardır. Gerek insanın kendi nefsini şirk ve hurafelerden tezkiye etmesi (arındırması) gerekse toplumun olumsuz inanç ve fikirlerden tezkiye edilmesi yani (arındırılması) adına salât ahlak ve erdeminin bizi getirdiği noktayı açıklayan bir tabirdir. Benzetim örneğimize dönecek olursak. Çevrimiçinde gerek tesbih gerekse salât güncellemeleri ile artık öncelikle kendiniz olmak üzere yakından uzağa çevrenizi İslam dinine aykırı olan inanç ve kötülüklerden vahiy'le arındırmaya başlamanın adı tezkiyedir yani gerçek olarak zekat budur.Ehl-i Sünnet dininde var olan zekat inancı baştan sona kadar, aşağıdan yukarıya kadar, her şeyi ile yalan ve iftiradır. "Hakkı batılla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin. Yani salât'ı ikame edin yani zekât'a (arınmaya) gelin yani rükû edenlerle birlikte rükû edin" (Bakara-42,43) Hakkı zanla yani algıyla ve yalanla karıştırmamanın yeryüzünde barışı sağlamak için doğru fiillerden biri olduğu konu bağlamında burada geçiyor. Nefsinizin kötülükleriyle beraber batıl inançlar da emin olun ki süratle geri dönüştürülemeyecek biçimde çöpe atılmaya başlanacaktır. Bu zekat'ın yani arınmanın en önemli adımıdır. Malından infak eden bir kişi kendi malını tezkiye etmekle (arındırarmakla) beraber kendi nefsini de arındırmış olacaktır. Allah rızası için insanlara ilmiyle faydalı olan bir kişi, üzerine düşen sorumluluktan kendini tezkiye etmiş olacaktır. Hakkı batıldan ayırarak beyanda bulunan bir kişi toplumu tezkiye etme yolunda mesafe almış olur. Toplumun içinde örnek davranışlarla ve faydalı amellerle ıslah için çaba harcayan bir kişi yine toplumu arındırma, insanların ahlakını onarma yolunda katkı sağlamış olur. İşte bu noktada kendisi gibi, Allah’ın tertemiz vahyine boyun eğerek salih ameller işleyen kişilerle birlikte ya da ortak bir platformda beraberce bu işi yapan kişi de Allah’ın emrine boyun eğip yönelerek “rükû eden kişilerle beraber rükû etmiş” olacaktır. "İnsanlara erdemli olmayı emrederken kendinizi unutuyor musunuz? Hâlbuki kitabı da tilâvet ediyorsunuz. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?"(Bakara-44) Her ne kadar insanlara doğruyu ve güzelliği tavsiye etmek salih bir insanın görevi olsa da esas olan önce kendisini arındırmasıdır. Başkalarının güzelliğine yaptığımız katkılar bile esasen başkasını değil önce bizi, kendi nefsimizi düzeltmelidir.Esasen insanlara güzellik yapmamıza ve başkalarını düzeltmek için gayret etmemize yüce Allah'ın ihtiyacı yoktur. Tüm gayretimiz kendimizin güzel ahlaka ulaşmamız için olmalıdır. Birisine ve topluma bir hayır ve güzellik yaptığımızda esasen hayır ve güzelliği bizzat kendimize yapmış oluyoruz. "Salât'ı ikame edin, zekât'a (arınmaya) gelin yani önceden kendiniz için hayır olarak neyi takdim ederseniz, onu Allah indinde bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı görendir"(Bakara-110)Resül (a.s) a itaat eden ve ona tâbi olanlar için zekat yani arındırıcı misyonunu ifa eder. Kur'an kiyamet gününe kadar müminler için arındırıcı işlevi gören bir Resül hükmündedir. Bu işlev “yüzekkihim” yani "onları arındırır" garantisidir.(Bakara-151; Âli İmran-164) Başka bir kitap için böyle bir garanti yok. "Rabbimiz, içlerinden onlara bir Resül gönder, onlara âyetlerini tilâvet etsin, kitabı yani hikmeti öğretsin yani onları arındırsın. Şüphesiz, sen Aziz olansın, Hakim olansın"(Bakara-129) Aşağıdaki âyet sahip olunan mal ya da paranın tezkiyesine bir örnektir. Ticaretin üzerinden kazanılmış olandan haksız olan kazancı terketmek bir arınma işidir. Hem malımızı hem de bizi tezkiye eder."Allah ribayı mahveder, sadakaları taşırır. Allah, günahkâr kâfirlerin hiç birini sevmez. İman edip yani salih amellerde bulunanlar yani salât'ı ikame edenler yani zekâta (arınmaya) gelenler. Onların mükâfatları Rablerinin indindedir. Onlara korku yoktur yani onlar mahzun olmayacaklardır. Ey iman edenler! Allah'a karşı takvalı olun yani eğer mümin iseniz, ribadan gelen bakiyeyi terk edin"(Bakara-276,277,278) Salât'ı ikame etmeyenler (bağlantısını ayakta tutmayanlar) davalarına sadık olamazlar. En ufak bir zorlukta ya da bir menfaat sezdiğinde davalarına aykırı davranabilirler. Bu durum onların tamamen arınamadığını gösterir. "Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir değere karşılık satanlar. İşte onlar için ahirette hiç bir pay yoktur yani kıyamet gününde Allah onlarla kelam etmez yani onlara nazar etmez yani onları arındırmaz yani onlar için acı bir azab vardır"(Âli İmran-77) Kendini temize çıkarmak için gösteriş peşinde iş yapanlar gerçekte temize çıkmış değillerdir. Arınmak gayrete mukabildir ve bu samimi gayretin karşılığını vererek gerçekte arıtan Allah’tır. "Kendi nefislerini (kuru sözlerle) arındıranları görmedin mi? Hayır! Allah, dileyeni (vahiy'le) arındırır. Onlar bir hurma çekirdeğindeki iplik kadar bile zulmedilmez "(Nisa-49) "Nifak gibi kötü ahlaktan kurtulmak için sadaka verenler için, bu hem bir doğrulama ve sözünde durma (tasdik) hem de tezkiye yani arınmadır. Böylece imanlarını “desteklemiş” ve Resül tarafından “desteklenmiş” olurlar. "Onların mallarından sadaka al. Bununla onları temizleyip yani onları tezkiye etmiş arındırmış olursun. Onlara salât et. Muhakkak ki senin salâtın onlar için bir sekinedir. Allah işitendir, bilendir" Tâhâ süresinde cennetlerin kime verileceği bağlamında. İçlerinde ebedi kalacakları altından nehirler akan Adn cennetleri de (onlarındır). Ve işte bu, arınmış olanın karşılığıdır"(Tâhâ-76) Nur suresinde, "Ey iman edenler, şeytanın adımlarına tâbi olmayın. Kim şeytanın adımlarına tâbi olursa, (bilsin ki) gerçekten o (şeytan) kütülüğü ve çirkin şeyleri (şirk ve cimriliği) emreder yani eğer Allah'ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiç biriniz ebedi olarak arınamazdınız. Ancak Allah, dileyeni (vahiy'le) arındırır. Allah, işitendir, bilendir"(Nur-21) "Salâtı ikame edin yani zekât'a (arınmaya) gelin yani Resül'e itaat edin. Umulur ki, rahmete nail olasınız" (Nur-56)Salât ile zekatın bir arada geçmesinin sebebi nedir? Salât olmayınca, zekat olamayacağındandır. Yani Resül olan Kur'an'la zihinsel destek almadan, onunla ilmi bir iletişime geçmeden zekat gerçekleşmez. Çünkü salat ta, takva da, ihlas da, ihsan da, şükür de, hamd etmekde, ibadet etmek de vahiy yani Kur'an'ı bilmekle ilgili erdemlerdir. Bunların ne olduğunu bize Kur'an bildiriyor. Şia ve Ehli Sünnet din adamları bütün bu kavramları Kur'an'dan çalarak içine kendilerinin çürük ve bozuk mallarını koymuşlardır. Sorun burada düğümlenip kalıyor.Yoksa ambalajlar Kur'anidir, ilâhidir fakat içindeki mal tağutidir, şeytanidir.Ambalaj orijinal ve organiktir, içindeki mal zehirli ve ölümcüldür. Bütün uygunsuz davranışlardan bizi arındıran tek şey Kur'an'dır. Kur'an'a teslim olmayanlar pislik içinde kalmaya mahkumdurlar. "Ey Nebi'nin hanımları! Evlerinizde vakurlu olun. Önceki cahiliye (dönemindeki) gibi öne çıkma (çalım yapma) hevesinde olmayın. Salât'ı ikame edin ve zekât'a (arınmaya) gelin. Yani Allah’a yani Resülüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden her türlü kiri gidermeyi yani sizi tertemiz hale getirmeyi irade ediyor. Yani evlerinizde tilâvet edilen Allah’ın âyetlerini yani hikmetini tezekkür edin. Şüphesiz Allah lütuf sahibi ve haberdar olandır"(Ahzab-33, 34)Demek ki Resüle yani âyetlere yani bağlam ve bütünlüğü olan hikmete gitmeden, Nebi'nin hanımları da olsa temizlenme olmuyormuş. "(Ey Nebi!) De ki: Bende ancak sizin gibi bir beşerim. Bana ilâhınızın bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. O'na doğru istikâmet sahibi olun yani O'na istiğfar edin. Müşriklere veyl olsun. Onlar (müşrikler) zekat'a (arınmaya) gelmezler: Onlar âhirete de kâfirdirler.(Fussilet- 6,7) Şimdi Fussilet 6. âyet müşrikleri zekat'ı vermediklerinden dolayı mı kınıyor? Yoksa vahiy'den uzak kalarak arınmaya yanaşmadıklarından dolayı mı ? Çünkü rivayet ve mezhep tapıcılarına göre âyette bulunan "lé yü'tünez zekéte" "zekat'a (arınmaya) gelmezler" ibaresi, arınma değil, "zekat vermezler" anlamına gelmektedir. Kuran’ın birçok yerinde hiç farkına varmadan arınma (zekât) türevi kelimeleri okuyup geçiyoruz.Zekât, salât'ı ikamedeki arınma işlevidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder