7 Şubat 2022 Pazartesi
KUR'AN-I MÜBİN'İN MEÂLİ(131. YAZI)Hud Süresi: Mekke'de nazil olmuştur. 123 Âyettir. Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) Elif. Lâm. Râ. (Bu sana indirilen), hikmet sahibi (ve) her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından âyetleri muhkem kılınmış, sonra da tafsil edilmiş bir kitaptır.(Kur'an'da detaylandırma anlamına gelen "tafsil, tasrif ve tefsir" sadece Allah bağlamında kullanılmıştır. Yani Kur'an'ı sadece yüce Allah detaylandırıp açıklar. Duyurma ve tebliğ etme, ilan etme ve okuma anlamına gelen "tebyin" ise hem yüce Allah hemde Resül bağlamında geçmektedir. Resüller sadece vahyi tebliğ ederler. Onların Kur'an'dan başka sözleri yoktur. Nebi'nin sözleri ise, diğer insanların sözleri gibidir yani din değildir. Özel hayatla ilgilidir. ) 2- 3) De ki: Bu Kitap "Allah'tan başkasına ibadet etmemeniz için (indirildi). Şüphesiz ki ben, onun tarafından size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim. Yani Rabbinizden mağfiret dilemeniz, sonra da ona tevbe etmeniz için (indirildi. Eğer bu emrolunanları yaparsanız), Allah sizi, tayin edilmiş bir süreye kadar güzel bir metâ (kendi kazancınız ) ile geçindirir, fazilet sahiplerine de (kendisinden) fazlasını verir. Ve eğer yüz çevirirseniz, ben sizin başınıza gelecek büyük günün azabından korkarım. (Şu gerçeği anlamada büyük fayda vardır. İhlastan infaka, ihsan'dan (güzel ahlaktan) takvaya, şükürden hamdetmeye, huşu'dan zikre, hidayetten istikamete, salât'tan zekat'a (arınmaya) İslamdan imana her şey gelip ilâhi mesajı bilmeye yani yalnız yüce Allah'a teslim olmaya dayanıyor. Yani bütün bunlar Kur'an'ı dinde tek hüküm kaynağı kabul etmekle ilgili erdemlerdir. Bütün bunlar bu ilke ile değer kazanırlar, bu ilke yoksa yukarıda sayılanların hiçbirinin önemi kalmaz. Dolayısıyla Kur'an'ın ilmi olmadan yani kayıtsız şartsız Allah'a teslim olunmadan dinde hiç bir şeyin önemi yoktur. Dininizin ve hayatınızın merkezinde Kur'an tek kaynak değilse, hakimiyetinizin altında olan mâbed ve ibadetlerle sadece ölülere sanal cennetin ticaretini yaparsınız. Yukarıda bulunan erdemler olduğu zaman insan sadece yüce Allah'a ibadet etmiş oluyor. Yani yukarıdaki erdemlerin toplamına Kur'an "ibadet" adını vermiştir. Onlarca âyette geçen "Ey kavmim! Allah'a ibadet edin, sizin ondan başka ilâhınız yoktur" öğüdünün, ve yukarıdaki âyette bulunan "Allah'tan başkasına ibadet etmeyesiniz diye" pasajının gerçek anlamı budur. Yani ibadet belli zamanlarda yapılan anlamsız bir ritüel değil, insanın gece gündüz, her zaman, hayatı boyunca, her durumda, sürekli olarak beraber ömür geçirdiği erdemlerdir. Hayat kesintisiz ibadettir. Din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka bir kitap kabul etmeyenin yaptığı her meşru amel ibadet hükmüne geçmektedir. Kur'an'ın yanında başka bir kaynağı kabul edenin hiçbir ameli yüce Allah geçerli değildir. Dolayısıyla Kur'an, salih amellerin tümüne ibadet demektedir. İbadet sâlihatın çatı kavramıdır.) 4-) Dönüşünüz yalnız Allah'adır. O, her şeyin üzerinde bir kudrete sahiptir. 5-) Dikkat edin, onlar Resülden, (düşmanlıklarını) gizlemeleri için göğüslerini çevirirler (gönüllerinden geçeni gizlerler). Dikkat edin, onlar elbiselerine büründükleri zaman dahi, Allah onların gizlediklerini de, açığa çıkardıklarını da bilir. Çünkü O, kalplerin özünü bilendir.6-) Yeryüzünde hareket halinde olan her canlının rızkı, yalnızca Allah'ın üzerinedir yani Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekanı bilir. (Bunların) hepsi açık bir kitaptadır. 7-) O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan etmek için, Arş'ı (kudret ve hükümranlığı) su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı günde yaratandır. Kasem olsun ki, (Ey Nebi!): "Ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz" desen, kâfir olanlar derhal "Bu, açık bir sihirden başka bir şey değildir" derler.Kıraat Farklılığı: (Âyette bulunan "sihrun mübinün" (açık bir sihir) ibaresini, bazı kıraat âlimleri "séhirun mübinün" (açık bir sihirbaz) olarak okumuşlardır.Yani bir kıraate göre kafirler kitaba sihir derken, diğer kıraate göre Resül (a.s) a sihirbaz diyorlar.) 8-) Andolsun, eğer biz onlardan azabı sayılı bir süreye kadar ertelesek, mutlaka "Onun gelmesini engelleyen nedir?" derler. Bilesiniz ki, kendilerine azap geldiği gün, bir daha onlardan uzaklaştırılacak değildir yani alay etmekte oldukları şey, onları çepeçevre kuşatacaktır.9-) Ve eğer insana tarafımızdan bir rahmet (nimet) tattırır da sonra bunu ondan çekip alırsak, tamamen ümitsiz ve nankör olur.10-) Ve eğer kendisine dokunan bir zarardan sonra ona bir nimet tattırırsak, elbette "Kötülükler benden gitti" der. Çünkü o (bunu derken) şımarıktır, kibirlidir.11-) Ancak (musibetlere) sabredip yani salih ameller işleyenler böyle değildir. İşte onlar için bir mağfiret ve bir büyük mükâfat vardır.12-) Neredeyse sen (müşriklerin:) "Ona (gökten) bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi!" demelerinden ötürü sana vahyedilen âyetlerin bazısını (tebliğ etmeyi) terk edeceksin ve bu yüzden göğsün daralıyor. (İyi bil ki) sen ancak bir uyarıcısın yani Allah ise her şeyin üzerine vekîldir.13-) Yoksa, "Onu (Kur'an'ı) kendisi iftira etti" mi diyorlar? De ki: Eğer doğru iseniz Allah'ın dununda (O'nun yanında-yöresinde-berisinde) gücünüzü yettiği (doslarınızı yardıma) dâvet edin de siz de onun gibi iftira edilmiş on sûre getirin.14-) Eğer (onlar) size cevap veremiyorlarsa, bilin ki, o ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir yani O'ndan başka ilâh yoktur. Artık siz müslüman oluyor musunuz?15-) Kim, (yalnız) dünya hayatını yani zinetini istemekte ise, amellerinin karşılığını orada onlara tam olarak veririz yani onlar orada hiçbir zarara uğratılmazlar.16-) İşte onlar, ahirette kendileri için ateşten başka hiçbir şeyleri olmayan kimselerdir yani bütün sanayileri (sanatları--emekleri) boşa gitmiştir yani yapmakta oldukları tüm ameller bâtıl olmuştur. 17-) Rabbin tarafından (gelmiş) açık bir beyyine ye dayanan yani kendisini Rabbinden bir şahidin izlediği yani kendisinden önce, bir imam ve bir rahmet olarak Musa'nın kitab'ı (elinde) bulunan kimse (kafirler gibi) midir? Çünkü bunlar ona (Kur'an'a) iman ederler yani hiziplerden hangisi ona kafir olursa işte ateş ona vâdedilmiştir, sakın bundan şüphen olmasın; zira bu, senin Rabbin tarafından bildirilmiş bir haktır; lâkin insanların çoğu iman etmezler.18-) Allah'a karşı yalan yere iftira edenden daha zalim kim vardır? Onlar (kıyamet gününde) Rablerine arz edilecekler yani şahitler: İşte bunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir, diyecekler. Dikkat edin, Allah'ın lâneti zalimlerin üzerindedir!19-) Onlar, (insanları) Allah'ın yolundan engelleyen ve onu yamuk göstermek isteyenlerdir yani onlar âhirete kafir olanlardır.20-) Onlar yeryüzünde (Allah'ı) âciz bırakacak değillerdir yani onların Allah'ın dununda (yöresinde- berisinde-yanında, yardım isteyecekleri) velileri de yoktur. Onların azabı kat kat olacaktır. Çünkü onlar (gerçekleri) duyabilecek gücü göstermiyor yani (hakka) kulak vermiyorlardı.21-) İşte onlar kendi nefislerini husrana uğrattılar. İftira ettikleri şeyler de (evliya ve ilâhları) kendilerinden kaybolup gitti.22-) Şüphesiz onlar, ahirette en çok husrana uğrayanlardır.(Kur'an, ilim, hikmet, akıl ve tefekkür düşmanı evliya ve ilahların şirk dini, çok zor, ağır bir yük, karmaşık ve yaşanmaz bir sistem olarak şekillenmiştir. Bu dinde bulunan yüzlerce uydurma rab ve ilahı yani müctehidi yani şeytanı (Bakara-102) aşarak Allah'ın kitabına ulaşmak imkansızdır. Buhari, Müslim, Tirmizi, Muvatta, Ebu Davud, Nesai, İbni Mace, Sünenler, Mü'cemler, tefsir külliyatlarını, fıkıh kitaplarını, Said Nursi'nin Risâle'i Nur Külliyâtını, Celaleddin-i Rumi'nin Mesnevisini, Erzurumlu İbrahim Hakkının Marifetnamesini, Mezhep imamlarının ictihatlarını, binlerce tarikat bataklığını, cemaatlerin okul ve yurtlarını, yalan iftira satan binlerce kütüphaneyi, televizyon, radyo, gazete, dergi, medrese, dergah sapkınlığını aşarak Kur'an'a nasıl ulaşacağız?İngiliz kuruluşu tarikatların girmediği bir mahalle ve bir hane kalmamış gibidir.Merkezi idarenin ve mahalli yönetimin maddi ve manevi desteğini sağlayan rivayetçi hurafeciler, muhafazakar televizyon kanalları, cemaat ve tarikatların radyo ve gazeteleri, karış karış, adım adım her yeri işgal eden evliya ve ilahların şirk dininin mensubu ekran vaizlerini, dört bakanlık bütçeye ve yüz elli bin imama sahip olan ve sürekli hurafe üreten Diyanet İşleri Başkanlığını ve daha sayamadığımız bir sürü fırka ve tekkeyi aşıp Kur'an'ın cennet iklimine ulaşmak son derece zor görünmektedir.Şia ve Ehl-i Sünnet'in bütün âlimleri Kur'an'ın anlaşılmaması için icma etmiş durumdalar. Şiilik ve Sünniliğin çoğunlukta olduğu ülkelerde "sadece Kur'an" diyenler, anında sapkın damgasını yemektedirler. Kur'an ehli muvahhidler, elmas misali kendi ailelerinde bile azınlığa mahkumdurlar.Halbuki Allah'ın insanlık fıtratına yerleştirdiği inanç ve evrensel ahlak tevhid akidesidir. İnsanlık tarihinde nasıl oldu da, evliya ve ilahların şirk dini her zaman ve zeminde İslam'a karşı baskın olmayı başarmıştır. Atalar dininden sonra bunun en önemli sebebi, insanların çoğunluğunun akıllarını kullanmayıp dünya refahına, şehevi arzulara aşırı derecede düşkün olmalarından kaynaklanmaktadır. Muvahhidler onurlu insanlardır, Allah'tan başkasına eğilmez, bükülmez, el öpmez, tevhid dini; fakir, miskin ve garibandan yana, evliya ve ilahların şirk dini ise, sultan, kral, padişah, halife, güç ve devletten yanadır. Bundan dolayı Kur'an, sık sık dünya hayatının geçiciliğini, âhiret'in sonsuz nimetlerini dikkatimize sunar. "Allah bize yeter, o ne güzel vekildir. Allah kuluna yetmez mi? O ne güzel veli, ne güzel yardımcıdır. Veli ve yardımcı olarak Allah yeter"Evliya ve ilahların şirk dininin mensupları olan müşrikler ile muvahhidler arasındaki farklardan bir tanesi de, şirk ehli, mezhep imamının ictihadına, muhaddisin hadisine, âlimine, liderine, şeyhine, evliyasına, ilahına davet eder. Muvahhidler ise Allah'ın Elçileri gibi sadece Allah'a davet ederler. Giordano Bruno ne güzel söylemiş,"Allah, iradesini hakim kılmak için iyi insanları kullanır. Kötü insanlar da iradelerini hakim kılmak için Allah'ı kullanırlar") 23-) İman eden yani salih ameller işleyenler Rablerine gönülden boyun eğenlere gelince, işte onlar cennet ashâbıdır. Onlar orada devamlı kalırlar.24-) Bu iki zümrenin (müminlerle kâfirlerin) durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. Bunların misali hiç eşit olur mu? Hâla tezekkür etmiyor musunuz?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder