KUR'AN'A İHANET TARİHİ
(9. YAZI)
Aslında kaderin iman esasları (Allah'a, meleklerine, kitaplarına, Resüllerine öldükten sonra tekrar dirilmeye -ahiret'e ) arasında olabilmesi için islam dininin tek kaynağı olan Kur'an'da yer alması gerekmektedir.
İman esasları Kur'an'ı Mübin'de geçerken (Bakara- 177, 285; Nisa- 136-)
Kadere imanın! Kur'an'ın hiçbir âyetinde geçmemesi İslam'da geleneksel olarak inanılan kaderin olmadığını gösteriyor.
İman edenlerin Kur'an'dan uzaklaşmasına sebep olan süreç, Emevi döneminde hadisçiliğin teşvik edilmesi ve Abbasiler döneminde hadislerin yazıya geçirilmesi ile başlamıştır.
Allah'ın kitabına rağmen Emeviler döneminde kadere imanın öne çıkarılması, hanif İslam dini için kırılma noktası olmuştur.
Özellikle Emevi ve Abbasi devletleri döneminde ortaya çıkan üç batıl inanç, Kur'an'ın akıl ve zihinlerden silinmesine sebep olmuştur.
Bu inançlar, Emevilerin "cebir" inancı, (Cabiri, İslam'da siyasi akıl, s. 510- 514)
Haricilerin "tekfir" inancı, ( a.g.e- s.596-611)
Şia'nın "imamet" inancıdır.
( a.g.e- 515- 585)
Geleneksel din adamlarının iddia ettiği gibi, insanlar fiillerini işlerken Allah'ın iradesine bağlı olsalardı yani inanç ve amellerinde özgür bir iradeye sahip olmasalardı, yüce Allah'ın vahiy ve elçiler göndermesinin yani insanlara vahiy'le rehberlik etmesinin ne anlamı kalırdı.
Dolayısıyla birey hürriyet sahibi ve sorumlu bir şekilde hareket ederken, Allah'a veya başka bir güce asla bağımlı değildir.
Kişinin özgürlüğü tam olarak yaşamadan başka bir güce bağımlı olması onu hayata yabancı hale getirecektir.
Rahmân ve Rahim olan Allah her bireyin kaderini boynuna bağlamış, kendi eline vermiş, kendi irade ve ameline bağlı kılmıştır.
Yani insanın kaderi kendi ellerinde, fiillerinde, amellerinde iradesi ve ameliyle ortaya çıkmaktadır.
(İsra-13)
Hadis ilminin Emeviler döneminde Arapların İslam üzerindeki tekellerini kaybetme endişesine karşı geliştirilen bir faaliyet olarak meydana gelmiştir.
Hadisler, Kur'an'ın evrenselliğinin yok edilmesine yani Arap kültürünün İslam dininin içine girmesi ile İslam dininin temeli olan merhamet, tevhid, takva, ihlas ve adalet ilkeleri sarsılmıştır.
Kur'an, özellikle hicri ikinci asırdan sonra hadislerin ve sünnetin "vahy-i gayr-i metlüv" "namazda okunmayan vahiy" olduğu yolundaki inancın geliştirilmesi ile İslam dininin yegane kaynağı olmaktan çıkarılmış" kaynaklardan biri olarak insanlara aktarılmıştır.
Yahudi ve Hristiyan din adamları vahyin metninde "tahrifat" yapmış, Şii ve Sünni din adamları da vahyin metninde değil, manasında "tahrifat" yapmışlardır.
Yani Yahudilik ve Hristiyanlıktan ayrı olarak Allah'ın mesajının yanına yüzlerce beşeri eserler ve kaynaklar eklenmiştir.
Dolayısıyla beşeri söz ve uygulamalar ilâhi hükümlere dönüşmüştür.
Artık beşer olanların söz ve içtihatları din olarak algılanmaya ve yaşanmaya yani hayata hakim olmaya başladı.
Abbasilerin beşinci halifesi olan Harun- Reşid kendisinden sonra hilâfete geçmesi için çocuklarından iki veliaht'ta karar kılmıştır.
İlk sıraya Emin'i ondan sonra gelecek kişi olarak da Me'mun-u tayin etmiştir.
Ayrıca Me'mun'u Horasan vilayetine vâli olarak görevlendirmiştir.
Hicri- 139 (Miladi- 809' da Harun Reşid'in ölümü üzerine vasiyeti gereği ilk velihaht Emin altıncı Abbas halifesi olarak göreve başlamıştır.
Halife Emin iki sene sonra vâli olan Me'mun'u görevden uzaklaştırmış, bunun üzerine Me'mun isyan etmiş ve halifenin gönderdiği orduyu hezimete uğratmıştır.
Daha sonra Me'mun'un ordusu Bağdat'ı işgal etmiş, 24 Eylül 813 tarihinde halife Emin öldürülmüş ve yedinci Abbasi halifesi olmuştur.
Bu kardeşler arası taht savaşında hadis ehl-i Emin'i, ehl-i Rey 'de Me'mun'u desteklemiştir.
Kırk yaşında iktidara sahip olan Me'mun, zeki, filozof ve ilme değer veren bir kişilik olarak bilinir.
Me'mun, Mu'tezile'ye mensup âlimlerin geliştirdiği kelam ilmine ve bu ilmin konularına ilgi duymuştur.
İbn Ebu Duad'ın etkisinde kalarak Haziran Hicri 212- Miladi 833 tarihinde Kur'an'ın mahluk olmadığını düşünen hadisçilerin sorgulanması emrini vermiştir.
Karşı mihnenin sebebi olan mihneyi başlatmış, ancak aynı yıl ölmüştür.
(Bozkurt, Nahide-"Me'mun. TDV İslam Ansiklopedisi. İstanbul-2004.32.c-s.101-104)
"Mihne":
Abbasi Halifesi Me'mun'un "Kur'an mahluktur" inancını zorla kabul ettirmek amacıyla Miladi 833'te başlattığı, hadisçilerin sorguya çekilerek eziyet ve işkenceden geçirildiği olaylara verilen bir isimdir.
Toplam yirmi yıl kadar süren mihne süreci H. 237- Miladi 852 tarihinde Abbasi halifesi mütevekkil tarafından kaldırılmıştır.
Dolayısıyla Mütevekkil'in döneminde, yönetim felsefesi terkedilmiş ve "Mütevekkil'in hilâfeti" hadisçilerin zaferi olarak tarihe geçmiştir.
(İşcan, Zeki, Selefilik, İstanbul- 2016, s. 165; bkz, Mehmet Kırkpınar "Mütevekkil -Alellâh 847- 861 TDV. İslam Ansiklopedisi 32. c. s. 212- 214)
Ehl-i Rey ile ehl-i Hadis arasında mihneden önce de hadis ve Sünnet'in dindeki yeri ile ilgili çatışmalar olmuştur.
Özellikle Emeviler döneminde kaderin imanın şartları içine girmesinin dinin iman esasları arasında olduğunu gösteren hadisler uydurulmuştur.
Bu dönemde yöneticiler hadis uydurmacılığını teşvik etmiş, hatta hadislerin toplanıp kayda geçirilme emrini de halife Ömer bin Abdülaziz vermiştir.
Bu dönemde hadis ehl-i "Hristiyanların İsa'ya yükledikleri Resul algısını son Nebi'ye uyarlamışlardır"
Yani "İsa Allah'ın özü, kelimesi logosudur"
Dolayısıyla Hristiyanlarda (Resul değil) İsa vahyin kendisidir.
İsa vahyeder, İsa'ya vahyedilmez.
İsa Pavlus'a görünerek vahyetmiştir
İşte hadisçiler bunu İslam'a adapte ettiler.
Yani Allah Resulü'nü Kur'an'dan ayırmak suretiyle onun adına iftira edilen hadisleri vahiy olarak kabul ettiler.
Ve bunu yaparken, Arap ırkçılığını desteklemek için yaptılar.
Fars olan İbni Kutey'be "Arap olanın, olmayana üstünlüğü" diye bir eser bile yazmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder