DİN'DE KAOS VE KARGAŞANIN EN ÖNEMLİ SEBEBİ:
(1.YAZI)
Savaşı kaybeden komutana Halife sormuş, savaşı niye kaybettiniz?
Komutan, yüz tane sebebinin olduğunu söyleyince, Halife, say demiş,
Komutan, bir, demiş, barutumuz kalmamıştı.
Halife, dur gerisini saymana gerek kalmadı, demiş.
Bu hikayeyi şunun için anlattım.
Şia ve Ehli Sünnet'e bağlı toplum ve ülkelerin içinde bulundukları kaos ve güvensizliğin en büyük nedenini bu hikaye çok güzel ortaya koyuyor.
Şia ve Sünnet âlimleri en önemli silahlarını yani kurtuluş rehberini kaybettiler.
Şia ve Ehli Sünnet'in barutları yok ki emperyalist güçlere karşı başarılı olsunlar.
Yani Şia ve Ehli Sünnet âlimleri Kur'an'a hakkıyla inanmadıkları için her türlü savaşı kaybetmeye mahkum edilmişlerdir.
Şia ve Ehli Sünnet'in âlimleri Allah'ın yardım ve desteğini zayi ettiler.
Dolayısıyla baştan mağlup olmayı hak ettiler.
Yoksa mağlup olmaları imkansızdı.
"Eğer Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek kimse yoktur.
Eğer sizi alçaltırsa ondan sonra size kim yardım eder? Mü'minler ancak Allah'a güvenip dayanmalıdırlar"
(ÂLİ İmran-160)
Âhirette Allah'ın ilk soracağı şey Kur'an olacaktır.
Çünkü her şey geliyor Kur'an'da ortaya konan tevhid ve ahlaka, yani Allah'ın gösterdiği sırat-ı müstakim olan vahye dayanıyor.
"Sura üflendiği zaman artık aralarında akrabalık bağları kalmamıştır, birbirlerini de arayıp sormazlar.
Artık kimlerin tartıları ağır basarsa, işte bunlar kurtuluşa erenlerdir.
Kimlerinde tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir, ebedi cehennemdedirler.
Ateş yüzlerini kaplanmıştır. Onlar orada gülünç bir halde olurlar.
(ALLAH BUYURUR) Size âyetlerim okunur da, siz onları yalanlardınız değil mi?
Derler ki:
Rabbimiz! Azgınlığımız bizi alt etti, biz, bir sapıklar topluluğu idik"
(Müminun-101,102,103,104,105, 106)
Kur'an Allah tarafından indirilmiş, din Allah tarafından tamamlanmıştır.
( Maide- 3; Enam, 114)
Vahiy Resul'ün dilinde hayat bulduğu yani elçi Allah tarafından indirilen vahyi tebliğ ettiği için,
insanları Allah'a karşı bağımlı kılan ve sorumlu oldukları tek şey Resul'ün okuduğu ve ilan ettiği vahiy olduğu için onlarca âyette insanlara sadece ona itaat etmeleri emredilmiştir.
Yani Resul, Allah'ın vahyettiği âyetleri tebliğ ettiği için Resul'e itaat eden, Allah'a itaat olarak kabul edilmiştir.
( Nisa- 80)
Allah elçilerine emir ve hükümlerini vahyeder, elçilerde vahyedilen emir ve yasakları insanlara ulaştırırlar, onu duyurur ve sadece onu ilan ederler.
(Tâhâ-134; Enbiya- 4; En'am- 51; Kaf- 45)
Dolayısıyla elçi olan kişinin Resul misyonuyla ilan ve beyan ettiği vahye itaat eden Allah'a itaat etmiş oluyor.
İşte bu yüzden "Resul" ve "Nebi'"nin kavramları arasında bulunan farkları çok iyi anlamak gerekir.
Yani Allah Ve Resulu hiç bir zaman iki ayrı otorite değildirler, ve olamazlar.
Kur'an'da bulunan Allah ve Resulu demek, "Allah elçilere vahiy indirir, elçilerde bu indirilen vahyi tebliğ ederler" demektir.
Bu gerçeği ortaya koymak için Kur'an'da öyle sistemler kurulmuş ki,
Bu sistemler çok olmakla beraber ben sadece iki örnek vermek istiyorum.
MESELA.
1) "Ey iman edenler! Allah ve Resulüne itaat edin, işittiğiniz halde O'ndan yüz çevirmeyin"
( Enfal-20)
Âyette "Allah ve Resulü'ne itaat edin" emredildiği halde "O'ndan yüz çevirmeyin" buyrulmuştur.
Doğrusu "Onlardan, veya "ikisinden" olması gerekirdi.
Fakat Resül vahiy'le Allah'a davet ettiği için "ondan" buyrulmuştur.
2) "Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resulü'ne uyun.
Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız"
(Enfal, 24)
Âyette "Allah ve Resulü'ne uyun" denildiği halde "çağırdığı zaman" buyrulmuştur.
Yani aslında davetin tek bir kişi tarafından yapıldığı ortaya konmuştur.
O tek kişi de sadece Allah'tır.
İŞTE SİZE EN KESİN KANIT
"Allah kullarını selamet yurduna davet ediyor ve dileyeni doğru yola iletiyor"
(Yunus- 25)
Elçiler sadece daveti dillendirici bir konuma sahip oluyorlar.
Allah tarafından indirilen vahyin en önemli kavramlarından biri olan "itaat" kavramı Kur'an'da hiçbir zaman tek başına Allah lafzının yanında yer almaz.
Mutlaka yanında "Resul"kavramı vardır.
Çünkü Allah'ın insanlarla diyalog kurmasının en iddial yolu budur.
Bundan daha ideal ve olumlu bir yol olsaydı Allah bu yolu kullanırdı.
Resul Allah'ın emirleri ve iradesi dışında hiçbir şey söylemez.
Yani "Nebi" olan şahsiyet hayatı boyunca, gece gündüz, yedi gün, yirmi dört saat her an, hiç bir zaman, ahirette bile (Nisa-69; Tanrim-8) Nübüvvet kimliğini kaybetmez.
Fakat "Resul" Allah'ın kendisine vahiy indirip, o da onu tebliğ edip insanlara duyurduğu andaki resmi konumudur.
Bu yüzden aşağı yukarı Kur'an'da "Resul" için kullanılan kavramların büyük çoğunluğu "Nebi" için kullanılmaz.
MESELA,
"tekzib, (yalanlama) "İsyan, (karşı çıkma) küfür, (gerçeğin üstünü örtme) "tehaddi,
(meydan okuma)
"şikak,(yolları ayırma) "galebe, (zafere ulaşma) "aziz, "emanet" (emin olma) "kerim, hak, helal ve haram kılma, Resül gönderilmeden azap olmama, üsve'i hasene, (güzel örnek), neyi verilirse onu alma, yasakladığı şeylerden uzak kalma, dâvet gibi, birçok kavram sadece Allah, vahiy ve resul için kullanılıyor.
Yani Allah tarafından Resul'e vahiy indiriliyor, Resul indirilen vahyi olduğu gibi, içine hiçbir şey katmadan ve ondan bir şey eksiltmeden insanlara ulaştırıyor.
(Hakka- 44, 45, 46, 47; Yunus-15; İsra-73,74,75)
Kur'an'ın diline ve dinine göre vahiy ile Elçi arasında bir fark yoktur.
Allah'ın elçileri indirilen vahiy kadar değerlidirler.
Resul ile vahiy bir bütünün iki parçası gibidir.
Resül ile vahiy, etle tırnak gibi birbirinin içine karışmıştır.
Bazı özellikleriyle "Beşer Resul'ün" avantajları, bazı özellikleriyle de "Kitap Resul'ün" avantajları ve önemi ön plana çıkar.
MESELA,
Güzel ahlak, olağanüstü edep, canlı iletişim ve anlatımı, sözün gücü, mükemmel örnekliği ve mimik hareketleriyle "Beşer Resul" vahyin önüne geçer.
Fakat her yere ulaşma, ölümsüz olma, kayıt altına alınmama yani ulaşacağı yere ona hiçbir şeyin engel olamama özelliği ile
"Kitap Resul" ön plana çıkar.
Aslında Resülü hidayete ulaştıran vahiy'dir, fakat Resul olmadan vahiy hayat bulamaz.
Yani "kitab Resul" ile "Beşer Resul"ü birbirinden koparmak büyük bir ihanet ve büyük bir küfürdür.
Dolayısıyla Kur'an'dan bağımsız olarak hiç kimse Resullerden konuşamaz, onların hayatlarını anlatamaz. Kur'an haricinde onların sözleri olamaz.
Hayatta olduğu sürece "Beşer Resul" canlı vahiy'dir.
Yani Kur'an odur.
Vefat ettikten sonra "Beşer Resul"ü sadece onun dilinde hayat bulan, ondan tek miras kalan Kur'an temsil eder.
Dolayısıyla indirilen vahyi ve gönderilen Resul'ü birbirinden ayırmak,
Resulü Kur'an'dan koparmak ve başka kaynaklara götürmek,
dine ve vahye yapılacak en büyük alçaklık, en büyük bir zulüm, en büyük kötülük ve en büyük cinayettir.
İşte Şia ve Ehli Sünnet'in âlimleri bu kötülüğü yaparak ortaya Allah'ın indirdiği vahye tamamen aykırı düşen ve tevhid akidesine düşman, uydurma ve son derece tehlikeli bir din meydana getirdiler.
Bu şirk dininin ortaya çıkmasının en önemli nedeni Allah Resulü'nü Kur'an'dan koparmaları olmuştur.
Resül vahiy'den koparılınca her türlü yalan ve alçakça iftiralara karşı serbest hedef haline geldi.
Resul'ün değeri,
Allah tarafından indirilen vahiy'den alınarak Emevi- Abbasi Ehli Sünnet ve Şia'nın kaynaklarındaki yalan ve uydurma rivayetlere indirgenmiş oldu.
Elçin'in fazileti en yüksek mertebeden alınarak ayak takımı cahillerin altına serildi.
Uydurma rivayetler sayesinde ona en büyük hakaretler yapıldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder