ALLAH'IN DİNİ İLE MEZHEPLERİN DİNİ
Rahmân ve Rahim olan Allah, hidayet ve rahmet kaynağı olarak Elçisi Muhammed (a.s)a indirdiği kitapta ne buyurmuşsa, Ehli Sünnet ve Şia alimleri aynı İsrailoğulları gibi tam tersini yaptılar.
MESELA:
Yüce Allah "kendi döneminde yaşayan müminlere Nebi'ye destek olun, yardım edin" (Ahzab-56)
buyurduğu halde, onlar Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkları anlamadıkları için bu âyeti cahilce Muhammed'e salavat çekme olarak çevirip âyeti tahrif ettiler.
Halbuki âyette Muhammed değil, Nübüvvet makam ve mertebesi mevcuttur.
Muhammed ile Nebi aynı şey değillerdir.
Muhammed bir isim ve kimlik yani saf Mekke vatandaşlığını temsil ederken, Nebi bir makam ve mertebeyi yani vahiy alımını temsil ediyor.
Dolayısıyla salât/ salavât Muhammed ile ilgili değil, Nübüvvet ile ilgili bir kurumdur.
MESELA:
Allah'ın kitab-ı Kur'an "Elçi sadece Allah'ın kitabını okur, onu anlatır, yalnız onu tebliğ eder, onu ilan eder, vahiy elçinin dilinde hayat bulur, vahi'den başka bir şey anlatmaz, bundan dolayı Resul'e (Elçiye) itaat Allah'a itaat etmektir" (Nisa-80) buyurduğu halde,
Şia ve Ehli Sünnet âlimleri, Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkları bilmediklerinden dolayı indirilen vahiy yerine Allah Resulün'den asırlar sonra uydurulan beşer mahsulü yalan ve iftiralara iman ettiler.
MESELA:
Tek kaynak olan Kur'an "Tevhid, adalet, merhamet, insan hakları, infak, güzel ahlak, yetimi koruma, kimsesizleri kollamayı yani "salihât" yapmayı esas hedef seçerken, Ehli Sünnet ve Şia'nın muhaddis ve müctehidleri, binlerce rivayet ve ictihadlarla ümmeti fazla ilgilendirmeyen "hasenâtın" teferruatlarında boğarak dini zorlaştırmışlardır.
MESELA:
Dünya ve ahiret kurtuluşumuz için tek hidayet kaynağı olan Kur'an, bir çok âyette "Dünya'yı ahiret için feda edin, dünya karşılığında ahireti tercih edin,
Allah yolunda infak edin, dünyanın geçimliliği azdır" diye teşvik ederken, Şia ve Ehl-i Sünnet'e bağlı cemaat ve tarikatlar Kur'an'a bedel olarak dünya hayatının mal ve mülkünü yani refahını esas hedef almışlardır.
Ehl-i Sünnet ve Şia âlimleri, dinlerini rant yaparak, saf ümmeti aldatmışlardır.
MESELA:
Sömürüye karşı duran Kur'an "en çok fakir, miskin, gariban, yolda kalmış kimsesizlerin kimsesi olduğu halde, yani Kur'an'ın amacı insanı vahiy ile inşa etmeyi tek amaç edindiği halde,
Şia ve Ehli Sünnet âlimleri ve devlet adamları, ihtişamlı mabedler inşa ederek gösteriş yapmayı benimsediler.
Kur'an'ın dininde mâbetlere değil, insan hak ve hürriyetine yatırım yapılır.
MESELA:
Allah'ın apaçık sözü olan Kur'an, yüzlerce âyette sadece "cehennem azabını"anlatıp, yalnız ondan sakındırdığı halde,
Şia ve Ehli Sünnet dininin muhaddis ve müctehidleri, yüzlerce hadis ile kabir azabı diye saçma sapan bir azap uydurdular.
MESELA:
İçinde hiçbir ihtilaf bulunmayan Kuran, "Allah Resulü'nün insanların gözleriyle görebilecekleri bir mücize göstermesinin mümkün olmadığını ortaya koymuş iken, onlar yalan ve uydurma rivayetlerle "Allah Resulü'nün binlerce mucizesinin" olduğunu söylediler.
MESELA:
Yüce Allah dinden dönenin sorumluluğunu âhiretteki hesaba bıraktığı yani insana din seçme hürriyetini verdiği halde, ( Bakara-217)
onlar uydurma dinlerini terkedenleri ölüm ile tehdit etmişlerdir.
MESELA:
Hayat kitabı olan Kur'an "Kadını, erkeğe eşit ve özgür bir birey olarak, sadece Allah'a karşı sorumlu, şerefli bir varlık olarak gördüğü halde, onlar, rivayetlerle kadını, erkeğe karşı sorumlu ve "onu razı etmeli" gibi hadislerle ictima'i ve sosyal bir kaos yaratmışlardır.
Evet, ben iddia ediyorum, Ehli Sünnet ve Şia Kur'an'da manasını değiştirmedikleri ayet bırakmamışlardır.
Aziz ve Hakim olan ALLAH, mübin Kitabında ne buyurmuşsa Ehli Sünnet ve Şia onun tam tersini yaptılar.
MESELA:
Allah'ın muhteşem bir ahlak ve mükemmel bir din olarak gönderdiği Kur'an "Mü'minler ancak kardeştirler" buyurarak, en güzel şekilde kardeşlik ilkelerini ortaya sermiş iken, Şia ve Ehli Sünnet kaynaklarındaki yalan ve uydurma rivayetlerle aralarındaki kin ve nefreti kiyamet gününe kadar sürdürürler.
MESELA:
Allah'ın tek öğütü olan Kur'an,"Allah Resulü'nün arkadaşlarının müsbet ve menfi hareketlerini yüzlerce âyette gözler önüne sererken, "Ehli Sünnet yalan ve iftira rivayetlerle ashab-ın hepsini "gökteki yıldızlar" gibi masum gösterirken, Şia'nın muhaddis ve müctehidleri de Allah Resulü'nün arkadaşlarının dördü beşi dışında kalanların tümünün dinden döndüğünü ve cehennemlik olduklarını iddia etmiştir.
MESELA:
Salat'ı ikame etmeyenlere bir ceza öngörülmezken, Ehl-i Sünnet dininin mezheplerinde ölüm emri verilmiştir.
MESELA:
Esas olan dini Allah'a özel kılmak iken, (Zümer-2,3,11,12,13; Beyyine-5) onlar dini dedikoducu muhaddis ve müctehidlere, evliya ve ilâhlara özel kılmışlardır.
Şiilik ve Sünnilik'te her din ve kültürden bir parça şirk vardır, sadece Allah'ın kitabı olan Kur'an'dan bir şey kabul etmediler.
MESELA:
Şia ve Ehli Sünnet âlimleri, Yüce Allah'ın din ve hüküm olarak "tek kaynak" olan kitabını terkederek, eski İran, Hint, Mısır, Yunan, Türk inançları ile Buhari, Müslim, Ebu Davud,
Nesai, Tirmizi, Malik bin Enes, Muhammed bin İdris, Ahmet bin Hanbel,
imam-ı Muhammed, Ebu Yusuf ve İmam-ı Caferi'in mezhep ve ictihatlarını din olarak benimsemişlerdir.
MESELA:
Kur'an, Nebi (a.s) a "sakın bu Kur'an'dan başka bir şeye tabi olma, seni ondan ayırmasınlar, sonra Allah sana azap eder" (İsra-73,74,75; Kasas-87 ) emriyle uyarırken, Ehli Sünnet ve Şia âlimleri Kur'an'dan başka ne kadar tehlikeli, uydurma, yalan, sapıklık, hurafe bir kaynak varsa satın alıp hidayeti vererek sapıklığı satın aldılar.
Ehli Sünnet ve Şia âlimlerinin din ticareti insanlık tarihinin en berbat, en zararlı, en acı, en sefil ticareti olmuştur.
Çünkü Cenneti verip, cehenneme razı olmuşlardır.
Şia mezhebi absürt hurafelere sahiptir.
Şia'da öyle hurafeler var ki, aklı başında olan biri bunları asla kabul etmez.
Ehli Sünnet, Emevi ve Abbasiler döneminde kurulmaya başlandığından devletlerin resmi mezhebi olmuştur.
Kral ve Padişahlar Ehli Sünnet âlimlerini beslemiş, semirtmiş, âlimler de onların arzularına göre fetva çıkartmışlardır.
Şia, Ehl-i Sünnet'e göre daha sivil, Ehli Sünnet Şia'ya göre daha vahşi ve katliamcıdır.
Şia, eski İran inançlarına dayandığından, saf İslam dinini en çok etkileyen ve iman edenlerin itikadını en çok bozan mezhep olmuştur.
Şia, bir aile'ye üstünlük ve seçilmişlik yüklediğinden dolayı Yahudiliğe, Ehli Sünnet de ibadatlerdeki yoğun teferruat, insan haklarına ve özgürlüğe yol vermemesinden dolayı Katoliğe benzemektedir.
Şia öyle köklü bir inanca sahip ki, düşman olarak algılanmasına rağmen bir çok konuda Ehli Sünnet inancını etkilemiştir.
Sonuç olarak: Her kötülüğü bağışlayan rivayetlerin yoğunluğu nedeniyle Ehl-i Sünnet ve Şia'da güzel ahlak sahibi ve erdemli bir toplum meydana gelemez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder