VAHYE İHANET
Yüce Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Ey iman edenler! Allah'a ve Resül'e (vahiy) ihanet etmeyin; bile bile kendi emanetlerinize nasıl ihanet ediyorsunuz?
(Enfal-27)
"Resul der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'an'ı büsbütün terkettiler"
( Furkan- 30)
Başka bir âyet meali:
"De ki: Bu Kur'an büyük bir haberdir. Ama siz ondan yüz çeviriyorsunuz"
(Sâd- 67, 68)
Şia ve Ehli Sünnet âlimleri Kur'an'ın halktan koparılması, iyice susturulması, tevhid sisteminin bozulması ve ahlakının dejenere edilerek arka planı atılması yani tamamen terk edilmesi için cildini, yazı şekillerini, müzik ve ahengini ön plana çıkardılar.
Ümit ediyoruz ki, bir gün gelecek Kur'an ehli muvahhidler bu tuzağın farkına varacak, Allah'ın kitabını hakkıyla okuyacak ve insanlara mesajını ulaştıracak, ondan ilham alarak, ümmetin arasında inanç ayrılıklarını, düşünce karmaşasını, mezhep belasını,
"Allah'ın himayesine sığınarak" (Âli İmran-3) sorunları çözmeye çalışacaklardır.
İşte o zaman islam yeniden kaynağını Kur'an'dan alarak dirilişe geçip ölümcül hastalığa yakalanmış, mezheplerin şirk tuzağına düşmüş, geri kalmış islam milletini yeniden vahdete kavuşturur.
Yoksa Kur'an olmadan hayat, hareket, bilinç, sorumluluk, doğru yön ve derin düşünce bulmak mümkün değildir.
Şia ve Ehli Sünnet âlimleri Kur'an'a öyle kötülükler yaptılar, öyle ihanetler ettiler ki, düşünme, tevhid, adalet, merhamet, onu anlama, onunla aydınlanma,
(İbrahim- 1)
doğru yönü bulma, onda yeniden
dirilme, hem hasenat, hemde salih amel kitabı olan bu hayat kitabını sadece istihâre yoluyla yararlanılan ve ölülere okunan bir sevap kitabı haline getirdiler.
Artık ümmi insanların Kur'an'a karşı sorumluluğu, sadece ona kuru bir tazimde bulunma, onu anlamadan yüceltme, üzerinde tefekkürle yoğurmadan sadece öpüp koklama,
abdestsiz ellememe, güzel bir kılıfa sarmalama, evin en güzel köşesine yerleştirme, bebeğin beşiğine muhafız yapma ve güzel sesle okumaktan ibaret oldu.
Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinin yanında Kur'an, nazardan korunma,
büyüleri geçersiz kılma ve cinleri uzaklaştırmak için kullanılan tılsımlı bir takım hareket ve ayinler eşliğinde okuma, muska yapıp yeni doğum yapan kadınların,
süt veren ineklerin ve kafadan çatlak adamların yakasına takmak için ahmakça geleneklere alet edildi.
Şia ve Ehli Sünnet âlimlerine göre hiç kimse Kur'an'ı anlamaya çalışmamalıdır.
Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinin tek bir amaçları vardır.
Kur'an'ı açıp okuyan, onu anlamaya çalışan, onun üzerinde düşünen,
ondan ders çıkaran ve ibret alan herkesi çeşitli yaftalamalarla karalamak ve Kur'an ehli muvahhidleri mahkum etmeye çalışmaktan ibarettir.
Tek gaye Kur'an'ın anlaşılmasının zor olduğunu ümmetin ümmilerine kabul ettirmektir.
Şia ve Ehli Sünnet'in âlimlerine göre Kuran, içi muamma dolu, mücmel, şüpheli, çok zor, sırlar dünyasına benzer.
Dolayısıyla insanların onu anlaması mümkün değildir.
Şia ve Ehli Sünnet âlimleri aklı kullanmayı reddettiler.
Halbuki akıl olmadan bir sözü, bir kitabı okumak, anlamak ve onunla amel etmek mümkün olmadığına göre,
ümmi halkı cehenneme gidersiniz diye korkutarak Kur'an'ın manasını okumaktan, anlamaktan ve onunla amel etmekten alıkoydular.
"İnkâr edenler: Bu Kur'an'ı sakın dinlemeyin, okunurken (aleyhinde) propaganda yapın, umulur ki sesini bastırırsınız, dediler"
( Fussilet- 26)
Sonunda Kur'an'ı tamamen kendi rivayet, mezhep ve içtihatlarına göre uyarlayarak manasını tahrif ettiler.
Kur'an'ı baştan sona kadar Allah Resulü'nün etrafındaki birkaç kişiyi övmek, onları yüceltmek veya birkaçını tahkir ve kötülemekten ibaret olan bir tapınak olarak tanıttılar.
Halbuki Kur'an, hayat, kurtuluş, huzur, diriliş, şuur ve yaratıcılık bağışlayan bir kitap olduğunu açıkça ortaya koyuyordu.
"De ki: Onu, Mukaddes ruh, iman edenlere sebat vermek, Müslümanları doğru yola iletmek ve onlara müjde vermek için Rabbin katından hak olarak indirdi"
(Nahl- 102)
Aslında ümmi olan birinin Kur'an'ı okumadan, bilmeden ve anlamadan kabul etmesi mümkündür.
Ancak ilim sahibi birinin onu açıp okumadan, üzerinde düşünmeden ve anlamaya çalışmadan ondan yüz çevirmesi
hakkına sahip değildir.
"Nihayet, (hesap yerine) geldikleri zaman Allah buyurur: Siz benim âyetlerimi, ne olduğunu iyice kavramadan yalanladınız öyle mi? Değilse yaptığınız neydi?
(Neml- 84)
Şia ve Ehli Sünnet âlimleri Kur'an'la konuşmayı, ruhunu, fikrini,
tevhid sistemini, bağlam ve bütünlüğünü bırakıp şekline, sesine, tecvidine kulluk etmeye başladıkları günden itibaren hurafelere tapmaya başladılar ve toplumsal gerilim, fikri donukluk, mezhebi taassup, ilmi, İktisadi ve siyasi yozlaşma ile karşı karşıya kaldılar.
Biz iman toplumunu şirk, sömürü, hurafe, tefrika, bencillik, kör taassup ve cehaletin karanlığından kurtaracak tek şey, Kur'an'ın tek kaynak olarak kabul edilmesi ve yegane kitap olarak merkeze konması olacaktır.
Kur'an, din ve hüküm olarak hem Diyanette, hem Milli Eğitim'de, hem medreselerde hem de bütün kamuoyunda tek eser olarak ortaya konsun.
Diyanet ve okullarda Kur'an dersleri, imamlar arasında Kur'an araştırmaları, ilahiyatçılar arasında
Kur'an meseleleri, daha ilkokullardan başlayan Kur'an eğitim ve öğretimi hayati ve asli bir görev olarak ele alınmalıdır.
Bu bilinç ve hayırlı faaliyet her geçen gün yayılmalıdır.
İşte o zaman Kur'an'ın rehberliğinde ümmet uyanışa, direnişe, sorumluluk bilincine, güç ve birliğe ulaşmış olacaktır.
"Hep birlikte Allah'ın güç ve himayesine sığının, parçalanmayın, Allah'ın size olan nimetini hatırlayın:
Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve onun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz.
Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi o kurtarmıştı.
işte Allah size âyetlerini böyle açıkları ki doğru yolu bulasınız"
(Âli İmran- 103)
Yoksa bu ümmet şirk, tefrika, karanlık, zillet dolu, utanç verici bir hayata mahkum olarak kalacaktır.
Kur'an, bize ahirette kurtuluş yolunun dünyadan geçtiğini, dünyada kurtuluşa ve refaha ermeden ahirette kurtulmanın mümkün olmadığını öğretiyor.
"Kim de benim zikrimden (Kur'an'dan) yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.
O: Rabbim!
Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben, hakikaten görür idim! der.
Allah buyurur ki: İşte böyle, çünkü sana âyetlerimiz geldi, ama sen onları unuttun. Bugün de aynı şekilde unutuluyorsun"
(Tâhâ- 121, 125 ,126)
ÇARE: Kutsallık ve yüceltme raftan indirilip eğitim ve tefekkür, rahmet ve inancın dayanağı olacak.
Kur'an bize, özgürlük, uyanıklık ve izzet sahibi olmanın yolunun ilim ve aklı kullanmaktan geçtiğini öğretti.
Dolayısıyla bu dünyada zelil olarak ölen ahirette zillet içinde dirilir.
Yani müntesiplerini bu dünyada rezil rüsvay eden bir din, ahirette kurtuluşa vesile olamaz.
Şia ve Ehli Sünnet dininin âlimleri şunu iyi anlaması gerekir.
Bir din ve inanç dünya hayatında hayırlı ve bereketli bir işe yaramıyorsa, âhirette hiçbir işe yaramaz.
Allah'a yakın olmanın yolunun alışkanlık haline gelen ibadetlerde değil, tefekkürden geçtiğini Kur'an öğretti.
İbadet eden cahilin değirmene bağlanan eşek gibi olduğunu da Kur'an öğretti.
Kur'an istikâmetinden uzak kalan bu ümmet bir adım ilerlemeden yerinde döner durur.
Kerim ve Aziz Kur'an'ı dinleyelim.
"Kendisine Rabb'inin âyetleri hatırlatılıp da ona sırt çevirenden, kendi elleriyle yaptığını unutandan daha zalim kim vardır!
Biz onların kalplerine Kur'an'ı anlamalarına engel olan bir ağırlık, kulaklarında sağırlık verdik.
Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayete eremeyeceklerdir"
(Kehf-57)
Şia ve Ehli Sünnet âlimleri Kur'an'ı teberrük edilen, ölü kitabı olmaktan çıkarıp hakkıyla okunan ve anlaşılan bir kitap olduğunu anlamak zorundadır.
Kur'an kulak verilmesi gereken bir kitaptır.
Kuru kuruya tapılması gereken bir "fetiş" değildir.
Kur'an eğer anlamsız bir zikir kitabı, ahiret için okunan bir sevap kaynağı ya da ölmüşlerin ruhuna hediye edilmek için okunan, dokunulmaz,
bir "kutsal" değil de bir hayat ve şuur, aydınlanma ve adalet kitabı olarak okunursa insana uyanma ve direniş hissi,
hareket kabiliyeti, izzet, rahmet ve bilinç bahşedecektir.
Böylece iman gücü zulme, zillete ve cehalete karşı bir kudrete, bir baş kaldırışa bir basiret ve isyana dönüşür.
Ama maalesef geçmişte olduğu gibi, Kur'an bugün, cehaletin ve düzenbazların elinde bir rant ve menfaat aracı, uğurlu ve teberrük edilen bir nesne olmuştur.
"Allah, kendilerine kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanları açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz" diyerek söz almıştı. Onlar ise bu emri kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştirdiler. Yaptıkları alışveriş ne kadar kötü oldu"
( Âli İmran- 187)
Tıpkı dün Emevi zulüm ve istibdadının mızraklarının ucunda sömürü ve nifak vesilesi olduğu gibi.
Ben şuna hayret ediyorum!
Şia ve Ehli Sünnet âlimleri Kur'an'a karşı gelmede, ona saldırı yapmada, onunla alay etmede, onu rant yapmada, onun gerçeklerini gizlemede, kulak ardı etmede nasıl topyekun bir icma ve ittifak içine girdiler.
İlk vahiy'den son vahiy olan Kur'an'a kadar elçilerden sonra gelen ilim adamları nasıl bu emrin tam tersini icra ettiler.
Allah "Onu yalanlamayın buyurdu" yalanladılar, onun gerçeklerini gizlemeyin" buyurdu,
gizlemek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar.
"Ona ihanet etmeyin" buyurdu her türlü ihaneti gösterdiler.
Yani anlayacağınız kadim vahyin sahipleri gibi, Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinde Kur'an ilmi ve hikmeti, rahmet ve ahlakı namına hiçbir erdem bulunmamaktadır.
Şia ve Ehli Sünnet dininin âlimleri vahye ihanet edince bütün güzelliklerini ve değerlerini kaybettiler.
Şia Ehli sünnet âlimleri hakkıyla Kur'an'a iman etmedikleriden dolayı Allah Kur'an'ın anlaşılmasını onlara imkansız kılmıştır.
Yani anlayacağınız, Şia ve Ehli Sünnet âlimlerine Kur'an'ın hidayet ve rahmet kapıları sonuna kadar kapanmıştır.
"Allah'ın âyetlerine inanmayanlar yok mu, kuşkusuz
Allah onları doğru yola iletmez ve onlar için elem verici bir azap vardır.
Allah'ın ayetlerine inanmayanlar ancak yalan uydurur. işte onlar yalancıların kendileridir"
( Nahl-104, 105)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder