MUSTAFA ÖZTÜRK'E REDDİYE
"Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın âyetleri hakkında mücadele edenler (onları kabul etmede zorlananlar) gerek Allah yanında, gerekse iman edenler yanında (bu ahlakları) büyük bir nefretle karşılanır. Allah büyüklük taslayan her zorba'nın kalbini işte böyle mühürler"
(Mümin-35)
Kur'an'ın tümünü inkar etmek diye buna derler.
Mustafa Öztürk, Allah'ın kelamı hakkında yapmış olduğu uygunsuz konuşmaya karşılık olarak bir cevap yazma gereği duydum.
Mustafa Öztürk diyor ki:
"Orion takım yıldızına bak andromeda'ya bak, national geographice bak, okyanusun diplerine bak, kutuplara bak, çiçeğe bak, boğazda Arguvan'a bak, bir de Kur'an'da 23 sene Velid ibni Muğire aşağı, As bin Vail yukarı deyip, bütün kadrajını Hicaz, Taif, Medine'ye sıkıştırmış ve insanlığa son söyleyeceği sözün çapı, burdaki üç beş tane lavuk müşrik (olsun)
Ve o muşriğe Kur'an'da öyle küfürler var ki, bir tanesini okuyayım mı size?
"Velé tuti' külle halléfin mehin, hemmezin meşşein binemim, mennein lilhayri mu'tedin esim, utullin bade zelike "ZENİM"
"Ey Resul! Alabildiğine yemin eden, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan laf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, günaha batmış, kaba ve görgüsüz, bütün bunlardan sonra asalak olarak damgalanmış kimselerden hiçbirine, mal ve oğulları vardır diye sakın boyun eğme"
(Kalem-10,11,12,13,14 )
"ZENİM, piç, piç dedim şimdi.
Ama tabi meal'e öyle yazamazsınız, "soysuz" diyeceksiniz.
Aç, adres veriyorum, aç Ferrâ'nın Meânil Kur'an'ını, İbni Küteybe'yi aç, nereyi açarsan aç, nesebi bilinmeyen, onun bunun çocuğuna "zenim" denir Arapça'da.
Bu Allah dili olabilir mi?
İnsani dil olamaz mı? olabilir! Olabilir değil mi?
( Resul'ün) yanmış canı!
Fevarandır! (taşkınlık-isyan) olabilir! Olabilir üstadım, olabilir!"
CEVAP
1-) Kur'an evrensel bir kitaptır.
a=) Çünkü insanların bilemeyeceği bilimsel bilgiler içerir.
"Göğün nasıl bina edilip genişlediğini..." (Zariyât-47)
"Kiyamet gününde göğün nasıl dürülüp büküleceğini..."
(Enbiya-104)
Göklerin hangi maddeden yaratıldığını...( Fussilet- 11; Enbiya- 30)
"Canlıların sudan yaratıldığını..." (Enbiya- 35 ; Nur-45) "Ana rahminde ceninin gelişim süreci..."
( Hac- 5)
Bilim konusunda daha bunlar gibi onlarca âyet vardır.
b =) Resul (a.s) a Allah tarafından vahyedilmeseydi gaybı bilemezdi.
"Ey Resul! İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de kavmin. O halde sabret. Çünkü akıbet sabredip takva sahibi olanlarındır"
(Hud-49)
"Ey Resul! Musa'ya emrimizi vahyettiğimiz sırada, sen batı yönünde bulanmuyordun ve (o hadiseyi) görenlerden de değildin. Bilakis biz nice nesiller var ettik de, onların üzerinden uzun zamanlar geçti. Sen, âyetlerimizi kendilerinden okuyarak öğrenmek üzere Medyen halkı arasında oturmuş da değilsin; aksine onları sana gönderen biziz"
(Kasas-44,45)
Kendisine vahiy ile bildirilmezse deniz görmeyen Nebi (a.s) şöyle karmaşık bir manzara ortaya koyamaz.
"Yahut o kafirlerin duygu, düşünce ve davranışları engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir; öyle bir deniz ki, onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde de bulut... Birbiri üstüne karanlıklar... İnsan, elini çıkarıp uzatsa, neredeyse onu dahi göremez. Bir kimseye Allah nur vermemişse, artık o kimsenin aydınlıktan nasibi yoktur"
(Nur-40)
2-) Kur'an'ın hiç bir âyetinde Ebu Cehil'in, Velid bin Muğire'nin ve As bin Vail'in adı geçmez.
Kur'an isimlerin değil, iman, güzel ahlak, ameli salih ve fiillerin üzerinde durur.
Kur'an'ın amacı, inanç güzel ahlak ve fiillerinde insanın kalitesini yükseltmektir.
Çünkü insanın kalitesi bozulduğunda "takım yıldızı, Andromeda'ya, Samanyolu, okyanusun dipleri, kutuplar, çiçek ve boğazda Arguvan'ı seyretme" olmayacaktır.
Bunların var olması orijinal inanç yani hanıf din ve güzel ahlakla ilgilidir.
Buna açıklık getirmek gerekirse, Aslında Kur'an, bir biyoloji ve astronomi yani bir bilim kitabı değildir.
Kur'an, inanç ve güzel ahlak, öğüt ve merhamet, hidayet ve adalet kitabıdır.
"Kur'an, her şeyin yaratıcısı olan Allah'ın kelamı..." (Tevbe- 6) "Allah'ın sözü..." (Casiye- 6) olduğu için evrensel bir kitaptır.
En azından, Allah, Kur'an ve Resul kavramının geçtiği bütün âyetler evrenseldir.
Nübüvvetle ilgili âyetler tarihsel olsa da bunlardan ibret ve öğüt olarak faydalanmanın hiçbir sakıncası yoktur.
Rahman ve Rahim olan Allah "gökleri ve yeri insanın ihtiyaçlarına göre dizayn etmiştir..."
(Casiye- 13; İbrahim-32)
İnsanın sağlıklı bir inanç ve sağlam bir zihin yapısıyla mutluluk içinde sorunsuz yaşaması için Yüce Allah göklerde ve yerde mükemmel bir sistem var etmiştir.
Çünkü insan, yeryüzünün ve gökyüzünün dengesini bozabilecek bir yetki, büyük bir kabiliyet ve kapasiteye sahiptir.
(Rum-41; Rahman-7,8)
Dolayısıyla doğal dengenin ve yaşam düzeninin rahat işlemesi, insan inanç ve ahlakı ile yakından ilgili bir durumdur.
Yani insanın doyumsuz ve dengesiz hareket etmesi yeryüzünü ve gökyüzünü büyük bir tehlikeye sokacaktır.
İşte bu yüzden Yüce Allah indirdiği son vahiy'de insanın sorumluğunun üzerinde çok geniş durmuş, sorunsuz bir hayat geçirmesi ve güzel ahlaka sahip olması için her türlü şekilde onu uyarmıştır.
İnanç ve güzel ahlakın bütün ilkelerini ona göstermiştir.
3-) Kur'an, Hicaz,Taif ve Medine'nin coğrafyasına sıkıştırılamayacak bir kitaptır.
Çünkü Kur'an'ın hedef kitlesi bütün insanlık alemidir.
"...Seni insanlara Resul (elçi) olarak gönderdik; şahit olarak da Allah yeter"
(Nisa-79)
"De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın Resulü'yüm..."
(Âraf-158)
"Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bilmezler"
(Sebe-28)
Kur'an yüzlerce âyette hem Yahudilere, hem Hristiyanlara, hem müşriklere, hem Müslümanlara, iman edenlere, Firavun'a, İsrailoğullarına, Medineli ensar'a, Mekkeli muhacirlere, fakirlere, devlet adamlarına, din bilginlerine, fakat genelde bütün insanlara hitap eder.
Kur'an, göklerin ve yerin yaratılışını, denizlerin diplerini, karanlık gecelerde ve fırtınada dalgaların aldığı şekilleri, yağmurun bereketini, rüzgarların müjdesini, sarmaş dolaş bahçeleri anlatır.
Kendi ifadesiyle Kur'an mübarek (bereketli) bir kitaptır.
( Enam- 155; Sâd- 29)
Kur'an'ın hiç bir yerinde argo kelime yani küfür etme ile ilgili bir âyet yoktur.
Güzel ve nezih konuşmayı en önemli emirler arasına koyan ve insanlarla konuşurken, "güzel söz söyleyin, güzel konuşun, kötü sözün konuşulmasını Allah sevmez" buyuran Rabbimiz nasıl argo kelime kötü söz ve uygun olmayan bir kelime kullansın?
İşte âyetler.
"Allah kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez; ancak zulme uğrayan başka..."
(Nisa-148)
"Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan insanın apaçık düşmanıdır"
( İsra- 53)
Yüce Allah, özellikle müşriklere kötü söz yani argo kelime ile konuşulmasını yasaklamıştır. "Allah'tan başka (onun yanında, yöresinde) tapanlara ve ilahlarına sövmeyin..."
( En'am- 108)
Bütün bunları söyleyen ve emreden Allah küfür yani argo kelime ve küfürlü söz kullanır mı?
Peki Mustafa Öztürk'ün "küfür" dediği, "zenim" kelimesinin gerçek anlamı nedir?
Zenim = "Bir ümmete, bir kavme, bir topluma kendisini nispet eden, onlarla akraba olduğunu söyleyen, onların sırtından geçinen kişi anlamına gelmektedir"
(Müfredat- Ragıp el İsfahani, sayfa 673, 674)
Yani "zenim" kelimesi, "piç" "soysuz" değil, Allah'ı, dini ve kutsal değerleri istismar ederek halkın kanını emen, kalbi damgalı, kalitesiz, aşağılık ve asalak din adamlarına denir.
Mustafa Öztürk ve din atalarının kafaları soysuzluğa çalıştığı için âyete "soysuz, piç" kelimelerle meal verirler.
Kur'an'da bulunan sert ifade ve lânet içerikli kelimeler insanları Allah ile aldatan, vahyin hidayet yolundan ümmileri engelleyen din adamları için kullanılmıştır.
"...dilini çıkarıp soluyan köpek..."
(Âraf-176)
"Aslandan kaçan yaban eşekler..."
(Muddessir-50,51)
"...Hayvanlardan daha aşağı..."
(Furkan-44)
"Allah'ın lâneti onların üzerindedir..."
(Bakara-159, 174)
Bu gibi kelimeler ümmi halk için asla kullanılmamıştır.
5-) Mustafa Öztürk'e göre Kur'an Allah kelamı değildir.
Yani âyetler Allah'tan bağımsız olarak Muhammed (a.s) kendi sözleridir.
Ona göre Muhammed (a.s) müşriklere çok kızgın olduğundan beşeri öfke ile "fevaran etmiş" ve müşriklere hakaret etmiştir.
Ona göre Kur'an Allah kelamı olsaydı, içinde bu kadar kızgınlık ve sertlik olmaması gerekirdi.
Halbuki Kur'an'ın Allah tarafından geldiğine Nebi (a.s) ın bir kelime dahi ona ilave edemeyeceğine dair yüzlerce ayet vardır.
Önemine binaen birkaç tanesini hatırlayalım.
"O (Kur'an) alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Eğer (Nebi) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı. Elbette onu güçlü bir şekilde yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık"
(Hakka- 43, 44, 45, 46)
"Onlara âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman bize kavuşmayı ummayanlar: Ya bundan başka bir Kur'an getir veya bunu değiştir! dediler. De ki: Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak bir şey değildir. Ben, bana vahyedilenden başkasına uymam. Çünkü Rabbime isyan edersem elbette büyük günün azabından lorkarım"
(Yunus- 15)
"Müşrikler, sana vahyettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmek için seni, neredeyse, sana vahyettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirde seni candan dost kabul edeceklerdi. Eğer seni sebatkar kılmasaydık, gerçekten, neredeyse onlara birazcık meyledecektin. O zaman, hiç şüphesiz sana hayatın ve ölümün sıkıntılarını kat kat tattırırdık; sonra bize karşı kendin için bir yardımcı da bulamazdın"
(İsra-73,74,75)
Kur'an'da var olan ince ayar ve hassas denge, bir ilim (sistem) üzerine nazil olması (Âraf-52) aynı anlama geldiği zannedilen kavramlardaki ince farklılıklar onun beşer tarafından meydana getirilemeyeceğini ortaya koymaktadır.
"Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüphe içerisindeyseniz, haydi onun benzeri bir süre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz. Allah'tan gayri şahitlerinizi de çağırın"
(Bakara-23)
Aşağıdaki âyetler Kur'an'ın resül tarafından iftira edilmediğini, kaynağının Allah olduğunu göstermektedir.
(Yunus-38; Hud-13,35; Secde-3; Şura-24; Ahkaf-8; Tur-30,33)
Resül (a.s) sadece indirilen vahyi tebliğ eder, âyetleri okur, mesajda herhangi bir gizleme yapmadan duyurur.
(Mâide-67)
Resül asla vahiy'de üretim yapamaz.
Kur'an'da bulunan sert ifadeler, Allah elçileri ile evliya ve ilâhlara kulluk eden müşrikler arsında geçen çetin mücadelenin büyüklüğünden kaynaklanmaktadır.
Yani Allah elçileri ve iman eden muvahhidler sabahtan akşama kadar, yıllarca müşriklerin işkence ve eziyetlerine tahammül etmek ve her türlü hakarete sabretmek zorunda idiler.
Sonuç olarak:
Ben hayatımda Mustafa Öztürk kadar çelişki içinde olan birini tanımadım.
Cübbeli Ahmetle kıyaslanamayacak kadar çelişkilidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder