FITRAT DİNİ
(1.YAZI)
"Halis" katışıksız, saf, tertemiz, dışarıdan müdahale edilmemiş, Allah tarafından indirildiği gibi kalan, bozulmamış, içerisine yabancı bir şey katılmamış anlamına gelir.
Kur'an'ın "lebenen hâlisen..." "halis süt..." (Nahl- 66) demesi, içine yabancı bir madde karışmamış, saf, arı duru, tertemiz,
annenin göğsünden yavrunun boğazına akan sağlıklı tertemiz süt anlaşılır.
Dinin Allah'a özel (halis) kılınması ise Allah tarafından indirildiği gibi, orijinal olarak korunması ve yaşanması demektir.
Din'in yüce Allah tarafından indirildiği gibi yaşanması şarttır.
Aksi takdirde bu din "hak din, Allah'a özel kılınmış, hidayet ve sırat-ı müstakim dini değil, şeytanların ve tağutların şirk ve batıl dini" olacaktır.
Dinin Allah'a özgü kılınması yani halis olması için beşeri hüküm ve tasarruflardan arındırılmış olması gerekiyor.
Dolayısıyla sözde âlimlerin, Kur'an âyetlerinin dışında sonradan ilave ettikleri hadisler ve içtihatlar, emir ve yasaklar, helal ve haramlar dini "hâlis" olmaktan çıkarır.
Din Allah tarafından indirilen âyetlerde olduğu gibi saf ve hanif yaşandığı zaman Allah'ın dini islam olur.
(Ey Nebi !) Şüphesiz ki kitab-ı sana hak olarak indirdik. O halde sen de dini Allah'a özel kalarak (İhlas ile) kulluk et. Dikkat et halis din yalnız Allah'ındır..."
(Zümer- 2, 3) uyarısı muvahhidlerin hiçbir zaman zihinlerinden çıkarmamaları gereken bir Kur'an ilkesidir.
"Dini Allah'a özel kılmak" "dinin itikat, inanç ve ibadetlerinde bir değişikliğe gitmemek ona ilave yapmamak ve Allah'tan nasıl geldiyse öylece ona inanmak ve o şekilde uygulamak" demektir.
Şia ve Ehl-i Sünnet'in muhaddis ve müctehidlerinden, mezhep imamlarından, alimlerinden, atalarından gelen din Allah'ın hâlis dini değildir.
Bizim görevimiz din ve hüküm olarak indirilen dine iman etmek, yaşamak, ve diğer insanlara olduğu gibi tebliğ etmek olmalıdır.
İnsanları bireysel ve toplumsal kargaşa ve karanlıklardan kurtaracak olan işte bu Allah'a özel kılınmış din olacaktır.
"Halbuki onlara(bütün elçilere ve milletlere) ancak dini yalnız ona özel kılarak ve hanifler (Saf Müslümanlar)
olarak Allah'a kulluk etmeleri, salat-ı ikame etmeleri, ve zekât'ı vermeleri emrolunmuştu. (İnsanlığı ayağa kaldıracak) sağlam din ancak budur"
( Beyyine- 5)
Dünyanın en yalan ve karanlık rivayetlerini önceleyip, itikadi ve ameli hayatına bunlarla yön verenler "hâlis din" olan İslam'dan değillerdir.
Şirki, küfrü, hurafeyi ve bid'atleri içinde barından din "hâlis" İslam değil, şirk dinidir.
Mezhepçilerin iddia ettiklerinin aksine "ihlas" kelimesi ameli konularla ilgili değil, itikadi konularla ilgili bir kavramdır.
Yani "İhlas" kelimesi Kur'an'da "amellerle" değil, "din" kavramı ile beraber kullanılır.
İhlas, "amelleri Allah için yapmak" anlamında değil,
"dini Allah'a özel kılmak, yani hanif İslam inancına göre yaşamak" anlamına gelmektedir.
"Şüphesiz ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar.
Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın. Ancak tevbe edip hallerini düzeltenler. Allah'a sığınıp, dinlerini yalnız O'na özel kılanlar başkadır..."
(Nisa- 145, 146)
"O daima diridir; O'ndan başka ilah yoktur. O halde dini yalnız ona özel kılarak kulluk edin. Her türlü övgü âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur"
( Mümin- 65)
Zaten din Allah'a özel kılınınca ibadetler de ister istemez O'na özel olacaktır.
Beşerin hükmüyle din Allah'a özel kılınamaz.
İslam dinini diğer dinlerden ayıran en büyük özelliği yüce Allah ile kulları arasında hiçbir aracı kabul etmemesi ve her türlü şirki reddetmesidir.
Adı ne olursa olsun fark etmez.
İnanç ve yaşantı olarak şirk bütün dinleri birbirine eşit kılar.
Dinleri birbirinden ayıran tek şey tevhid akidesi anlamında saf, hanif, sırat-ı müstakim olan islamdır.
Kur'an'ın iman edenlerde ilk aradığı şey tevhid akidesidir.
Yani mü'min sadece Allah'a ve kitabına teslim olacaktır.
Din ve hüküm olarak Kur'an'ı tek kaynak kabul etmeyenler müşrik sayılır.
(Kasas- 87)
Çünkü yüzlerce âyette yüce Allah, elçilerinin sadece indirilen vahyi tebliğ etmekle görevli olduklarını ortaya koyar.
Dinde sadece Allah konuşur ve sadece Allah hüküm koyar.
(Kehf-26; Yusuf- 40; Şura-10)
Din Allah'ındır.
Ancak gönderilen vahiy bir elçin'in dilinde hayat bulur yani Resül olmadan vahiy, din, iman, islam diye bir şey olmaz.
Resul (a.s) vahiy'den değerini alır.
Elçi vahiy sayesinde değerlidir.
Burada Resulü'n konumu, değeri ve misyonu sadece indirilen vahyi tebliğ etmesi, indirilen mesajı en güzel bir şekilde gizlemeden olduğu gibi iletmesi,
yani beyan ve tebliğ etmesidir.
Yoksa vahyin kendisi hem beyandır, (Âli İmran- 138) hem de belâğ"dır (İbrahim-52)
Aslında Kur'an Allah tarafından açıklanmış ve detaylı bir şekilde ortaya konmuştur.
(Nahl- 89; Yusuf- 111; Hud-1)
İslam dinini, tevhid inancını anlamak ve evrensel vahiy ahlakını iyi kavramak için islam'ın karşısında yer alan kavramları ve bu kavramların tanıttıkları şahsiyetleri bilmek ve tanımak zorundayız.
Kur'an sadece kendi doğrularını anlatan bir kitap olmayıp, karşısındaki batılların da neler olduğunu açık olarak ortaya koymuştur.
Esas olan da budur.
Yanlışın ne olduğu bilinmeden doğrunun kıymeti bilinmez.
Kur'an'a rağmen ortaya konan inançların tamamı batıl olup bu dinlere ve mezheplere iman edenler ahirette Allah'ın huzurunda sorumlu olacaklardır.
Aslında şirk ve batıl dinler Allah tarafından indirilen vahiy dininin çarpıtılması ve tahrif edilmesi sonucunda ortaya çıkarlar.
Yani şirk dinler, vahiy dininin dejenere edilmesi sonucunda oluşan dinlerdir.
Bir toplumda ya Allah tarafından indirilen din olan İslam vardır.
Veya insanlar tarafından uydurulan şirk dini vardır.
Bunun ortası olmaz.
Önemli bir husus da şudur.
Şirk dinleri üretenler sanıldığı gibi dinsizler değil, din adamlardır.
Şirk dinler ve mezhepler karakteri bozuk, vahiy cahili, sistem beslemesi, köpek tabiatlı (Âraf-176) kitap yüklü eşekler misali (Cuma-5) menfaatçi, (Âli İmran-187; Tevbe- 34 )İblis ahlaklı tağutların eseridirler.
Küfür: Hakikatin üstünü örtmek, hakkı gizlemek, vahiy nimetine karşı nankörlük etmek anlamlarına gelir.
Kafir: Allah'ın herhangi bir âyetini görmezden gelen, ortaya çıkmasını engelleyen onu yamuk gösteren kimsedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder