NASIL NURCU OLDUM?
(4.YAZI)
Risâle'i Nur'a tapan bir öğretmenin Kur'an ile tanışmadan önceki durumu.
Mehmet Erol hoca anlatmaya devam ediyor.
"Yine1960 ihtilalinde kendi köyümde tatil yapıyorum.
Komşum olan öğretmen Hasan Mumcu geçici olarak belediye reisi oldu.
Hasan Bey'in hanımı bizim hanıma "Risâle'i Nurları evden kaldırın. Bize örfi idare (sıkıyönetim) kumandanından telefon geldi.
Sizin eve baskın yapılacak" diyor. Ben çarşıdan dönünce baktım ki, hiçbir kitabım ortada yok.
Hanım kızacağımı bildiği için hemen cevap verdi.
"Belediye reisine ilçeden telefon gelmiş, bizim eve baskın düzenlenecekmiş.
Onun için Risâle'i Nurları amcamın evine taşıdım" dedi.
"Hanım sen ne diyorsun.
Risâle'i Nur'un tokadını yeriz. Hemen koşup Risâle'i Nurları getirip kütüphaneye yerleştirdim.
Zavallı hanım ikinci gün yine evde olmadığım bir vakitte babamın evine taşıtıyor.
Eve geldiğimde bu defa "Seni görevden uzaklaştırırlarsa perişan oluruz. Hiç çare yok evimiz basılacak" dedi.
Ben hiç vakit geçirmeden babamın evine gidip Risâle'i Nurları getirerek kitaplığa yerleştirdim.
Gerçekten de üçüncü gün örfi idare komutanı olan yüzbaşı, bir başçavuş, üç jandarma ile bizim eve baskın yaptılar.
Hemen çalışma odama girdiler. Risâle'i Nurları görünce beni suçüstü yakalamış oldular.
Hanıma "bunlara bir kahve yap" Kahvelerini içtikten sonra görevlerine başladılar.
Kitaplığımda ne kadar kitap varsa hepsini daktilo ile liste yapıp bir çuvala doldurdular.
İçlerinde Kur'an-ı Kerim'de vardı.
Beni jipe alarak kitaplarımla birlikte ilçe karakolu'na götürdüler.
Savcı gelip ifademi aldı.
Üç jandarma hazırlandı, beni Sivas'a gönderecekler.
İhtilalde binlerce insanı Sivas'ta topladılar.
Yüzbaşı eli arkada bir ileri bir geri gidip geliyor.
Bir ara şöyle dedi:
"Sizin gibi insanları Sivas'a toplayacağız.
Mahkeme etmeden götürüp Akdeniz'de boğacağız"
Bu söz üzerine şehadet parmağımı kaldırarak, "Yüzbaşım bana bak, değil beni Sivas'a göndermen ve denizde boğman, etlerimi paramparça etsen, her parçasını bir tarafa savursan "lâ ilâhe illallah Muhammeden resulullâh" demekten vazgeçmeyeceğim.
Eğer sende cesaret varsa yapacağını burada yapabilirsin" dedim.
Gezerek bir tur daha attı.
Savcıya hitaben "daktilodan o kağıdı çıkararak bana bana ver" dedi.
Kağıdı yırtarak çöp sepetine attı. jandarmalara hitaben jipi hazırlayın emrini verdi.
Bana dönerek "Arkadaş şu kitaplarını al, doğru Polat'a.
Ben bu kazada olduğum müddetçe Doğanşehir köylerini gez ve davanı anlat.
Kaşının üstünde kara var diyeni bana bırak" dedi.
Beni jiple köye gönderdi.
Köylüler benim bir daha köye dönmeyeceğimi, görevden atılacağıma tam olarak inanmışlardı.
Bizim köyün geniş bir meydanı vardı.
Bütün arabalar orada durur.
Bir de ne görsünler.
Erol Hoca askeri jiple kitaplarıyla birlikte tekrar geldi.
Buna bir mana veremediler. Sonradan beni tanıyanlar yüzbaşıdan soruyorlar.
"Erol Hoca'yı niçin Sivas'a göndermediniz?
Yüzbaşı şöyle cevap veriyor. "Davasına öyle inanmış ki, ne yaparsan yap nereye gönderirsen gönder vazgeçmez. Böyle insanlara saygılı olmak gerekir. Bende bir dava adamıyım. Dava adamı, dava dava adamına eziyet etmez"
1960 Ekim ayında il emrine verildim.
Sıtmapınar semtinde Cumhuriyet ilkokulunda göre başladım. Böylelikle köy hayatım bitmiş oluyordu.
Şehirde iman hizmetini daha genç çaptayapacağıma inanıyordum.
İldeki nurcular da benim il merkezine tayin edildiğime çok sevinmişlerdi.
Hiç vakit geçirmeden şehir merkezinde bir ev kiralayarak Risâle'i Nur okumaya başladık.
Elimde siyah çanta her an benimle birlikte gezerdi.
İçinde ya Mektubat ya Lem'alar ya da Sözler bulunuyordu. Her önüme gelene Risâle'i Nur okumalarını söylüyordum.
Nerede bir kalabalık görsem onlara Risâle'i Nurları anlatıyordum.
Öyle faal bir nurcuydum ki herkes bu hareketliliğime hayret ediyordu. Maaşımın çoğuna Risâle'i Nur alıp, bedava dağıtıyordum.
Çocuklarımı sıkıntıya sokuyordum. Merkezine hizmet bakımından çeşitli gruplar var.
Özellikle Nakşi ve Kadiri tarikatı çok yaygındı. O zaman biz nurcular tarikatçılarla iyi anlaşıyorduk. Onlarla itikatları ile bizim itikadımız arasında bir farkı yoktu.
Yalnız üstadlarımız değişikti.
Biz Said Nursi'ye mehdi diye inanıyorduk.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder