NASIL NURCU OLDUM?
(7.YAZI)
Halil İbrahim adlı bir Nurcu, Risâle-i Nur Külliyâtını şöyle tarif ediyor. "Risâle-i Nur, Nur'dan bir İbrişimdir. Kainat ve kainattaki varlıkların tesbihleri onda dizilmiştir.
Risâle-i Nur, alıcı ve vericiyle cihazlanmış bir Kur'an ilaçlarıdır. Onun teli, lambaları, ampulleri ve bataryaları durumunda olan satırları, kelimeleri, harfleri öylesine düzenli ve öylesine mücizelidir ki, yarın her ilim, fen adamları, her meşrep ve meslek sahipleri, gerek gayb âleminden (görünmeyen âlemden), gerek görünen âlemden ve gerek ruhlar âleminden, kainatta cereyan eden olaylardan bilgi ve yetenekleri ölçüsünde haberdar olabilirler.
Çünkü Risâle-i Nur, bir yayılmış biçimidir.
Risâle'i Nur, insanlara bir hidayet hediyeleri, bir saadet vesilesi, bir şefaat aracı ve bir Rahman'ın feyiz kaynağıdır.
Risâle-i Nur, ilk baharın feyzini veren bir ölümsüzlük suyudur.
Rahmet kaynağı, hakikat kalesidir. Ve bir gül bahçesinin gül bahçesidir. Risâle-i Nur, Allah'ın lütfu, imanın üstün derecesi, Kur'an'ın işareti ve ihsanın bereketidir.
Risâle-i Nur, kafire ziyan, inanmayanlara tufan, delalete düşmandır.
Risâle-i Nur, bir gizli hazinedir.
Bir cevahir sandığı ve bir nurlar kaynağıdır.
Risâle'i Nur, Kur'an'ın gerçeği, imanın miracıdır.
Risâle-i Nur, evliyanın baştacı eserlerin sultanı, manaların özü, Allah'ın vergisi ve ihsan edilmiş bir hediyesidir.
Risâle-i Nur, hastalara şifahane, zemzem suyu, sağlara hakikat besini, reyhan kokusu ve misk ile amberdir.
Risâle-i Nur, Hz. Muhammed'in vâdettiği kitaptır.
Hz. Ali'nin te'yid ettiği kitaptır. Abdülkadir Geylani'nin yardımını sağlayan kitaptır.
İmam-ı Rabbani ve İmam-ı Gazali'nin tavsiye ettiği kitaptır.
Hz. Ömer'in haber verdiği kitaptır. Risâle-i Nur, Kur'an güneşinin yedi renginden saçılmış bulunduğundan, bu hakikatte tam tecelli ettiğinden; hem bir şeriat kitabıdır, hem bir dua kitabıdır, hem bir emir çağrı kitabıdır, hem bir zikir kitabıdır, hem bir düşünce kitabıdır, hem bir gizli İlimler kitabıdır, hem bir tasavvuf kitabıdır, hem bir mantık kitabıdır, hem bir kelam (inanç-iman-din) kitabıdır, hem bir ilahiyat kitabıdır, hem bir sanat teşvikçisi kitabıdır, hem bir edebiyat ve sözler kitabıdır, hem bir vahdaniyet kitabıdır, hem de muarızları (muhalif düşmanları) susturma kitabıdır.
Risâle-i Nur'un parçaları, dünyanın manevi semasının güneşleri, ayları ve yıldızlarıdır.
Güneşten, aydan, yıldızlardan bütün kainat nasıl aydınlanıyor ve bütün eşya onlarla nasıl hayat buluyorsa, çağımızdaki bütün insanlık dünyası da Risâle-i Nur'dan hayat bulur. Risâle-i Nur, Kur'an'ın tasarrufunda bulunduğundan ona uzanan ve ileşmek isteyen her el kırılır ve dil kurur"
( Halil İbrahim)
(Risâle-i Nur Külliyâtından Sikke'i Tasdik-i Gaybi Müellifi, Bediüzzaman Said Nursi Tenvir Neş. 1990 İst. s. 293-294)
Yine aynı şekilde Said Nursi, Nur süresi 35. âyetini şu şekilde açıklıyor.
"Nasıl ki elektriğin kıymettar meta-ı (fayda ve menfaati, kıymetli eşyası) ne doğudan, ne de batıdan celbedilmiş (getirmiş) bir mal değildir. Belki katiyetle yukarıda, cevvi havada (gök boşluğunda) rahmet hazinesinden, semavat (gökler) tarafından iniyor.
Her yerin malıdır. Başka yerde aramaya lüzum yoktur" der.
Öyle de manevi bir elektrik olan Risâle-i Nur dahi ne doğunun bilgilerinden, ilimlerinden ve ne de batının felsefe fenlerinden gelmiş bir mal ve onlardan olduğu gibi alınmış bir nur değildir.
Belki semavi olan Kur'an'ın doğu ve batının üstündeki yüksek arşın makam ve derecesinden alınmıştır"
(Risâle'i Nur Külliyâtından Sikke-i Tasdik-i Gaybi Müellifi Bediüüzzaman Said Nursi, Tenvir Neş. 1990, İst. Birinci Şua, s. 78) Risâle'i Nur talebelerinin Hasan Feyzi söz konusu âyeti şöyle açıklıyor.
"Ey Risâle'i Nur! Senin Kur'an-ı Kerim'in nurlarından mucizelerinden geldiğine, Hakk'ın ilhamı, Hakk'ın dili olup, O'nun emri ve O'nun izniyle yazıldığına artık şüphe yok.
Fakat, acaba senin bir mislin daha yazılmış mıdır? Türkçe olarak telif ve tertip ve tanzim olunan müzeyyen ve mükemmel, fasih (açık) ve beliğ nushalarının şimdiye kadar bir eşi ve benzeri görülmüş müdür?
Mensur ve Türki ibareli olduğu halde yine mislin getirilemez.
Senin gibi parlak bir eser, bir daha kimseye nasip olmaz.
Kur'ani Arabi'den Türkçe sözlere akan ve bugün öz Türkçeden fışkıran bir feyiz ve Nurlar kalplerde senin bir numune-i kudret ve nişane rahmet olduğuna hiç bir rayb (şüphe) ve guman (zan-olumsuzluk) bırakmıyor.
Sen ayine-i cila ve ve âlem-i kalbe ve ruh-u revana gıdasın.
Çünkü sendeki mukayese ve muhakemelerin vaka ve temsillerin bir naziri (benzeri) bir daha gösterilemez.
Allah Allah!... Türk milleti seninle ne kadar iftihar etsek azdır. Gözleri nurlandırıp gönülleri sururlandıran bu hüccetler (deliller) ve tabiratın ve kelimat (kelimelerin) ve teşbihatın (benzetmelerin-örneklerin) arş-ı azamdan (Allah'ın indinden) indiği muhakkaktır"
(Risâle-i Nur Külliyâtından Zülfikar Mecmuası Müellifi Said Nursi, Tenvir Neş. 1988. İst. s. 432-433)
Not:
a-) Tenvir Neşriyat, ihanet ederek aslını değiştirmiştir.
"Çünkü sendeki mukayese ve muhakemelerin vaka ve temsillerin bir naziri (benzeri) bir daha gösterilemez" cümlesini eserden çıkarmıştır.
b-) "Arş-ı âzamdan indiği muhakkaktır" cümlesini şu şekilde değiştirilmiştir.
"Arş-ı âzamdan inen Kur'an'ı Hakim'in delil, hüccet ve burhanları olduğu muhakkaktır"
c-) Aslı Arap harfleri ile yazılı Zülfikar Mecmuasında vardır.
d-) Risâle'i Nur hakkında Ankara Üniversitesinde verilen konferans, Ayyıldız Mat. Ank. 1957 s. 37-38-39.
Bu aşırı ve saçma sapan methiyeyi yapan Halil İbrahim adlı bir Nurcu ise de, "Medresetüz-Zehra namına biz de iştirak ediyoruz!" diyen Osman, Rüştü, Rafet, Hüsrev, Said, Hilmi, Mehmet, Nuri adlı önemli Nurcular bu deli saçması methiyeye katılıyorlar.
Yalnız dikkat ederseniz, methiyenin saçmalığı yanında bir de ilginç anlamı vardır: Bu aşırı övmelerle, Risâle-i Nur'a kutsal kitaplar ölçüsünde, mesela Kur'an gibi bir kutsallık verilmek istenir.
İşte temel amaç budur ve iyice eleştirilerek okunduğunda, bu anlam kendiliğinden ortaya çıkar.
Neden derseniz, bu methiyedeki niteliklerin çoğu, Allah elçilerinin, kutsal kitapların söz konusu edildiği yerlerde kullanılabilecek niteliklerdir.
Mesela: "Evliyanın baştacı, eserlerin sultanı, Kur'an'ın saçılmış biçimi" ne demektir.
Bunların üzerinde durup düşünmek gerekir.
Sonra Risâle-i Nur'un, Kur'an'a benzetilişi var övgüde:
"Şeriat ilminden, edebiyat ilmine kadar her çeşit ilmin, Kur'an-ı Kerim'de bulunduğu nasıl söz konusu ediliyorsa, bu övgüde Risâle'i Nur'un da aynı özelliği taşıdığı anlatılmak isteniyor.
Yani demek istiyor ki:
Rsâle-i Nur'da, Kur'an gibi bütün ilimleri içine almıştır"
Said Nursi'nin tahrif ettiği Nur süresi 35.âyetinin meali şöyledir.
"Allah göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nispet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden çıkan yağdan tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmezse dahi ışık verir. Bu, nur üstüne nurdur. Allah dileyen kimseyi nuruna eriştirir. Allah insanlara işte böyle temsiller getirir. Allah herşeyi bilendir"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder