ÖRNEKLERLE NEBİ'NİN TARİHSELLİĞİ, RESUL'ÜN EVRENSELLİĞİ:
Kur'an'da yüzlerce âyette Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farklar ortaya konduğu halde birçok arkadaş Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü bilmeden veya Nebi ile Resul'ün hangi anlama geldiğini idrak etmeden veya gurur ve kibrine yenilerek Nebi ile Resul'ün arasında bir farkın olmadığını, her iki kavramın aynı şeyler olduklarını ve aynı manaya geldiklerini söylemektedir.
Halbuki Nebi ile Resul ayrı kavramlarla geçtiği için aynı manalara gelmeleri mümkün değildir.
Bizde Nebi ile Resul'ün arasında bulunan bazı önemli farklara Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü yani sisteminden yararlanarak ortaya koymaya çalışacağız.
Son zamanlarda Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farklara baktığımızda Nebi'nin tarihselliği, Resul'ün ise evrenselliği temsil ettiğini gördük.
Tabii ki biz "Nebi'nin tarihselliği" derken Kur'an'da anlatılan hayatını ve güzel ahlakını devre dışı bırakıyor değiliz.
Nebi'nin Kur'an'da anlatılan hayat ve hatıralarından ibret ve ders çıkarırız.
Çünkü Kur'an'ı Mübin bir amaca yönelik olarak indirilmiştir ve Kur'an'da amaçsız bir âyet bulunmamaktadır.
Yani Kur'an Musa(a.s)ın çocukluğunu ve kimden süt emip emmediğini anlatıyorsa, dar bir alan ve özel bir hayatı temsil eden son vahyin muhatabının inanç, güzel ahlak, söz ve hareketlerini veya üstün meziyetlerini anlatmasını fuzuli ve abes bir şey olarak göremeyiz.
Nebi (a.s) ın Kur'an'da anlatılan hayat ve hatıralarından ibret ve ders çıkarırız.
Fakat üzerine din ve hüküm inşa edemeyiz.
Dolayısıyla Nebi kavramının kullanıldığı âyetler için her zaman ve zeminde uygulanma alanı bulmak imkansızdır.
Çünkü toplum sürekli olarak gelişmekte ve sorunlar çoğalmaktadır.
Yani toplumun gelişimine paralel olarak kanun ve kaidelerin değişmesi ve güncellenmesi gerekiyor.
Resul sözcüğünün kullanıldığı kavramlara baktığımızda ise, geniş bir hayat, evrensel bir mesaj ve ebedi bir davet görüyoruz.
Yani şunu demek istiyoruz.
Nebi Medine ve çevresi ile hayatı kayıt altına alınmıştır.
Nübüvvet makam ve mertebesi Medine'de son bulmuştur.
(Ahzab-40)
Nebi'nin hayatı dar bir alan ve sınırlı bir coğrafya ile sınırlı kalmıştır.
Fakat "Beşer Resul" bütün ilişkisi vahiy olduğu için kendisinden sonra "Kitap Resul" ile misyonunu devam ettirir.
Yani "Resul" kavramı evrensel bir özellik ve ebedi bir misyonu temsil etmektedir.
Bu Nebi ile Resul'ün arasında bulunan en önemli farklardan biri olarak kabul edilmelidir.
Başta itaat kavramı olmak üzere "isyan, ittiba, küfür, hakem olma, üsve-i hasene (en güzel örnek) mübin (apaçık) kerim, aziz, helal ve haram kılma, tebliğ, nehiy ( yasaklama) âyetleri tilavet etme (vahyi okuma ve duyurma) gönderilmeden azap etmeme, şikak, dâvet, icâbet gibi birçok kavram ölümlü olan Nebi ( a.s) bağlamında değil, ölümsüz olan Resul (a.s) bağlamında kullanılmıştır.
Nebi'nin dar bir alan ve belli bir coğrafya ile sınırlı olduğunu gösteren âyetler.
"Ey iman edenler! Sesinizi Nebi'nin sesinin üzerine yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi ona (Nebi'ye) yüksek sesle bağırmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir"
(Hucurat-2)
Yukarıdaki âyette Nebi'nin sesinden söz edilmektedir.
Pek tabiidir ki, Nebi'nin sesi tarihsel olmaya mahkumdur.
Fakat ona karşı da saygısızlık yapılamaz.
Bu ayetten sonra gelen âyetin meali şöyledir.
"Allah'ın Resulünün huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah'ın kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükafat vardır"
( Hucurat- 3)
Çok ilginç, ikinci âyette "savtin nebiyyi" (Nebi'nin sesi) buyurduğu halde 3.âyette "inde Resulilléhi" (Allah Resulü'nün indinde) buyurmuştur.
Yani Resulü'n tebliği, daveti, vahyi okuması ve duyurması vardır, ama sesi yoktur.
Çünkü onun sesi vahiy'den başka bir şey değildir.
Resulün görevi sadece vahyi tebliğ etmek olduğu için onun sesi değil, okuduğu ve duyurduğu vahiy vardır.
Nübüvvet makam ve mertebesi tarihsel ve özel hayat ile ilgili olduğu için "Nebi'nin sesi" buyrumuştur.
Yani Hucurat süresi 2.âyatte Nebi'nin yanında dünyevi bir şey konuşulduğu esnada arkadaşlarının yüksek sesle konuşup ona saygısızlık yaptıklarını anlıyoruz.
Nebi ile Resul'ün arasında bulunan en önemli farklardan biri de Nebi özel hayatı temsil ettiğinden dolayı söz ve hareketlerinde Allah'a karşı hataları olmuştur.
(Tevbe-113; Tahrim-1; Enfal-67,68)
Fakat görevi sadece vahyi tebliğ etmek (Mâide-99)
olduğu için yani Resül'ün vahyi duyurmada ihanet etmesi mümkün olmadığı, (Hakka-44)
dolayısıyla Resul masum olduğu için ona itaat Allah'a itaat olarak kabul edilmiştir.
(Nisa-80)
Nebi'nin tarihsel olduğuna ikinci bir örnek:
"Ey iman edenler! Siz, bir yemeğe çağrılmadıkça zamanını gözetmeksizin Nebi'nin evlerine girmeyin..."
(Ahzab- 52)
"Nebi'nin evleri" kelimesi "büyüten nebiyyi" aynen Nebi ( a.s) ın kendisi gibi ölümlü ve tarihsel kalmaya mahkumdur.
Şimdi Resul kavramının nasıl bir evrenselliğe ve genel bir davete sahip olduğunu gösteren âyetlere bir göz atalım.
"O gün, zalim kimse pişmanlıktan ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o Resul ile birlikte bir yol tutsaydım"
(Furkan- 27)
Zulüm, küfür, nifak ve şirk kıyamet saatine kadar süreceğine göre, Resul'ün dahi misyonu yani tebliğ ve yol göstericiliği kıyamet gününe kadar sürmesi gerekir.
Yani "beşer" olan "Resul" hayatta olduğu sürece risâlet misyonu ile konuşan Kur'an'dır.
"Beşer Resul" vefat ettikten sonra yine Resul misyonu ile onu bir şeyin temsil etmesi gerekir.
O da Allah'ın kitabından başka bir şey değildir.
Dolayısıyla evrensel mesaj taşıyan bütün kelimeler "Resul" kavramı ile birlikte gelmektedir.
Mesela: "Şu muhakkak ki, Allah kafirleri rahmetinden uzaklaştırmış ve onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır. Onlar orada ebedi olarak kalacaklar, kendilerini koruyacak ne bir dost ne de bir yardımcı bulamayacaklardır"
Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Resul'e itaat etseydik derler"
(Ahzab-64,65,66)
Yukarıdaki âyette kafirler "keşke Allah'a itaat etseydik, Nebi'ye de itaat etseydik değil, Resul'e itaat etseydik" diyecekler, buyuruyor.
Çünkü küfür aynen kitap Resul gibi kıyamet gününe kadar devam edecektir.
Özel hayatı temsil ettiğinden dolayı son Nebi olan Muhammed ( a.s) Medine'de vefat etmiştir.
Fakat Resul, dâvet ve yol göstericiliği yani hidayeti ile kıyamet saatine kadar devam edecektir.
Mesela: "Kim Allah ve Resulü'ne doğru hicret ederek evinden çıkar da kendisine ölüm yetişirse artık onun mükafatın Allah'a kalmıştır. Allah çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir"
( Nisa- 101)
Nebi tarihsel yani ölümlü olduğu için ona hicret edilmez.
Fakat Resul misyonu itibariyle evrensel olduğu için kıyamet gününe kadar "tebliğ" (İbrahim-52) ve beyanı (Âli İmran-138) devam edecektir.
Dolayısıyla kiyamet gününe kadar Resule hicret etmek devam edecektir.
Kitap Resul'e hicret edenler aynı zamanda beşer Resul'e hicret etmiş olurlar.
Vahyin belağ (İbrahim-52) ve beyan (Âli İmran-138) olduğu ile ilgili âyetlerine bakılabilir.
Mesela: "İman etmelerinden sonra, Resul'ün hak olduğuna şahit olmalarından sonra ve kendilerine apaçık deliller gelmesinden sonra hakkın üstünü örten kafir bir kavme Allah (zorla-iradelerine ipotek koyarak) nasıl hidayet nasip eder..."
(Âli İmran- 86)
Aynı şekilde küfür kıyamet gününe kadar sürecekse Resul da kıyamet gününe kadar misyonunu devam ettirmesi gerekiyor.
Çünkü Resul ile muhatap olmadan küfür, dalâlet, nifak ve şirk olmayacağı gibi, hidayet, iman, islam, takva ve ihlas'ın olması mümkün değildir.
Bütün bu dini kavramlar ve fiiller ancak Resul ile karşılaştıktan yani onunla muhatap olup, onu red veya kabul ettikten sonra bir anlam kazanırlar.
Yani "beşer Resul" veya "kitab Resul" olan vahiy'le muhatap olmayan, onu bilmeyen insanlara kafir, münafık, fasık ve müşrik denmeyeceği gibi, mümin, Müslüman, muttaki, muhsin ve muhlis de denemez"
"Rabbin, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir Resulü memleketlerin merkezine göndermedikçe, o memleketleri helak edici değildir. Zaten biz ancak halkı zalim olan memleketleri helak etmişizdir" (Kasas -59)
"...Biz, bir Resul göndermeden kimseye azap edecek değiliz"
(İsra-15)
MESELA: Neden "Resul size neyi verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının..."
(Haşr-7) buyrulduğu halde, "Nebi size neyi verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının" denmemiştir.
Çünkü Nebi tarihsel ve ölümlü, Resul evrensel, davet ve tebliği sonsuz olduğu yani kiyamet gününe kadar süreceği içindir.
Her ne kadar Nebi'nin tarihselliğini kabul etmesek de, onunla ilgili olan âyetler tarihsel kalmaya mahkumdur.
Yani Nebi ve onunla ilgili âyetler zamana mağlup olacaklardır.
Nebi'ye Kur'an'a ittiba etmesi emredilirken, (Ahzab- 1,2)
Resul'e tebliğ etmesi emredilmiştir.
(Maide-67)
Kur'an cahillerinin hem ''Nebi'' hem de ''Resul'' kavramlarının yerine kullandığı Farsça ''Peygamber'' kelimesi, maalesef Kur'an'da kurulu olan mükemmel sistemi yerle bir ediyor.
''Neb'e'' kökünden türetilen ''NEBİ'' haber getiren yani vahiy alan kişiyi ifade eder.
''Kaynağından hedefine doğru uzayıp giden'' anlamına gelen ''Risl'' kökünden türetilen ''Resul' ise, aldığı vahyi hedef kitleye iletme görevinin adıdır.
Kur'an'da genellikle Muhammed (a.s) ın şahsı, hataları, hanımları, kızları ve kendi döneminde olan mü'minlerin hanımları ilgili hitaplarda ''Nebi'' kavramı,
göreviyle ilgili hitaplarda ise ''Resül'' kavramı kullanılır.
"Nebi" makam ve mertebesi yerel yani dar bir coğrafyada (Medine ve çevresi) ve sınırlı bir zamanı anlatırken, "Resül" evrensel misyonu ve kıyamet gününe kadar gelecek bütün insanları içine almaktadır.
Dolayısıyla "Resül" ile ilgili kullanılan tüm ibare ve kavramlar genel ve evrenseldir.
Mesela:
"İtaat, isyan, dâvet, küfür, tekzib (yalanlama), hak, beyan, kitabı ve âyetleri tilâvet (okuma) helal ve haram kılma, tebliğ, aziz, mübin, üsve-i hasene (en güzel örnek) ittiba, kerim, şikak, tezkiye, ta'lim, sıdk (mutlak doğruluk) emanet, ihanet yapılmaması gereken gibi bir çok kavram Allah, vahiy ve Resül bağlamında kullanılmıştır.
İşte bu yüzden Resül ile ilgili geçen kavramların bir çoğu Nebi bağlamında kullanılmamıştır.
İki âyette "iman" (Bakara-177; Mâide-81) savaşla ilgili bir âyette "ittiba" (Enfal-64) bir yerde de "istihza" (alaya alma- alay etme) (Zuhruf-7) Nebi bağlamında kullanılmıştır.
"Nezir" (uyarıcı) ve "beşir" (müjdeleyici) kavramları da bir yerde Nebi bağlamında kullanılmıştır.
Bir çok âyette "Resülüllah, Resülallâh) (Allah'ın Resülü) geçtiği halde, hiçbir âyette "Nebiyallâh" (Allah'ın Nebisi) geçmemektedir.
Yüzlerce âyette "Resulihi- Resulehu" (Elçisi) "Rüsülehu-Rüsülihi" (Elçileri) geçtiği halde, tek bir âyette bile "Nebiyyihi" (Nebisi) geçmemektedir.
Rahman ve Rahim olan Allah, Muhammed (a.s) ile gönderdiği son ilahi mesaj'da "Elçi" anlamına gelen ''Resul'' ve ''Nebi'' diye iki kavram kullanılmıştır.
Bu iki kavramda ve kullanıldıklerı âyetlerde çok ince bir ayar ve hassas bir denge gözetilmiştir.
Bu kelimeler ve kullanıldıklerı âyetler rastgele, tesadüfi, amaçsız ve boşuna değildir.
Farsça "Peygamber" kelimesi kurulu olan bu ince ayar ve hassas düzeni anlamsız kılarak mükemmelliği sabote etmektedir.
Çünkü "Nebi" kavramı kullanılan yerler, nübüvvet dönemiyle sınırlı olan emir ve tavsiyeleri içine almaktadır.
Yani tarihsel olayları anlatır ve Nebi'nin vefatı ile bunların kullanım alanı kalmaz.
İşte bu yüzden "üsve-i hasene" (en güzel örnek) olarak yine Resul gösterilmiştir.
"Resül neyi verdiyse alınır, neyden yasakladıysa bırakılır..."
(Haşr-7)
Çünkü Nebi ölümlü, Resul ise ölümsüz ve evrenseldir.
"Resül" kavramıyla Muhammed (a.s)'in hayatını ve güzel ahlakını anlatan âyetleri kendimize en güzel örnek almak zorundayız.
Nebi kavramı ile Kur'an da anlatılan Muhammed (a.s)'in hayat ve hatıralarından da ibret ve ders çıkarırız.
Fakat üzerine din ve hüküm inşâ edemeyiz.
Dolayısıyla "Nebi" nin anlatıldığı âyetlerin o dönem yaşanan olaylar dışında kendine uygulama alanları bulması imkansızdır.
Çünkü ilerleyen yüzyıllar içerisinde toplumun yapısı, anlayışı, işleyiş biçimleri, kültürel farklılıklar nedeniyle toplumsal sorunlar sürekli olarak değişmekte ve farklı boyutlar kazanmıştır.
Yani toplumun gelişimine paralel olarak uygulanacak kurallar da zaman içinde değişmekte ve o döneme ait olaylar kendi dönemi ile sınırlı kalmaktadır.
Nebi Medine çevresi ile hayatı kayıt altına alınmıştır.
Tevhid'e dâvet ve şirke karşı yoğun bir mücadele ve çatışma ortamında geçtiği için yani özel bir yaşam alanı olmadığı için Mekke'de inen sürelerde "Nebi" kavramı kullanılmaz.
Sadece Âraf süresi 157 ile 158. âyetlerde Resul kavramı ile birlikte "ümmi ve Nebi olan Resul" şeklinde iki yerde geçmektedir.
Aslında "Nebi" kavramının geçtiği iki âyetinde Medine'de indiğine inanıyorum.
Çünkü "Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o ümmi ve Nebi olan Resul'e uyanlar var ya, işte o Resul onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir..."
(Âraf-157) buyrulmuştur.
Mekke'de Yahudi dolayısıyla Tevrat yoktu, Tevrat Medine'de vardı.
"Nebi" kavramı en çok sorunların yaşandığı Ahzab süresinde geçmektedir.
Nübüvvet hayatının yoğun olarak yaşandığı yer Medine'dir ve Nübüvvet makam ve mertebesi Medine'de son bulmuştur.
Mekke islam'a dâvet ve dava merkezi iken, Medine'de ise ictima'i hayat ve sosyal sorunlar daha yoğundur.
Mekke bir dünya iken, Medine sadece bir mahalledir.
Veya Mekke bir şehir iken, Medine bir hanedir.
Kiyamet gününe kadar iman edenlerle müşrikler arasındaki mücadele Medine'nin değil, Mekke'nin şartlarında devam edecektir.
İşte bu yüzden Mekke evrensel bir merkez, Medine yerel ve bölgesel bir yerleşim alanıdır.
"Bu Kur'an Ümmu'l-kura (Mekke) ve çevresindekileri uyarman için sana indirdiğimiz ve kendinden öncekileri doğrulayıcı mübarek bir kitaptır..."
(En'am-92)
"Şehirlerin anası (olan Mekke'de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve asla şüphe olmayan toplanma günü ile onları uyarman için sana böyle Arapça bir Kur'an vahyettik. İnsanların bir bölümü cennette, bir bölümü de çılgın alevli cehennemdedir"
( Şura- 7)
Kiyamet gününe kadar Mekke'nin evrensel mücadelesi devam edecektir.
Mekke'de Ay'a ve Güneş'e tapandan, melekleri Allah'ın kızları olarak görenden, O'na çocuk izafe edene, evliya ve ilâhlar şirkine kadar her türlü şirk unsurları ve çeşitliliği mevcuttu.
Fakat Medine'de sadece Yahudi, Hristiyan ve müminlerin sorunları vardı.
Mekke genel bir dünya, Medine özel bir hayattır.
Nebi'nin hayatı Medine gibi dar bir alanda, belli bir zaman dilimi ile sınırlı olarak sürmüş ve vefat etmiştir.
Eğer Medine'de bir kaç Yahudi kabilesi ve Necran Hristiyanlarının Medine ziyaretleri olmasaydı, Nebi'nin Medine hayatı tamamen yerel ve bölgesel kalacaktı.
Fakat Şia ve Ehl-i Sünnet âlimleri inanç ve eserlerinde Mekke döneminin ruhunu ve orada verilen zorlu mücadeleyi ıskalayarak Medine hayatı ile ilgili uydurmalara takılıp kalmışlardır.
Yani vahyin evrensel boyutunu yani tevhidin önemini ve şirkin ölümcül tehlikesini ihmal ederek, bölgesel yani ibadet yönüne ağırlık vermişlerdir.
Halbuki din Allah'a özel kılınmayanca yani ihlas, yani hanif din, yani vahiy tek kaynak olmayınca ibadetlerin hiç bir önemi olmuyor.
"Nebi ile Resul'ün arasında bulunan en önemli farklardan biri de Nebi özel hayatı temsil ettiğinden dolayı söz ve hareketlerinde Allah'a karşı hatalarının olmasıdır.
''Ey Nebi! Eşlerinin rızasını elde etmek için Allah’ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine haram kılıyorsun? Allah son derece bağışlayıcı sınırsız merhamet sahibidir.''
( Tahrim-1 )
''Ne Nebi'ye ne de iman edenlere, cehennemlik oldukları kendilerine belli olduktan sonra, yakın akrabaları dahi olsalar müşrikler için bağışlanma dilemeleri olacak bir şey değildir"
(Tevbe-113 )
"Yeryüzünde sağlam basıncaya kadar, hiçbir Nebi'ye esirleri alması yakışmaz. Siz geçici dünya servet ve yaşantısını istiyorsunuz, halbuki Allah ahireti istiyor. Allah mutlak güç sahibi ve her hükmünde hikmetli karar verendir.
"Allah’tan tarafından önceden verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldığınız fidyeden ötürü size mutlaka büyük bir azap dokunacaktı"
( Enfal- 67,68 )
Muhammed (a.s) ın "Nübüvvet" makamında aldığı kararlar ve söylediği sözler, "Resul" (Elçi) iken yani doğrudan Allah'ın mesajlarını (âyetleri) aktarırken söyledikleri gibi değildir.
Bunlar özel hayat ile ilgili oldukları için bunlara itaat etme mecburiyeti yoktur.
"Nebi" olarak günlük hayatta söylediği sözler ve fiiller, Resul konumundaki gibi, din adına kesin itaat edilmesi ve uyulması gerekenler emirler değildir.
Hatta Nebi olarak günlük hayatta yaptığı ve aldığı kararların bir kısmının doğru olmadığını Kur'an göstermiştir.
Dolayısıyla Muhammed (a.s), Resul olarak Kur'an’ı tebliğ etmenin dışında kalan ictima'i konularda ve kişisel meselelerde Nebi makamında hataları olmuştur.
Bu yüzden, Kur'an’da var olan emir ve nehiy'ler dışındaki Nebi'nin hayatıyla ilgili anlatımlardan, dine ilave ve evrensel hükümler çıkarmak doğru değildir.
Görüldüğü gibi bizim gibi beşer olan (Kehf-110;Fussilet-6) Nebi, tıpkı bizler gibi dünyevi yaşamında kendi beşeri iradesiyle hareket etmiş, bazı söz ve fillerinde isabetli olmayan kararlar almıştır.
İşte bundan dolayı dünya işlerinde arkadaşlarıyla istişare yapma ile emredilmiştir.
(Âli İmran-159; Şura-38)
Buda gayet doğaldır.
Çünkü Elçilik misyonu ile Allah adına âyetleri tebliğ eden ve asla hata yapmayan Resul (a.s), Nebi kimliğiyle tamamen bizim gibi hata yapabilen bir beşerdir.
Maalesef hadis külliyâtlarından sonra Şia ve Ehl-i Sünnette yaşanılan en önemli tahrifat ve dejenerasyon, Kur'an'da hassas bir denge ve ince bir ayara sahip olan "Resul" ve "Nebi" kavramlarının doğru ve yerinde kullanılmaması, her iki kavramın yerine devşirme ''Peygamber'' kelimesiyle meydana gelmiştir.
Hadisler üzerine bina edilen mezheplerden sonra dine en büyük darbe bu devşirme "Peygamber" ibaresi ile Resule bağlı tüm evrensel mesaj içeren kavramları, ilahi temsil ve özellikleri, bizim gibi beşer olan ve tamamen bu vasıflara göre karar veren ve konuşan, dünyevi hayata dair söz ve fiileri o döneme ait kalmaya mahkum olan Nebi'ye bağlayarak,
''hata yapmayan, hakem olan, helal-haram koyan, kendisine itaat edilmesi gereken bir çok yetkiye sahip, her sözü din olan, sözlerinin yazıldığı hadis kitapları dinin kaynağı haline getirilmiş'' Kur'an haricinde Allah'ın ortağı bir Nebi yaratılmış ve son vahyin içi boşaltılarak diğer şirk dinlerinden hiçbir farkı kalmamıştır.
Sonuç olarak: Nebi'nin tarihselliğini, Resül'Resül'ün evrenselliğini dikkate almazsak, Arap örf ve geleneğini din yapmış oluruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder