NURCULUK
Said Nursi ve şakirtlerinin iman ve fikirleri şöyle şekillenmiştir.
Nurcular Said Nursi ile ilgili diyorlar ki:
"...yirmi senede öğrenilmesi gereken ilim ve fenlerin özünü üç ayda kavrayarak öğrenimini tamamlamış. Hangi ilimden olursa olsun, sorulan her soruya, tereddütsüz ve derhal cevap vermiştir"
(Bediuzzaman Said Nursi, Tarihçe-i Hayat, Sözler Yayınevi, İst. 1991, s. 34)
(Takdim yazısında bu kitabın 1958' de hazırlandığı, Bediuzzaman Said Nursi'nin onu kontrol ettiği ifade edilmektedir.
Buna gerekçe olarak deniliyor ki, rüyasında Allah Resulün'den ilim istemiş, o da ümmetine soru sormamak şartıyla Kur'an ilminin öğretileceğini müjdelemiş, bu sebeple daha çocukken asrın en büyük âlimi olarak tanınmış ve kimseye soru sormamış, ama sorulan bütün sorulara mutlaka cevap vermiştir"
(Bediuzzaman Said Nursi, Haşiye, Tarihçe-i Hayat, s. 33)
Aslında "bir kimsenin Allah'ın elçisi tarafından bilgi sahibi kılınması inancı" Şiilere ait bir inançtır.
Şii uleması bunu Ali'nin (r.a) soyundan gelen imamlar için söylerler.
Onlara göre
"...imamlardan herbiri hiçbir öğretmene gitmemiş, bir eğitimden bir şey öğrenmemiştir.
Hiçbiri bir hocadan ders almamış, hiçbiri bir mektebe, bir medreseye gitmemiştir.
Böyle olduğu halde kendilerine bir şey sorulunca derhal en doğru cevabı verirler.
Dillerine bilmiyorum sözü gelmediği gibi cevap vermek için düşünmeleri yahut cevabı bir müddet geciktirmeleri de vaki değildir..."
(Muhammed Rıza'l-Muzaffer, Akâid'ül-İmamiyye, Şia inançları (Türkçeye çeviren Abdulbaki Gölpınarlı) İstanbul 1978, s. 52-53)
Şiilere göre, "imamın ilahi hükümlere, ilahi maarife, bütün bilgilere sahip olması, Resul yahut kendisinden önceki imamın vasıtasıyladır"
Halbuki Allah Resulü'nün böyle bir yetki ve görevi yoktur.
Resulün görevi sadece indirilen vahyi insanlara duyurmak yani tebliğ etmektir.
Said Nursi diyor ki:
"Kur'an'ın gizli gerçekleri Risâle-i Nur ile birlikte bize iniyor!"
Bu sözün açık anlamı; Allah Resulü'ne Kur'an'ın vahiy suretiyle inmesi gibi, her asırda o Kur'an'ın arştaki yerinden ve manevi mü'cizesi'nden feyz ve ilham yoluyla onun gizli gerçekleri ve gerçeklerinin kesin delilleri iniyor"
Yani Risâle-i Nur, Kur'an'ın indiği yerden vahiy suretiyle inmesi gibi inerek onun gizli kalmış gerçeklerini ve o gerçeklerin kesin delillerini getiriyor"
Said Nursi bu sözü ile kendini Nebi seviyesine çıkarıyor.
Yani Nebi olduğunu söylemese de yukarıdaki sözlerin o manaya geldiği açıktır.
Ayrıca Kur'an'da açıklanmamış gerçeklerin kendine indirildiği iddiası, kendi kitabının Allah'ın kitabından daha önemli olduğu iddiasından başka bir anlam taşımaz.
Farkında olmasalar da nurcular Said Nursi'yi son Nebi, Risâle-i Nur'u da Allah'ın son kitabı saymış oluyorlar.
Said Nursi diyor ki:
Risâle-i Nur denilen otuz üç adet Söz, otuz üç adet Mektup, otuz bir adet Lem'alar, bu zamanda, Kur'an'daki âyetlerin âyetlerdir.
Yani onun gerçeklerinin göstergeleridir.
Onun hak ve hakikat olduğunun kesin delilleridir.
Kur'an âyetlerinde yer alan inançla ilgili gerçeklerin gayet kuvvetli belgeleridir"
Yani Said Nursi'ye göre Kur'an delil olmaktan çıkmış, delile muhtaç hale gelmiş ve Risâle-i Nur'un âyetleri, Kur'an âyetlerinin delili olmuştur.
Böyle bir kitabın hatasız olması gerekir.
Said Nursi bu iddiayı da yapmaktan kaçınmıyor.
Diyor ki:
"Sözler" şüphesiz Kur'an'ın nurlu parıltılarıdır. Açıklanmaya muhtaç yerleri eksik olmamakla birlikte tümüyle kusursuz ve eksiksizdir" Nurcuların Kur'an okumayıp gece gündüz sadece Risâle-i Nur Külliyâtını okumalarının gerçek sebebi işte bu batıl ve şirk dolu imandan kaynaklanmaktadır.
Said Nursi, insanları kendi kitaplarına çekmek için hiçbir şeyi eksik bırakmamış.
Aynen şöyle diyor.
"Risâle-i Nur, bu asırda, bu tarihte bir "urvetül- vuska"dır.
Yani çok sağlam, kopmaz bir zincir ve "hablullah" yani Allah'ın ipidir.
Ona elini atan, yapışan kurtulur"
Halbuki "Urvetül-vüska" (sağlam bağ) (Bakara- 256) ve "hablullah" (Allah'ın himayesi- Allah'ın koruması ) (Âli İmran-103) Kur'an'a ait özelliklerdir.
Said Nursi, Risale Nur'un, Kur'an'ın alındığı yerden alındığını iddia ediyor.
Diyor ki:
"Risâle-i Nurlar, ne doğunun kültüründen ve ilimlerinden, ne de batının felsefe ve bilimlerinden alınmış ve iktibas edilmiş bir nurdur. O, gökten inmiş Kur'an'ın, doğunun ve batının da üstünde olan Arştaki yerinden iktibas edilmiştir" Risâlelerden "Âyetü'l Kübra"yı örnek verip oradaki iddialara bir göz atalım.
1-) Said Nursi'ye yazdırıldığı iddiası: "Bu Risâlenin mukaddimesinin bu derece uzun olması istemeden olmuştur. Demek ihtiyaç var ki, öyle yazdırıldı"
2-) Adını İmam Ali'nin verdiği iddiası:
"Bu Risâlenin öyle bir ehemmiyeti var ki; İmam Ali (radıyallahu an) gaipten gösterdiği kerametlerde (kerameti gaybiyesinde) bu risâleye "Âyet-i Kübra" ve "Asâ-yı Musa" adlarını vermiştir"
3-) İmam Ali'nin şefaat dilediği iddası:
"İmam Ali (r.a), Nur'un eczalarından haber verdiği sırada "Âyet-ül Kübra" hakkı için beni ani ölümden koru" deyip o Âyet-ül Kübra'yı şefaatçi yaparak..."
4-) Risâle'nin lâ ilahe illallah sözünün olağanüstü delili olduğu iddiası:
"Lâ ilâhe illallâh'ın hücceti ise metbu' Âyet-ül Kübra Risalesidir. O emsalsiz hüccetin hârikalığı içindir ki; İmam-ı Ali (radıyallahu anh), onu şefaatçi yapmıştır"
5-) Risâle'nin kurtarıcılık yaptığı iddiası:
"...o risâlenin hem Ankara hem Denizli mahkemelerinde galebesi ile ve perde altında tesirli intişarı ile talebelerine beraat kazandırmağa sebep olduğu gibi..."
6-) Bir mağazayı yangından koruduğu iddiası:
"... hükümet dairelerinden birisi... gecenin en soğuk bir vaktinde üç saat cehennem gibi yandığı halde; tam bitişiğinde, Risâle'i Nur'un bir talebesi yanıma geldi, dedi:
"Biz yanıyoruz, mahvolduk"
Ben de iki gün evvel mağazalarında bulunan Ayet-ül Kübra'nın bir kısım basılı nüshalarını yanıma getirmesini söylemiştim, fakat getirmemişti.
Demek o ateşi söndürmek için orada kalmıştı.
Ben de Risle-i Nur'u Ayet-ül Kübra'yı şefaatçi yapıp: "Ya Rabbi kurtar" dedim.
Üç saat o dehşetli yangın, bütün o büyük daireyi mahvetti.
Altında ve bitişiğindeki dükkanları bütün yaktı, yıktırdı.
Risâle-i Nur'un ve Âyet-ül Kübra'nın korumasında olan mağazaya kat'iyyen ilişmedi ve altındaki şakirdin dükkanı da sağlam kaldı"
Nurcular, Said Nursi'ye olağanüstü değer verdikleri için söylediği hiçbir şeye karşı gelmiyorlar.
Nurcuların kim oldukları ile ilgili Arif Kılıç hocamın enfes değerlendirmesini dikkatinize sunuyorum.
NURCULAR KİMDİR?
20. Asırda ortaya çıkan, Kur'an-ı Kerim'i okumayıp,
kendi liderlerine vahyedileni okumayı ibadet sayan ve
Avesta'da geçen Zerdüşti bilgileri
islam ismini kullanarak topluma şırınga etmeye çalışan,
ezik ve sinsi cemaat!
Liderlerine "Bediüzzaman"
dualarına "Cevşen"
kurtarıcılarına "Mehdi"
otlattıkları davarlara "Nurcu" adını veren,
batını ve ilkel bir akım!
Bu akımın, İslam'la tek bağı mürit edindiği insanların müslüman çocuğu olmasıdır..
Bunlar, devşirdikleri çocukları ailelerinden ve köklerinden koparmayı ilke edinmişlerdir..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder