FITRAT DİNİ
(2.YAZI)
Allah'ın âyetlerinin insanlara şu veya bu şekilde ulaşmasını engelleyen, konuşulmasını istemeyen, gündeme gelmesini hazmedemeyen kişiler kafir olurlar.
Dolayısıyla "küfür" inkar etmek değil, Allah'ın âyetlerinin başkalarının görüş ve içtihatlarıyla örtülmesi, hakkın batıl ile karıştırılması, dinin olduğu gibi tebliğ edilmemesi, dinin Allah'a özel kılınmaması anlamına geliyor.
"Kafir" muhaddis ve müctehidlerin söz ve içtihatlarını Allah'ın ayetleri üzerine örten, onların görülmesini engelleyen, vahyi ketmeden kimsedir.
Yani "Küfür"İslam'ın batıl İnançla örtülmesi hadisesidir.
Kafirleri Allah'a iman etmeyen kimseler olarak görmek doğru değildir.
İnsanlık tarihinde bütün kafirlerin Allah'a imanları mevcuttur.
"Şirk" kelime olarak "şe-ri-ke" "ortaklık" fiil kökünden türemiştir.
"Şirk" kelimesi ortak" olma anlamına gelmektedir.
Kur'an İslam'ında şirk, Allah'a isim, sıfat ve fiillerinde ona denk olma, onun altında, yöresinde, berisinde bir takım evliya ve İlâhlar, yardımcılar olduğuna iman etmek anlamına geliyor.
Sadece Allah'ın yapabileceği fiilleri başkalarının da gerçekleştirebileceğine inanmak Kur'an'a göre şirk oluyor.
Dolayısıyla Allah ile insan arasında şefaatçi ve ona yaklaştırıcılara güvenmek ve onlara bağlanmak da şirkin mesafe katetmiş boyutu olmaktadır.
İSLAM DİNİ FITRAT DİNİDİR.
"Fıtrat" kelimesi "yarmak, ikiye ayırmak, yaratmak, bir şeyin yaratılıştan kendisinde olan özellik, yaratılış, bir şeyin içindekini ortaya koymak için yarmak anlamına gelir.
Fıtrat, varlıkların temel yapısını ve onları oluşturan yaratılış, değişim ve gelişim ilke ve sünnetullahı ifade eder.
Fıtrat islam'dır, Yüce Allah'ın isimlerinden biri de "Fâtır'dır"
Fâtır, yerleri ve gökleri var eden, yarattığı ve her şeyi en mükemmel bir şekilde yaratılışını veren Allah demektir.
" Firavun, sizin Rabbiniz de kimmiş, ey Musa? dedi. Musa: Bizim Rabbimiz her şeye yaratılışını veren sonra da hidayetini (vahiy'le yolunu) gösterendir, dedi"
(Tâhâ- 49, 50)
DİN İNSAN FITRATINA UYGUN OLMALIDIR
İnsan fıtratının ve tabiatının en öncelikli isteği evrensel ahlak olan tevhid ilkesidir.
Allah'a şirk koşmayı, âciz varlıkları ilahlaştırmayı engel olmayan bir din anlayışı sadece kölelik,
taklit, cehalet, kaos, bağnazlık, düşman istilaları, fakirlik ve ihtilaf getirir.
Bu noktada vahyin ortaya koymuş olduğu saf ve hanif olan İslam dininden başka ideal bir din yoktur.
Dünya hayatında ve ahirette Allah bu dinden başka bir dini kabul etmeyecektir.
(Âli İmran- 85)
Dolayısıyla Allah tarafından vahiy ile indirilen islam dini, insanın inanç, ibadet, fıtrat, tabiat, güzel ahlak ruh ve beden bütünlüğüne en uygun dindir.
Allah'ın yaratmasında yani fıtratta bir değişiklik olmadığı gibi, tevhid akidesi olan islam'da da ilk Nebi'den son Nebi'ye kadar hiçbir değişiklik olmamıştır.
(Şura- 13)
Yani saf ve hanif din olan islam dini ile insanın ahlak ve tabiatı birbirine uyumlu bir şekilde dizayn edilmiştir.
Fıtrat dininde insanın tabiatı ve ahlakı ile çelişen ve çatışma içinde bulunan hiçbir şey yoktur.
Vahyin yasakları ve emirleri insanın yaratılışına ve doğal yapısına göre ayarlanmıştır.
(Nisa--26, 27, 28 )
Güneşten gezegenlere, yıldızlardan galaksilere, yağmurun iniş hızından, anne sütünün içinde bulunan proteinlere ve güneş ışınlarına kadar her maddenin insan ihtiyacına göre ayarlandığı görülür.
(Casiye-13)
Yüce Allah fıtrat dini olan islam ile insan ve kâinat arasında merhamete dayalı bir denge kurmuştur.
Yani doğada olan bütün maddeler ister istemez Allah'ın emrine boyun eğerek ona teslim olmuşlardır.
(Fussilet--10, 11)
Nasıl ki güneşten suya, topraktan meyve ve sebzelere kadar her şey insanda bulunan ve onun yapı taşlarını oluşturan hücrelerin ihtiyaçlarına göre dengelenmiş ise,
indirilen vahiy dininin Allah'ın yarattığı kainat ve insanın ihtiyaçları ile çelişki içinde olması imkânsızdır.
Dolayısıyla Allah tarafından indirilen saf- hanif islam dini, insanı doğal denge ve diğer canlılara karşı bir çatışma içine sürükleyemez.
Zulmü ve fesadı sevmeyen, merhamet etmeyi kendisine gerekli kılan,
(En'am- 12)
Yüce Allah, fesat ve zulüm, kargaşa ve ihtilaf, cehalet ve çelişki yatacak bir din göndermekten münezzehtir.
insanın fıtri yapısı ve doğal düzen ile uyumsuzluk halinde olan hiçbir inanç Allah'tan gelmiş olamaz.
Ve böyle bir dini islam ile ilişkilendirmeye çalışmak Allah'a karşı yapılmış affedilmesi imkansız bir günah ve büyük bir iftiradır.
Bundan dolayı Allah'tan olmayan dinden son derece kaçınmak gerekir.
İşte bu yüzden Yüce Allah söyle buyurur.
"Sakın hakkı batıl ile karıştırmayın, bile bile hakkı gizlemeyin"
( Bakara-42)
Fıtrat üzere olmak, Allah'ın ilk yarattığı şekliyle saf, hanif, İslam yani tabii inanç üzerinde olmak demektir.
"(Ey Resul!) Sen yüzünü hanif olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir.
Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler.
Hepiniz O'na yönelerek Allah'a karşı gelmekten sakının, salat-ı ikame edin, müşriklerden olmayın.
Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın. Bunlardan) her fırka kendilerinde olan inanç ile böbürlenip sevinmektedir"
( Rum-30, 31, 32)
Dolayısıyla fıtrat, Allah'ın indirdiği dini korumak ve ondan sapma yapmadan hidayet ve sırat-ı müstakim üzerinde olmaktır.
İnsanın ilk yaratıldığı zaman beşeri yönü ağırlıkta olan bir varlıktır.
İnsanın beşeri yönü Allah ile, insani yönü ise kendisi ile alakalıdır.
Yani insan ilk yaratıldığı zaman masum, günahsız bir hayvan veya aklını tam olarak kullanmaktan âciz başkasına muhtaç bir bebek gibidir.
İnsan, doğuştan zalim, müşrik, münafık olarak yaratılmaz.
Ancak içinde yaşadığı inanç ve geleneksel çevrenin etkisi altında kalarak maddi ve manevi bozulma ile başbaşa kalır.
İnsanın ilk yaratılışı, tefekkür ve sorgulama, icat ve yetenek yoksunu, hayvani özellikleri yoğun olan beşeri bir hayata sahiptir.
Beşerin insani yönü ise, akıl ile donatılmış, tefekkür ve sorgulama yapabilen, icat ve yeteneği olan, fiillerinden sorumlu, haksızlık ve zulüm ortaya koyan bir yaratılışa sahiptir.
İnsan, aynı zamanda her türlü adalet ve fazileti gösteren,
dünyayı imara gücü yeten, doğal dengeyi de tahrip etme gücüne sahip
geniş potansiyeli olan ve Allah'a karşı sorumlu bir varlıktır.
Kur'an, hiçbir ayetinde beşer ile sorumluluğu bir arada anmaz.
Günah ve sorumluluk, icat ve akıl, fazilet ve yetenek ortaya koyma Kur'an'da insan ile beraber anılır.
İnsanı insan yapan fıtri özellikler yoğun bir şekilde yıpranmış olsa da, tamamen yok olmazlar.
İçinde her zaman yanlışlık ve doğruluk dediğimiz beşeri fıtrat tohumu mevcut olarak kalır.
İşte vahiy ile uyarı ve ikaz yapan Allah elçileri yanlışlık tohumunu kurutmak ve fıtrat tohumuna su vermek ve canlandırmak için gönderilmişlerdir.
En doğrusunu Allah bilir.
"Kur'an'ın "beni insan" değil de, "beni âdem" diyerek hitap etmesi,
"beni âdem" ilk yaratıldığı zaman masumdur da onun için.
Âdem oğlunun bedensel ve ruhsal huzura kavuşmasının tek şartı aklını kullanması ve yüce Allah'ın indirdiği vahiy hidayetine kulak vermesidir.
İnsan ile vahyin buluşması, yağmur ile toprağın buluşması gibidir.
Nasıl ki yağmurdaki kimyasal özellikler tabiatın özelliklerine göre ayarlanmış ise, beşerin de tabiatı vahyin özelliklerine göre formatlanmış bir özelliğe sahiptir.
Dolayısıyla din ve hüküm olarak son inen vahiy'den başka bütün kaynaklar insan tabiatının kurumasına ve çürümesine sebep olacaktır.
"Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi davet ettiği zaman, Allah'a ve Resul'ünün davetine icabet edin...."
(Enfal-24)
"Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir aydınlık (İslam-Tevhid) verdiğimiz kimse karanlıklar (şirk) içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durumdaki kimse gibi olur mu?
İşte kafirlere yaptıkları böyle süslü gösterilmiştir"
(En'am- 122)
Su toprağın içine işlediğinde tohum ile buluşur ve hayat meydana gelir.
İnsan vahiy ile buluştuğunda mayasında olan fıtri özellikler tıpkı tohumun toprak üzerinde ortaya çıktığı gibi görünmeye başlar.
İnsan= toprak, su, hava, güneş, fıtrat da tohum gibidir.
Eğer su tohuma ulaşırsa bereketli bir hayat meydana gelecektir.
Din ve hüküm olarak vahiy tek kaynak olmadan evrensel ahlak ve temiz fıtrat yeterli olmayacaktır.
Çünkü insanın hidayetine vesile olacak ve cennete ulaşmasına tek imam vahiy gösterilmiştir.
"De ki: Ey insanlar! Size Rabbinizden hak (Kur'an) gelmiştir.
Artık kim doğru yola gelirse, ancak kendisi için gelecektir. Kim de saparsa, o da ancak kendi aleyhine sapacaktır.
Ben sizin üzerinize vekil değilim. (Sadece vahyi tebliğ etmekle görevliyim)
(Yunus-108)
"De ki: Bana Müslümanlardan olmam ve Kur'an okumam emredildi. Artık kim doğru yola gelirse, ancak kendisi için gelecektir, kim de saparsa ona de ki: Ben (vahiy ile )uyarıcılardanım"
(Neml- 92)
"De ki: Eğer (hakta)n saparsam, kendi aleyhime sapmış olurum. Eğer doğru yolu bulursam, bu da Rabbimin bana vahyettiği Kur'an sayesindedir. Şüphesiz O, işitendir, yakın olandır"
(Sebe-50)
Kur'an'a göre vahiy'den ve tevhid akidesinden uzak kalan insanların ruh ve vicdanları ölüme ve çürümeye mahkum olur.
Dolayısıyla çorak bir arazinin yeşermesi için su ne kadar gerekliyse, insanın gerçek anlamda hayat bulması ve fıtratına uygun yaşaması için vahiy o kadar gereklidir.
Yüce Allah canlı cansız herşeye hidayetini vermiştir.
Bütün canlılar Allah'ın yarattığı fıtrata uygun olarak yaşamlarını sürdürür.
Sonuç olarak Allah tarafından indirilen vahiy dışında insanların hidayetine vesile olacak hiçbir kaynak yoktur.
"Dedik ki: Hepiniz has bahçeden inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de HER KİM HİDAYETİME TÂBİ OLURSA ONLAR İÇİN herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmeyeceklerdir"
( Bakara- 38)
"(Allah) Dedi ki: Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan (has bahçeden) inin! ARTIK BENDEN SİZE HİDAYET GELDİĞİNDE KİM BENİM HİDAYETİME UYARSA O SAPMAZ ve BEDBAHT OLMAZ"
(Tâhâ-123)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder