11 Aralık 2020 Cuma

 PARALEL DİN 

(37. YAZI) 

Kuran'ın aklında ve ilminde birer paralel din olan Yahudi ve Hıristiyan  din adamlarının kendilerini kutsal ve mukaddes bir konuma getirme inancına benzer hatta

daha ileri bir seviyede kendini müslüman görenler arasında da bu hastalığın alabildiğine yayıldığını görüyoruz. 

Yani Allah'ın kitabını devre dışı bırakarak yalan ve hurafe rivayetler peşinde koşan ve Kur'an'a aykırı bir din tesis eden paralel ilim adamlarını eleştirmek neredeyse Allah Resulü'nü eleştirmek kadar önemli ve büyük bir günah olarak görülüyor. 

Kendi içlerinde bile onlarca gruba bölünerek, Şiilik, Sünnilik,

mutasavvıf, Nurcu, Süleymancı , falan cemaatın mensubu olmakla kurtuluşa edeceklerini ve Allah'ın sevgili kullarının kendileri olduklarını iddia etmişlerdir.

Yani Yahudi ve Hıristiyanların düştükleri tuzağa son vahyin  ümmeti de düşmüştür.

Halbuki bu anlayışı  reddeden onlarca âyet mevcuttur.

"Yahudiler ve Hristiyanlar "Biz Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz" dediler. De ki: Öyleyse  günahlarınızdan dolayı size niçin azap ediyor?..."

(Maide- 18)

"(Yahudi ve Hristiyanlar Muvahhidlere) Yahudi ya da Hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız, dediler.

De ki: Hayır! Biz, hanif(şirkten arınmış)  olan İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi"

(Bakara- 135)

"Yoksa siz, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve esbatın Yahudi ve Hristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz?

 De ki: Siz mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah mı?..."

(Bakara-140)

Ehli Sünnet ve Şia'nın din adamlarına sadece bir soru soruyoruz.

"Sizin dininiz (Sünnilik- Şiilik) doğru bir yol ve din olsaydı? Allah'ın indinde makbul kullar olsaydınız?

Önderlik yaptığınız bu ümmeti yüce Allah niye  perişan ediyor ?

En rezil kavimlere niye  ezdiriyor ?

 Küfrettiğiniz ve cehenneme postaladığınız milletlere neden    mahkum ve muhtaç ediyor ?

Kur'an ehli muvahhidlere duyduğunuz nefretin  binde birini sizi dilenci ve sefil duruma sokan  dininize karşı gösterseniz daha  doğru olmaz mı?

Allah'ın indirdiği kitaba baktığımızda dinde bölünme ve parçalanmanın kesin olarak yasaklandığını görüyoruz.

Mesela,

"Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur.

Onların işi Ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını haber verecektir"

(En'am-159)

MESELA,

"Resulüm! ) Sen yüzünü hanif olarak dine (tevhide), Allah'ın insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir.

Allah'ın yaratışında (ilk Nebi'den son Nebi'ye kadar tevhid akidesinde) değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler"

(Rum- 30)

"Hepiniz O'na (Kur'an'a)  yönelerek O'na (Allah'a) karşı gelmekten(Şirkten) sakının ,salatı ikame edin, müşriklerden olmayın"

(Rum-31)

"Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan olmayın.

Bunlardan her fırka, kendilerinde olan (din, anlayış, mezhep) ile kibirlenip sevinmektedir"

(Rum- 32)

Hatta Kur'an,  iman etmiş muvahhidler için "İslam ve Müslüman" kavramları dışında bir kavramın kullanılmasını da açık olarak reddetmiştir.

"...O, gerek daha önce ( gelmiş kitaplarda), gerekse bunda ( Kur'an'da) size " Müslümanlar" adını vermişti.

 Öyle ise salatı ikame edin, zekatı verin ve Allah'a (Vahye, Allah tarafından indirilen kitaba) sımsıkı yapışın. O, sizin dostunuzdur. Ne güzel dost, ne güzel yardımcıdır"

(Hac- 78)

"İnsanları Allah'a davet eden, ameli salih yapan ve "Ben Müslümanlardanım " diyenden daha güzel sözlü kim vardır"

(Fussilet- 33)

Bütün bu Kur'ani gerçeklere rağmen Yahudi ve Hristiyanlar'da,

Şia ve Ehli Sünnet'te esas olan Allah'ın ön gördüğü inanç ve fikir, akide ve hayat tarzı değil, kendi ilim adamlarının gösterdiği yolun ilke ve inançlarını tek kurtuluş yolu olarak  benimsemek olmuştur.

MESELA,

"Kim ehli sünnetin yolundan ayrılırsa, onların ortak görüşlerine aykırı düşünürse sapıtmıştır"

(Havva, Said, El Esas fis-sünne, yayın pazarlama, çev: Ural, A. çetintaş, R. İstanbul, 1992, c, 8, s, 93)

diyerek uydurma rivayetlerle görüşlerini desteklemişleredir.

Şia ise kendi usul ve esaslarına uymayanların sapıttığını iddia eder ki, bu iddialarına dayanak yaptıkları rivayetlerden bir kaçı şöyledir.

"İbrahim'in milleti ve Şia'sı ancak bizim Şia'mızdır, diğer insanlar buna dahil değildir"

(Küleyni, usul-ı Kâfi, Alleme meclisi, Biharul Envar, c, 8, s, 35)

"Nesebini (inancını) sorduğunda Şii değilse, o kişinin Ahiret günü övüneceği hiç bir şeyi bulunmaz"

( http://www. Velayet. Com/indeks. Php? topic = 24925. O Ebu Nevves. Âyetullah Tehrâni)

Ehli Sünnet mezhebinde ve Şia'da he fırkanın kendi kendine göre yorumladığı ve Ebu Hüreyre, Ahmet bin Hanbel, Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mace ve Hakim'den rivayet edilen meşhur bir uydurma hadiste şöyle buyrulmaktadır.

"Yahudiler 71 fırkaya bölündüler, Hıristiyanlar da 72 fırkaya ayrıldılar, Ümmetim de pek yakında 73 fırkaya ayrılacaktır"

Bütün bu rivayet, inanç ve sözlerin Kur'an'a aykırı olduğunu açık olarak ortaya koymuştuk.

Sonuç olarak: 

 Muhammed Esed, Mısır ziyaretinde El_Ezher’e gidiyor ve orada hocaların öğrencilere büyük bir ciddiyet ve azimle ders verdiğini görüp memnuniyetini belirtince; orada hoca olan ve Muhammed Esed’e oraları gezdiren Şeyh Meraği şöyle diyor: 

"Şu allameleri görüyor musunuz? 

Bunlar sokaklarda yazılı kağıt türünden ne bulurlarsa yiyip yuttukları söylenen Hindistan’daki  kutsal ineklere benziyorlar. 

Evet yüzyıllarca önce yazılmış kitapları hiç düşünmeden, yanlış olma ihtimalini hesaba katmadan  sayfa sayfa yiyip yutuyorlar.

Kendileri hiç bilgi üretimi yapmaz, akıllarını kullanmazlar.

Sadece okur ve tekrar ederler.

 Onları dinleyen öğrenciler de onlardan sadece okumayı ve tekrar etmeyi öğrenirler. 

Bu kuşaktan kuşağa asırlardan beri  böyle devam edip geliyor. 

(Son)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder