5 Aralık 2020 Cumartesi

 NASIL NURCU OLDUM? 

(3.YAZI) 

Arkadaşlar! 

Bu yazı dizisi Risâle-i Nur Külliyatının nasıl hurafe ve yalan, Allah Resulüne karşı nasıl iftira ve  Kur'an'ı engelleme operasyonu  olduğunu göstermek için bir muvahhidin hatıralarını dile getiriyor. 

Bundan dolayı ön yargı ile hareket edip, hemen tepki göstermeyin. 

Biraz sabredin ve insanın inancı üzerinde  Kur'an'ın nasıl bir devrim yaptığını görün.

Mehmet Erol hoca şöyle devam ediyor. 

"Bir gün askeri yatakhanede nöbetçi subay ile askerler arasında bir anlaşmazlık çıkıyor.

Askerleri susturamıyor. 

O akşam bir yarbay beni alarak yatakhaneye götürdü.

"Bizim subay hocadır" dedi.

Ben "Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta O'na başlarız.

Bil ey nefsim! Şu mübarek kelime İslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcudatın lisan-ı haliyle virdi zebanidir"

"Bismillah" ne büyük tükenmez bir kuvvet, çok bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsili hikayeciğe bak dinle.

 Şöyle ki "deyip, birinci sözü ezbere sonuna kadar okudum. 

Askerde "Allah" sedaları yükselmeye başladı.

 Bir daha da yatakhanede uygunsuz  bir hareket olmadı.

Günler böyle devam ederken, tezkereye üç ay kala teğmen oldum  Apolete yıldız takmış oldum. 

Benim bu açık çalışmalarım,  nurcuların ve halkın üzerinde olan korkuyu kaldırdı. 

Albay beni serbest bıraktı.

 Benimle uğraşmanın bir yararı  olmadığının farkına vardılar.

"Bu samimi bir insandır.

Bir çıkar ve menfaat gözetmiyor.  İnançlarını olduğu gibi söylüyor. Bundan zarar gelmez" diyerek beni serbest bıraktılar.

Teskereme bir ay kalmıştı.  Camilerde konuşmaya başladım. Said Nursi ve Risâle-i Nurları anlatıyorum.

 Ben, Kur'an'dan mahrum olduğum  için Risâle-i Nurları Kur'an'ın hakiki  bir tefsiri sanıyordum.

Abiler de bize böyle telkin  ediyorlardı. 

 Çünkü üstadımız! Said Nursi,  bunları kendi düşüncesine göre yazmıyordu.

 ihtiyari (isteği) dışında yüce Allah tarafından kendisine  ilham (vahiy) ediliyordu. 

Risâle-i Nur'da hata aramak, Allah korusun insanı nurculuktan  çıkarmış olur. 

 Risâle-i Nur'da hata aramak Mehdi'yi inkar etmektir. 

 Çünkü elimde Risâle-i Nur'dan başka ne bir tefsir ne de Kur'an'ın  Türkçe anlamı vardı.

 Bir gün kalabalık bir camide cumadan sonra Mehdi ve Süfyan'ı  anlattım.

 Beşinci Şua'yı olduğu gibi ezbere okudum 

O Risalede bir takım rivayetler  te'vil edilerek anlatılıyor.

Alay yakın olduğu için bir vatandaş konuşmayı yarıda bırakarak  doğru alay komutanına koşuyor.

"Sizin teğmen Mehdi'nin geldiğini ilan ediyor. Süfyan diye birinin  çıkacağını söylüyor" diye şikayette bulunuyor.

Albay  acele iki inzibat subayı  gönderiyor. 

Dışarıda beni tutuklayarak alaya götürdüler. 

 Albay beni çağırmadı.

 Sabahleyin beni sivil mahkemeye sevkettiler.

Mahkemeye gönderildiğim duyulunca, Van'da binlerce insan mahkemenin önünü doldurdu. Kalabalığı gören savcı ve hakim beni serbest bıraktığında, meydan "Yaşasın adalet!" sesleriyle çınladı. Böylece askerlik görevimi bitirerek Van'dan  ayrıldım. 

 Bakanlık beni Malatya il emrine tayin etti.

 Milli Eğitim Müdürü şahsımı tanıdığı için Arguvan ilçesine bir nevi sürgüne gönderildim. 

Yıl 1960 Mart ayı.

 Üstad Said Nursi'nin Isparta'dan Urfa'ya götürülüp İpek Palas oteline yerleştirildiğini duymuştum.

 Kulağım radyoda.

 Mart'ın 23. günü bütün radyolar Said Nursi'nin Urfa'da öldüğünü haber veriyordu.

 inanmak istemiyordum. Malatya'daki kardeşlere telefon açtım.

 Haberi doğruluyorlardı. 

Ağlamaya başladım.

 Üç gün yemek yemedim.

 Çünkü Üstadım dünyayı terk ediyordu.

 Arguvan bana zindan olmuştu. Okulunuz tatil olunca yine kendi köyüm olan Polat köyüne geldim.

 3 öğretim yılı Arguvan'da bekar olarak çalıştığım.

 Çocuklarımı götüremedim. 

 Hafta içinde evimde gençlere Risâle-i Nur okuyorum. 

 Artık Türkiye'de tanınmış bir nurcuyum.

 Sungur (Said Nursi'nin en önemli talebelerinden biri) ağabey her yıl ziyaretime geliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder