CEMAAT VE TARİKATLAR ÖLÜMCÜL BİR SİLAH, TEHLİKELİ BİR TUZAKTIR.
Din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynak olmadığı ile ilgili yüzlerce âyet varken, Şia ve Ehl-i Sünnet âlimlerinin Kur'an'a iltifat etmemelerinin sebebi ne olabilir?
Tefekkür etme, öğüt alma ve aklı kullanma ile ilgili yüzlerce âyete rağmen, neden hiçbir Şii ve Sünni âlim, hiçbir tarikat ve cemaat mensubu, Kur'an'a bakma ihtiyacı duymaz?
Şia ve Ehli Sünnet dincilerinin Kur'an'dan bu kadar nefret etmelerinin altında hangi gerçek yatıyor?
Aslında kafir ve müşriklerin Kur'an'a kulak asmamalarının nedenleri birçok âyette tekrar tekrar anlatılmaktadır.
Şia ve Ehli Sünnet mezhepleri, Diyanet İşleri Başkanlığı, cemaat ve tarikatlar kendi inanç ve fikirlerine aykırı düşen kimseyi içlerine kabul etmediklerinden, ebediyen ölümcül inanç ve zehirli fikirlerinden kurtulamazlar.
Dolayısıyla gelenekçi mezhepçilere teneffüs ettikleri inancın sağlıksız, zehirli ve ölümcül olduğunu birisi mutlaka hatırlatmalıdır.
Reseller bunun için çok değerlidir.
Bir kişi gaflet uykusunda olan bin kişiyi uyandırabilir.
Yanık bir mum, sönük bin tane mumu tutuşturur.
Zor durumda olan ümmete bir kişi öncülük edebilir.
"Takva sahiplerine, inanmayanların hesabından herhangi bir sorumluluk yoktur. Fakat belki (şirkten) korunurlar diye hatırlatmak gerekir"
(En'am- 69)
Allah elçilerinin en önemli görevi budur.
Yani hariçten biri müdahale etmediği zaman aynı havayı teneffüs eden, aynı inanç ve fikirlere sahip olanların uyanmaları, hak ve hakikatı bulmaları mümkün değildir.
Biri mutlaka uyuyan insanları uyarmalı, sabırla onları ikaz etmeli ve onları ölüm uykusundan uyandırmalıdır.
Bu kutsal görevde şu husus asla göz ardı edilmemelidir.
"Allah elçilerinin yegane ikaz ve uyarı araçları Kur'an olmuştur"
(Enbiya- 45; En'am- 51 ; Kaf-45; Âraf- 61, 62, 67, 68)
Kur'an ehli muvahhidler bütün olumsuz şartlara ve hakaretlere rağmen uydurma din mensuplarını Kur'an ile uyarmalıdırlar.
Allah'ın indinde bundan daha şerefli bir görev yoktur.
Çünkü Nebi'ler, Allah'ın elçileri ve binlerce vahiy ehli muvahhid bu görev uğrunda hayatlarını vermişlerdir.
(Âli İmran- 146)
Şia ve Ehli Sünnet mezheblerinin, Diyanet, cemaat ve tarikatların topluma en büyük zararları bünyelerinde özgür irade sahiplerinin sivrilmesine izin vermemeleridir.
Mesela:
Şia ve Ehli Sünnet dininde hiç kimse muhaddis ve müctehidleri eleştirme hakkına sahip olmadığından aralarında sorgulama ahlak ve kabiliyeti gelişmemiştir.
İşte bundan dolayı islam dininde cemaate değil, bireysel özgürlüğe değer verilmiştir.
İnanç ve fikirlerinde özgür olmayan bireylerin icat ve düşünce kabiliyetleri gelişmez.
Bugün dâhi, Kur'an cahili âlimleri eleştiren müminler, mezhep mukallitleri tarafından sapık ve tehlikeli olarak görülüyor.
Adalet ve özgürlüğün, tefekkür ve aklı kullanmanın, ilim ve sorgulama erdeminin olmadığı toplumlarda isyankar ruhlu hakikat avcılarının yaşama şansları olmaz.
İşte bu yüzden Şiilik ve Sünniliğin hakim olduğu toplumlarda anarşi, zorbalık, terör, cehalet, kargaşa, fakirlik, sürgün, taklit ve düşman istilaları hiçbir zaman son bulmayacaktır.
Dolayısıyla çocuklarımızı ve gençlerimizi fetö gibi özgürlük ve akıl yoksunu, fikir ve sorgulama düşmanı kapalı ve karanlık yapılardan korumak zorundayız.
Yoksa dünya hayatları ile beraber ahiret hayatlarını da kendi ellerimizle mahvetmiş olacağız.
Çocuklarımız isterse "hacsız" ve "umresiz, abdestsiz ve namazsız" olsunlar, fakat her türlü haksızlığa karşı gelen özgür ve isyankar bir ruh kazansınlar.
Gençlerimiz isterse sosyalist olsunlar, tarikat ve cemaatlere bağlı şahsiyetsiz ve karaktersiz bir ahlaka sahip olmasınlar.
Gençlerini fetö tipi cemaat ve tarikatlare düşman olarak yetiştirmeyen toplumlar karanlık ve cehalete, taklit ve bağnazlığa mahkum kalacaklardır.
Çocuklarına Kur'an ahlakını ve tevhid özgürlüğünü miras olarak bırakmayanlar, maddi miras olarak bıraktıklarıyla sevinmesinler.
Ya Kur'an'ın evrensel özgürlüğü olacak, Kur'an ilmi ve hikmeti başa geçecek, ya da kuzgun leşe konacaktır"
"Kendisine şirk koşmaksızın Allah'ın hanif (özgür Müslümanlar olun) Kim Allah'a şirk koşarsa sanki o, gökten düşüp parçalanmış da kendisini akbabalar
kapışmış, yahut rüzgar onu uzak bir mesafeye sürüklemiş bir nesne gibidir"
(Hac-31)
"Onlara zulmetmedik fakat onlar kendilerine zulmettiler. Rabb'inin azap emri geldiğinde Allah'tan başka (yanında, ötesinde, berisinde) kulluk ettikleri (evliya ve ) ilahları onlara hiçbir şey sağlamadı, ziyanlarını arttırmaktan başka bir işe yaramadı"
(Hud-101)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder