7 Ocak 2021 Perşembe

 NEBİ İLE RESUL'ÜN ARASINDA BULUNAN FARKLARIN BİLİNMESİNİN ÖNEMİ:

(3.YAZI) 

3-) Helal ve haram kılma: 

Kur'an'da helal ve haram kılma da Muhammed ve Nebi bağlamında değil, Allah ve Resul bağlamında kullanılmıştır. 

Helal ve haram kılmanın Allah ve Resul bağlamında kullanıldığını anladığımızda, Şia ve Ehli Sünnet muhaddis ve müctehiderinin nasıl Kur'an'dan uzak cahil, düşüncesiz ve önemsiz  kişiler oldukları ortaya çıkacaktır.

"Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o ümmi Nebi olan Resul'e uyanlar (var ya) işte o Resul onlara iyiliği emreder onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar.

 Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Resul'e  inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen Nur'a (Kur'an'a) uyanlara var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır"

(Âraf- 157) 

(....Allah ve Resulü'nün haram kıldığını haram saymayan...."

(Tevbe-29) 

 Yani Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farklar ortaya çıktığında haram kılma yetkisinin sadece Allah'a ait bir yetki ve hak olduğunu anlamış olacağız. 

"De ki: Allah'ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı..."

(Âraf-32) 

"Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak "Bu helaldir şu da haramdır" demeyin, çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler"

( Nahl-116)

 Dolayısıyla Allah tarafından haram edilmeyen bir şeyin başkaları tarafından  haram kılanmasının Allah'a karşı haddi aşma ve Allah'a iftira olduğunu bileceğiz. 

4-) TEBYİN: 

"Tebyin" kavramı da Kur'an'da Nebi ve Muhammed bağlamında değil, Allah, vahiy ve Resul bağlamında kullanılan kavramlardandır. 

Tebyin  kavramının Allah, vahiy ve Resul bağlamında kullanıldığını anladığımızda Şii ve Sünni ilim adamlarının  Nahl süresi 44. âyetini istismar ederek "vahyi gayri metlüv" yalanı için delil gösteremeyeceklerdir. 

Yani Kur'an'ı Mübin'in  Allah tarafından hem tebyin, hem tasrif, hem tafsil hemde tefsir edildiği ve Resul'ünün görevinin sadece onu duyurma anlamında "tebyin" beyan etme yani gizlememe olduğunu öğrenmiş olacağız. 

"....Ayrıca bu kitab-ı da sana, her şey için "tibyenen" bir "açıklama" bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik"

( Nahl-89) 

"Elif. Lam. RA. (Bu sana indirilen), hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan Allah tarafından âyetleri sağlamlaştırılmış  sonra da detaylandırılmış "fussilet" bir kitaptır"

(Hud- 1)

Aslında vahyin kendisi beyandır, Resul sadece onu okuyor, ilan edip duyuyor.

"Bu Kur'an bütün insanlara bir açıklamadır, (beyanün)  takva sahipleri için de bir hidayet ve bir öğüttür" 

(Âli İmran-138) 

Dolayısıyla Nahl 44'te bulunan "litübeyyine linnési"  "insanlara açıklayasın" "duyurasın onu sakın gizlemeyesin" anlamında olduğunu bileceğiz.

Kur'an'da öyle kurulu bir sistem mevcut ki, deteylandırma anlamına gelen  "tasrif, tefsir, tafsil ve te'vil" kavramları Allah bağlamında, yalnız duyuru anlamına gelen "tebyin" kavramı Resül bağlamında kullanılmıştır. 

Yani Kur'an'ı sadece Allah detaylı bir şekilde ortaya koyar. 

Resül sadece onu tebliğ eder. 

(Mâide- 66, 67, 68; Âli İmran-187)

5-) TEBLİĞ:

Kur'an'da tebliğ kavramı bir çok kavram gibi Muhammed ve Nebi bağlamında değil, Resul bağlamında kullanılan kavramlardandır. 

"...ve me alerrusuli illel belâğul mübinu"

"...Resullerin  üzerine açık seçik tebliğden başka bir şey düşer mi?"

(Nahl-35)

"Mé alerrasuli illel belâğü..."

"Resule düşen vazife, ancak duyurmadır..."

(Mâide- 99) 

"Biz onlara vâdettiğimizin bir kısmını sana göstersek de veya ondan önce seni öldürürsek de (Ey Resul! )  sana ancak Allah'ın emirlerini tebliğ etmek düşer. Hesap yalnız bize aittir"

(Ra'd-40)

"Übelliğuküm riséléti rabbi..."

 "Size Rabbimin vahiyettiklerini duyuruyorum..."

(Âraf-62)

6-) Kitabı tilâvet: 

Kkitab-ı tilâvet kavramına baktığımızda bu kavramın da diğerleri gibi Nebi bağlamında değil,  sadece Resul bağlamında kullanıldığını görüyoruz. 

Yani Allah'ın elçileri sadece Allah tarafından indirilen vahyi insanlara okurlar. 

Resullerin vahyi tefsir etme ve onu detaylandırma görevleri yoktur. 

"Küfredenler bölük bölük  cehenneme sürülür. Nihayet oraya geldikleri zaman kapıları açılır, bekçileri onlara: 

"...elem ye'tiküm rüsülün minküm yetlüne aleyküm éyéti rabbiküm..."

Size içinizden Rabbinizin âyetlerini okuyan ve bugüne kavuşacağınızı ihtar eden  Resuller gelmedi mi? derler..."

(Zümer- 71)

"Rabbim kendilerine "Resülen yetlü aleyhim éyétine" "âyetlerimizi onlara  okuyan bir Resul'ü" memleketlerin merkezine göndermedikçe, o memleketleri helak edici değildir. Zaten biz ancak halkı zalim olan memleketleri helak etmişizdir"

(Kasas-59)

7-) Resül gönderilmeden azap olmaz.  

 Yüce Allah, Resul göndermeden hiçbir topluma dünya hayatında ve ahirette azap etmez. 

"...Biz Resül göndermedikçe kimseye azap edecek değiliz"

(İsra-15)

"Eğer biz bundan (Kur'an'dan-Resül'den) önce onları bir azapla helak etseydik, muhakkak ki şöyle  diyeceklerdi: Ey Rabb'imiz! Ne  olurdu, bize bir Resul gönderseydin de şu aşağılığa ve rüsvaylığa  düşmeden önce âyetlerine tâbi  olsaydık"

(Tâhâ-134)

Ancak Resul denildiğinde hem beşer Resul'ü hemde kitap kitap Resul'ü anlamak gerekir.

 Çünkü beşer Resulü'n dünyada bulunan bütün insanlara ulaşması mümkün değildir. 

Beşer Resul ölümlü yani fânidir. 

O halde onu sadece kitap Resul temsil edebilir. 

Dolayısıyla beşer Resul ile vahiy yani Kur'an arasında bir fark yoktur. 

Beşer olan Resul'e ulaşamayanların Allah'a karşı bir mazeretleri olmayacaktır.

 Eğer "vahiy" aynı zamanda "Resul" anlamına gelmeyecek olursa işte o zaman insanların Allah'a karşı mazeret ileri sürmesi bir hak olacaktı.

Bundan dolayı Resul'ü vahiy'den başka hiçbir şeyin temsil etmesi mümkün değildir. 

Ve her zaman "beşer Resül" ile "kitap Resül" birbirlerinin yerine kullanılmışlardır. 

Yani tarihsel ve bölgesel olan Nebi kavramı, evrensel olan "beşer Resul" ve "kitap Resül" sistemine ortak edilmemiştir. 

Dolayısıyla Allah'a ve Resul'e  itaat olacaksa, ittiba, helal ve haram kılma, inzar ve tebliğ etme kıyamet gününe kadar gelecek insanları ilgilendiriyorsa beşer olan Resul'ün  ölümünden sonra onu  temsil eden kitap Resul yani vahiy olması gerekir.

Yoksa Allah'a ve Resul'e itaat etme, Resul'e  tabi olmanın bir anlamı olmazdı.

Çünkü insanların tümünün beşer Resul ile muhatap olmaları mümkün değildir.

 O halde hayatta iken kendi çağdaşları için Resul konuşan Kur'an'dır.

 Vefatından sonra beşer Resul'ü  sadece Allah tarafından indirilen vahiy temsil edebilir. 

 Bunun başka bir çözümü ve alternatifi yoktur ve  olamaz.

Hangi zamanda ve  coğrafyada olursa olsun vahye giden aynı zamanda Resul'e  gitmiş sayılacaktır. 

 Çünkü Allah tarafından indirilen vahiy'den  başka rahmet, hidayet, kurtuluş,  doğru söz ve  kesin bir delil yoktur.

Dinin Allah'a özel kılınması gerekir.

 Din Allah'ın olduğu için hüküm olarak dinde  O'ndan  başka hiç kimse konuşamaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder