17 Ocak 2021 Pazar

 VAHYE BAĞLI RİSÂLET  VE KİTABA BAĞLI RİSÂLET:

(1.YAZI)

Kur'an'da yüzlerce âyette geçen  Nebi ve Resul kavramları Osmanlı İmparatorluğu döneminde Farsça'dan dilimize geçmiş olan "peygamber" kelimesi ile ifade edilmektedir.

 Bu kavram ister istemez Kur'an'ın en önemli kavramları olan "Nebi" ile "Resul'ün" arasında bulunan farkların yok olmasına neden olmuştur.

Resul: 

Bazen yüklenen söze, bazen o sözü yüklenen şahsiyete denir.

Bu kökten türüyerek Türkçe'ye girmiş olan bazı kelimeler şunlardır.


Resul, irsaliye, mürsel, risale.

Resul: Elçi 

İrsaliye: Gönderilen şeyle ilgili evrak.

Mürsel: Aktarma

Risale: Yazılı mektup, dergi ve kitap demektir. 

Resul: Belirli bir amaç için kendisini seçip  gönderen tarafından tevdi edilen emanete  herhangi bir katkı yapmaksızın muhataplara  bilgi ve haber götüren kişiye denir.


Resulü'n çoğulu Rusul'dür.

Risalet, Resul kelimesinin mastarıdır, Resulün

görev icra ettiği işin adıdır.


Nebi, nun, be, elif; ne-be-e  kökünden veya ne-be-ve kökünden türemiştir.

"Nebee"  kökünden türetildiğinde manası:

Çok önemli haber alan,  haberin kaynağı anlamına gelir.


"Nebeve" kökünden türetildiğinde ise manası: 

Mertebesi ve değeri çok  yüksek anlamına geliyor.


Yani bulunduğu toplumda derecesi yükseltilmiş anlamına gelmektedir.

 Kur'an'da kıraat imamları Nebi kavramını  iki şekilde de okumuşlardır.


Nebi: 

Haber veren mertebesi yüksek olan anlamına gelir.

 

Nübüvvet, Nebi kelimesinin mastarıdır yani Nebi'nin yaptığı işin adıdır.


Kur'an'da Nebi ile Resul'ün  birbirinden farklı olduklarını gösteren âyetler vardır.

"Biz, senden önce hiçbir Resül ve Nebi göndermedik ki..."

( Hac- 52)


"Hani Allah, Nebilerden: "Ben size  kitap ve hikmet verdikten sonra yanınızda olanları tasdik  eden bir Resul geldiğinde ona mutlaka iman edip yardım edeceksiniz diye söz almış..."

(Âli İmran- 81)


Kur'an'da itaat, isyan, aziz, kerim, mübin, icabet, davet, ittiba, kitab'ı tilavet, istihza,  tekzip, emânet,hiyanet, hak, nur, inzar , tebliğ, küfür, savaş açılma, helal ve haram kılmak gibi birçok kavram Nebi değil,  Resul bağlamında kullanılmıştır. 

Nübüvvet: Makam


Risalet: Bu makama ait görevlendirmedir.

Resul: Kendisinden hiçbir şey katmadan birinin  emirlerini diğerine ulaştıran görevli kişidir. 

 Nübüvvet unvan, Risalet ise bu ünvanın gereğinin icra edilmesi demektir.


Tıpkı bir şehrin valisi olarak atanmış bir kişi görev esnasında kanunlar ve bu kanunlarca  kendisine verilen yazılı yetkilerle makamında görev yapar.

 

Fakat bu makama uygun olmayan hareket sergileyemez.

Her zaman söz ve tavırlarında bu resmi makamın ağırlığına göre hareket eder.


Özel hayatında bile bu resmi  makamın  şerefine  herhangi bir lekenin sürülmesine fırsat vermez.

Bu kişi görevde bulunduğu her anında validir, ama toplumu yönetirken vereceği emirlerde  hiçbir zaman kendi kafasına göre hareket etmez, kanunlara göre hükmeder, görevini yapar.


Özel hayatı ile ilgili konuları asla işine karıştırmaz, çünkü  bu kanunlarla yasaklanmıştır.


Görevde olduğu ve görevinde gereğince hareket ettiği müddetçe onun söyledikleriyle hareket etme zorunluluğu vardır.

Fakat görevinin dışında yani kendi özel hayatında kimsenin onu dinleme ve ona itaat etme zorunluluğu yoktur.


Aynen bunun gibi Nebi olarak kendisine vahyedilen kişi hayatı boyunca, gece gündüz, aralıksız Nebi kimliğine sahiptir.

Nübüvvet kimliği ondan asla ayrılmaz, vefat edinceye kadar  hatta ahirette bile Nübüvvet  kimliğine sahip bulunur.

(Nisa-69)


 Fakat Resullük her daim devam etmez.

 Resul kendisine Allah tarafından vahiy indirilip insanlara ulaştırdığı andaki konumudur. 

Resullük dünya hayatı ile sınırlı bir görevlendirmedir.

Mesela:


Muhammed (a.s), doğumundan kırk yaşına kadar Mekke vatandaşı olarak herkes gibi beşer  kimliğine sahiptir.

(Kehf-110; Füssilet-6)

Nebi (a.s), kırk yaşından vefat edinceye kadar aralıksız Nübüvvet kimliğine sahiptir.

Resul ( a.s), kırk yaşından vefat edinceye kadar kendisine vahiy indirilip onu tebliğ ettiği andaki görevidir.


Onun için Resule itaat,  Allah'a itaat olarak kabul edilmiştir.

"Kim Resul'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur..."

(Nisa-80)

Fakat Nebiler söz ve hareketlerinde Allah'a karşı hata ettiklerinden dolayı (Tevbe-113; Tahrim-1 Enfal-67,68) onlara itaat etmek, 


Resule itaat etmek gibi kabul edilmemiştir. 

Hatta Nebi'nin dediğini yapmamak yani tavsiyesine uymamak günah bile sayılmamıştır.  

(Ahzab-37)


Dolayısıyla Allah'ın Resulü, Nebi sıfatıyla özel hayatında yaptığı davranışların, onun kişisel davranışı olduğu, bu sıfatla onun Allah adına bir hüküm ortaya koyup bir şeyi haram kılamayacağı anlaşılmış oluyor.

Yani Şia ve Ehli Sünnet muhaddislerinin  Nebi adına uydurup çıkarttıkları bütün rivayetler iftira ve  yalandır.


Bütün bu hadislerin çıkış sebebi Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkların bilinmemesinden yani koyu karanlık bir cehaletten kaynaklanmıştır.


Allah Resulü'nün vefatından sonra uydurulan  hadisler ve onlara bağlı olarak gelişen Sünnet anlayışı ve mezhepler tamamen Kur'an'ın bilinmemesi yani vahiy'den yüz çevirme,  Nebi ile Resul arasındaki farkların bilinmemesinden doğmuştur.


 Eğer bu ayırım sağlıklı bir şekilde çözülebilseydi en son Nebi ile beraber bütün Nebi'lerin her söz ve davranışları  her yapıp ettikleri insanlar tarafından din olarak algılanmaz ve sadece Allah tarafından indirilen vahiy ile ilgili  söyledikleri şeylerin din ve hüküm  olduğu anlaşılırdı.

(Âraf-62,63, 67,68,69; Kaf-45; Enbiya-45)


Resüllerin insanlara vahiy haricinde bir din anlatmaya hakları yoktur.


"Musa dedi ki: Ey Firavun! Allah ile alakalı haktan başka bir şey söylememek benim üzerime düşen bir görevdir. 


Size Rabbinizden açık bir delil getirdim; artık İsrailoğullarını ( kendilerine vâdedilen topraklara)

 benimle bırak!"

(Âraf-105)


Eğer vahyin dışında yani Şia ve Ehli Sünnet'in hadis kaynakları din olarak kabul edilirse Allah'ın hükmüne karşı ortak koşulmuş dolayısıyla şirke düşülmüş olur.

 

Çünkü Allah hükmüne hiç kimseyi ortak etmeyeceğini haber vermektedir.

( Kehf- 26; Yusuf-40; Şura-10)

 

Öyleyse Şia ve Ehl-i Sünnet âlimlerinin algıladığı gibi itaat Muhammed'e veya Nebiye değil, Allah'ın Resulü sıfatıyla vahyi anlatan, onu okuyan, tebliğ eden kişiye dolayısıyla beyan ettiği Allah'ın âyetlerinedir.


Âyetlerde Allah'ın sözleri olduğu için aslında itaat, Allah'a  yapılmış olur.

Bu gerçek Nebi'ye iman etmenin gerekli olmadığı anlamına gelmez.

Müminler hem Nebi'ye hem de Resule ve hem de Nebi Resule iman ederler.


Çünkü Nebi'ler Allah'tan vahiy alırlar.

Esasen Nebilere kitap verilmesinden kasıt olan vahiydir.

Yoksa hiçbir Nebi ve Resul'e kitap indirilmemiştir.


İndirilen vahye kitap denilmesinin sebebi onun koruma altında olması, bağlam ve bütünlüğünün bulunması ve bir sisteme sahip olmasından dolayıdır.


Yüce Allah, emir ve yasaklarını yani indirdiği  hükümlerini sadece Resuller aracılığıyla bildirdiği için onlara itaat ve ittiba etmemizi emretmektedir.


Vahiy Resul'ün dilinde hayat bulduğu için Resule itaat,  Allah'a itaat olmuş oluyor.

Resul'ün helal kıldığı, Allah'ın helal kıldığı,  haram kıldığı da Allah'ın haram kıldıklarıdır.


Nebi ile Resul'ün arasındaki farklar anlaşıldıktan sonra şimdi Nebi'likten  bağımsız bir Resul'ün olup olmadığına bakmamız gerekiyor.

Yukarıda yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere her Nebi; kendisine kitap (vahiy) ilim ve hikmet verildikten sonra Resul sıfatıyla görevini yapmıştır.


Allah tarafından indirilen vahyi insanlara ulaştırdıkarında Resul, geri kalan zamanlarda ise  Nebi'dirler.

Yani yüce Allah, seçtiği kimselere vahiy ile önce Nübüvvet, sonra hikmet ve ilim yani vahyin bağlam ve bütünlüğünü vererek bu kimseleri risaletle  görevlendirmektedir.


Yusuf, İsa, Yahya ve diğer bazı Nebiler daha küçük yaşta kendilerine Nübuvvet makamı verildiği âyetlerde yer almaktadır.


"Bunun üzerine Meryem çocuğu işaret etti."Biz, dediler,  beşikteki bir sabi ile nasıl konuşuruz? Çocuk şöyle dedi:


 "Ben, Allah'ın kuluyum. O, bana kitab-ı (vahiy) verdi ve beni Nebi yaptı"

 (Meryem- 29, 30)


"Onu (Yusuf'u) götürüp de kuyunun dibine atmaya ittifakla karar verdikleri zaman, biz Yusuf'a:  Andolsun ki sen onların bu işlerini onlar işin farkına varmadan kendilerine haber vereceksin, diye vahyettik"

(Yusuf- 15)


"Ey Yahya! Kitab-a var gücünle sarıl!" dedik ve henüz sabi iken ona ilim ve hikmet verdik" 

(Meryem- 12)


Bu Nebi'lere verilmiş bir onur ve makamdır. Nübüvvet, Allah ile Nebi arasında güzel ahlak, olgunlaşma, mukemmel bir şekilde yetiştirilme,  elçilik makamına hazırlama ve 


Nebi'nin risalet kurumu için  uygun hale getirilmesi ile ilgili bir tâlim ve terbiye kurumudur.


Peki Nebi'lik yani Nübüvvet bittiğine göre risalet de sona ermiş midir?


"Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin, babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resul'ü ve Nebi'lerin sonuncusudur"

(Ahzab- 40)


Yani Muhammed(a.s) ile birlikte Nübüvvet'e son verilmiş Nübüvvet kurumu'na mühür vurulmuştur.

Artık Muhammed (a.s) dan sonra Nübüvvet diye bir kurumdan ve Nebi diye başka bir kişiden söz etmek mümkün değildir. 

 

Bu âyet bize açık olarak Nübüvvet kurumunun  ebediyen kapandığını kapısına kilit vurulduğunu  haber vermektedir.


Bunun sebebi dinin Allah tarafından tamamlanmış olmasındandır.

Din tamamlandığından dolayı artık Nübüvvet kurumuna ve vahye dayalı  yani vahiy alan Resül'e gerek kalmamıştır. 

( Maide- 3; En'am-115)


 Dolayısıyla son vahyin koruma altına alınması, dinin en mükemmel bir şekilde tamamlanması,  Muhammed  (a.s) ın  bütün insanlara Resul olarak gönderilmesi (Araf -158; Sebe- 28)


 son vahyin indirilmesi, artık Allah'tan haber alma makamının yani Nübüvvet'in olmayacağını göstermektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder