ÇELİŞKİ GİBİ GÖRÜNÜYOR AMA DEĞİL
Bağlam ve bütünlüğünü anlamayan özellikle nebi ile resülün arasında bulunan farkları bilmeyen, Kur'an'da var olan bir çok konuda çelişki olduğunu zanneder.
Fakat Kur'an'ın hikmetine yani kendi bağlam ve bütünlüğüne başvurulduğu zaman çelişki olarak görülen bir çok konu çözüme kavuşuyor.
Bunlardan biri de, nebi ve resul bağlamında kullanılan "istiğfar" kavramıdır.
Yüce Allah, Mübin Kitabında şöyle buyuruyor.
(Ey Nebi!) Onlar için ister istiğfar dile, ister istiğfar dileme; onlar için yetmiş kez istiğfar dilesen de Allah onları asla mağfiret (af) etmeyecektir.
Bu, onların Allah ve Resulü'nü inkar etmelerinden dolayıdır. Allah fasıklar topluluğunu (Kur'an'dan bağımsız olarak) hidayete erdirmez"
(Tevbe-80)
Yukarıdaki âyette "...ister istiğfar dile, ister istiğfar dileme; onlar için yetmiş kez istiğfar dilesen de Allah onları asla affetmeyecektir..." buyrulurken, konu ile ilgili diğer âyetlerde yüce Allah şöyle buyuruyor.
"Biz her Resul'ü Allah'ın izniyle (kudret ve ilmiyle) ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik.
Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman (bir Resül olarak) sana gelseler de Allah'tan istiğfar dileseler ( tevbe etseler) Resul de onlar için istiğfar dileseydi (affedildiklerini bildiren vahiy indirmekle) Allah'ı ziyadesiyle tevbeleri kabul edici ve merhamet edici olarak bulurlardı"
(Nisa-64)
Konu ile ilgili diğer bir âyet şöyledir.
"Onlara: Gelin, Allah'ın Resul'ü sizin istiğfar dilesin, denildiği zaman başlarını çevirirler ve sen onların büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün"
(Munafikun-5)
Tevbe 80. âyette bulunan "istiğfar" ın kabul edilmemesi Nebi'nin onların gıyabında yani onların tevbe etmelerinden bağımsız olarak af dilemesidir.
Oysa kendileri pişmanlık duyarak, tevbe ve istiğfar dilemeden, yüce Allah tarafından bağışlanmaları mümkün değildir.
Daha sonra zaten yüce Allah Nebi (a.s) ı onlara dua ve istiğfar etmekten engellemiştir.
"Cehennem ehli oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra, akraba dahi olsalar Müşrikler için istiğfar dilemek ne Nebi'ye ne de iman edenlere yakışmaz"
(Tevbe-113)
Aynı şekilde İbrahim (a.s) da Nübüvvet makamında belli bir zaman babasının bağışlanması için istiğfar dilemiştir.
"İbrahim'in babası için istiğfar dilemesi sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Ne var ki, onun Allah'ın düşmanı olduğu kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz ki İbrahim ahu vah eden halim biriydi"
(Tevbe-114)
Nisa- 64 ile Munafikun-5. âyetlerinde geçen istiğfarın kabul edilmesi ise, tamamen Resul, yani vahiy'le af ve mağfiret edilmeleriyle ilgili bir durumdur.
Dolayısıyla onlar yaptıkları büyük günahtan sonra Allah'tan bağışlanma dileyecek, sonra Resul'e gelerek bağışlanmaları için istiğfar dileyeceklerdir.
Bu durumda yüce Allah da vahiy indirerek onları af ve mağfiret edecektir.
Bunun Kur'an'da çok örnekleri vardır. Mesela:
"Andolsun ki Allah, müminlerden bir grubun kalpleri eğrilmeye yüz tuttuktan sonra Nebi'yi ve güçlük zamanında ona uyan muhacirlerle ensarı affetti.
Sonra da onların tevbelerini kabul etti. Çünkü O, onlara karşı çok şefkatli, pek merhametlidir.
Ve seferden geri kalan üç kişinin de tevbelerini kabul etti. Yeryüzü, genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı.
Nihayet Allah'tan (onun azabından) yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra eski hallerine dönmeleri için Allah onların tevbelerini kabul etti.
Çünkü Allah tevbeyi çok kabul eden, pek merhamet edendir. Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğrularla beraber olun"
( Tevbe- 117, 118, 119)
Nebi ile Resül'ün arasında bulunan farklar bilinmeden bu çelişkiyi çözmenin mümkün olmadığı ortaya çıkıyor.
Resül, vahye eşit bir konuma sahip olduğu için onun da gönlünü alarak razı etmeleri gerekir.
Çünkü vahiy yerine Tağut'a giderek onun da hakkına tecavüz etmişlerdir.
"Onlardan razı olmanız için için size gelip Allah adına yemin ederler. Eğer gerçek mümin iseler Allah ve Resulü'nü razı etmeleri daha doğrudur"
(Tevbe-62
Âyette "...Allah ve Resul..." kavramları geçtiği halde, "en yurduhu" "onu razı etmeleri" denmesi ilginç olmuştur.
Aslında "en yurduhume" "ikisini razı etmeleri" olması gerekirdi.
Fakat Resulü, Allah'ı temsil makamında bulunduğu için bu şekil almıştır.
Eğer âyette Resül kavramı kullanılmasaydı kesinlikle böyle gelmeyecekti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder