KUR'AN'IN "RESÜL" ANLAMINDA KULLANILDIĞI ÂYETLER
(9. YAZI)
Örnek:
( Ey Nebi!) O sözleri söylemediklerine dair Allah'a yemin ediyorlar.
Halbuki o küfür sözünü elbette söylediler ve Müslüman olduktan sonra kafir oldular. Başaramadıkları bir şeye de yeltendiler. Ve sırf Allah Ve Resulu kendi lütfundan onları zenginleştirdiği için intikam almaya kalkıştılar. (Tevbe- 74)
Yukarıdaki âyette bulunan "Ve sırf Allah Ve Resulu kendi lütfundan onları zenginleştirdiği için intikam almaya kalkıştılar..." bölümü Resul'ün tamamen Allah'ı temsil ettiğini, ve âyetteki Resûl kavramının "kitap Resul" olduğunu göstermektedir.
(Ey Nebi !) Onlar için ister af dile, ister dileme, onlar için yetmiş kez af dilesen de Allah onları asla affetmeyecektir.
Bu, onların Allah ve Resulü'nü inkar etmelerinden ötürüdür. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez"
(Tevbe-80)
Yukarıdaki âyette geçen "Resül" kavramı da Kur'an'ın güncellenmesi açısından "Kitap Resul" olduğunu anlayabiliriz.
Aslında Kur'an'ı güncellediğimizde "Resul"( Elçi) kavramlarının büyük çoğunluğunun "kitap Resul" olduğunu rahatlıkla görebiliriz.
Eğer Kur'an'da geçen Resul kavramlarını güncellememiş olursak vahyin ne demek istediğini anlamamış oluruz.
Mesela:
Aşağıdaki âyette bulunan Resul (Elçi) kelimesi tamamen
"Kitap Resul" anlamına gelmektedir. "Allah'ın Resulü'ne muhalefet etmek için savaştan geri kalanlar
(sefere çıkmayıp) oturmaları ile sevindiler, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler..."
(Tevbe-81)
"...Allah'ın Resulüne muhalefet..." Kur'an'ın içinde savaşla ilgili bulunan emirler demektir.
Örnek:
"Allah Ve Resulu için insanlara öğüt verdikleri takdirde zayıflara, hastalara ve savaşta harcayacak bir şey bulamayanlara günah yoktur,,,"
( Tevbe-91)
"Kur'an'ın "Resul" anlamında kullanıldığı âyetler" serisini yazdığımızda en çok dikkatimizi çeken şey, vahyin "Resul" (Elçi) misyonunun üzerinde bu kadar yoğun durduğunu görmek olmuştur.
Yani her konuda olduğu gibi uydurmacı rivayetçiler Kur'an ehli muvahhidleri "Elçi düşmanı, bunlar elçisiz din istiyorlar" söylemlerinin ne kadar büyük bir yalan ve açık bir iftira olduğunu Kur'an çok açık olarak ortaya çıkarıyor.
Çünkü Allah tarafından indirilen vahiy Resul'ün misyonunu yüzlerce âyette anlatmaktadır.
Resül'e karşı gelmek, vahye yani kitab-a yani Kur'an'a karşı gelmek demektir.
Elçiyi anlamak için Kur'an'ın hiçbir kaynağa ihtiyaç bırakmadığını görmeyenler hayvanlardan daha aşağı bir dereceye sahiptir.
Kur'an ehli muvahhidler hiçbir zaman Allah'ın elçilerine karşı gelmez ve aralarında bir fark gözetmeden onlara kayıtsız şartsız itaat ederler.
Allah'ın elçileri hakkında en geniş, doyurucu ve doğru bilgiyi sadece Kur'an verebilir.
Kur'an haricinde Resul arayışına girenler hem dünya hayatında hemde âhirette perişan olup cehennemin gayyasına girmeye mahkum olurlar.
Tevhid dininin bozulması ve bir şirk kurumuna dönüşmesinin en büyük sebebi Resûl kavramının hangi anlama geldiğinin bilinmemesinden kaynaklanmıştır.
Eğer Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkları anlamış olsaydık, din bu şekilde içinden çıkılmaz bir şirk ve hurafeler yığını olmayacaktı.
Örnek:
(Allah'ın emir ve yasaklarını) onları açıklasın diye her Resul'ü elçiyi kendi kavminin diliyle gönderdik.
Allah dileyeni saptırır, dileyeni de doğru yola iletir. Çünkü O, güç ve hikmet sahibidir"
(İbrahim- 4)
Kur'an'daki "Resul" kavramlarına baktığımızda din ve hüküm olarak vahiy'den başka bir kaynağın olmadığını rahatlıkla görüyoruz. "Beşer Resul" hayatta olduğu sürece "canlı Kur'an" odur.
"Beşer Resul" vefat ettikten sonra onu sadece "kitap Resul" temsil ediyor.
Aslında "Beşer Resul" gibi "Kitap Resül"ü de canlı bir organizma olarak görmek gerekir.
Çünkü "vahiy" insanlara dinamik bir ruh ve canlı bir hayat kazandırır.
Bundan dolayı İbrahim süresi 4. âyette geçen "Resul" lafzını "Kitap Resul" olarak görmenin hiçbir sakıncası yoktur.
İbrahim suresi 5.âyet ise vahyin iniş sebebini aynen 1. âyet gibi ortaya koymaktadır.
"Andolsun ki Musa'ya da: Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın (geçmiş kavimlerin başına getirdiği felaket) günlerini hatırlat, diye âyetlerimizle gönderdik..."
Dolayısıyla yüzlerce âyette anlatılan en büyük gerçek "Allah'ın elçileri sadece ve sadece kendilerine indirilen vahiy ile uyarı görevlerini yapmışlardır"
Hiçbir elçinin vahiy'den bağımsız görev yapması mümkün değildir.
Elçiler yalnız Allah tarafından kendilerine indirilen vahyi tebliğ ederler.
Bu sistem hem vahiy hemde elçilerin kendileri için en ideal bir yöntemdir.
Çünkü elçilerin gönderildiği bütün kavimler Allah'a iman etmektedirler.
Yani Allah, elçiyi direkt olarak müşriklere hedef yapmıyor.
"Beşer Resul" müşrikleri iman ettikleri fakat imanları ile beraber şirk koştukları
(Yusuf, 106) Allah'ın emir ve nehiy'leri ile başbaşa bırakıyor.
Burada vahiy, müşriklerin sadece Allah'ın emirlerini dillendiren "Beşer Resul"e karşı gelmelerinin önüne geçiyor.
İşte bu yüzden Kur'an "Resul" (Elçi) kavramının üzerinde çok duruyor.
Yani elçin'in tebliğ görevine karşı gelen müşrikler Allah'ın emirlerine, dolayısıyla direkt olarak Allah'a karşı geldiklerinin farkında olmalıdırlar.
Şimdi şu âyeti hatırlamanın tam zamanıdır. "Onların söylediklerinin hakikaten seni üzmekte olduğunu biliyoruz.
Aslında onlar seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler açıkça Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar"
(En'am-33)
Gerçekten de Allah'ın elçileri sadece Allah tarafından indirilen vahyi tebliğ ettikleri için onlara karşı yapılan inkâr ve yalanlama direk olarak Allah'a karşı inkâr ve yalanlama olarak kabul ediliyor.
Dolayısıyla "vahiy" ile "Resul" aynı şeydir.
"Vahiy" ile "Resul" bir bütünün iki parçasıdır.
Resul olan şahsiyet vahyi temsil ettiği gibi, vahiy'de "Beşer Resul"ü temsil eder.
Yani Allah Resulü Muhammed (a.s) ile birlikte bütün elçileri gerçekten anlamak isteyenler için son vahye gitmekten başka yol yoktur.
Dolayısıyla Şia ve Ehli Sünnet'in kaynaklarında bulunan tüm hadislerin yalan ve iftira oldukları ortaya çıkıyor.
Bu uydurma, yalan ve iftira olan hadislerin hiçbiri Allah Resulü'nü temsil edemez.
Bu uydurma şeytan dininin üzerine inanç, güzel ahlak ve edep inşa edilemez.
Örnek:
"Kendilerini azabının geleceği, bu yüzden zalimlerin
"Ey Rabb'imiz! Yakın bir müddete kadar bize süre ver de senin davetine icabet edelim ve elçilere tabii olalım diyecekleri gün hakkında insanları uyar"
(İbrahim-44)
Yukarıdaki ayet vahiy ile Elçin'in misyonunun aynı şey olduğunu çok güzel bir şekilde ortaya koyuyor.
Demek oluyor ki, elçinin tek görevi insanları Allah'ın emirleri olan vahye davet etmektir.
Dolayısiyle Elçi vefat ettikten sonra Kur'an ehli muvahhidler sadece vahiy ile insanları hidayete davet edeceklerdir.
Çünkü vahiy'den başka hidayete ulaştıracak hiçbir kaynak yoktur. İşte iddiamızın en büyük kanıtları
( Ey Resul! )De ki:
Eğer Haktan saparam, kendi aleyhime sapmış olurum (sapmam kendi nefsimdendir)
Eğer hidayeti bulursam, bu da Rabbimin bana vahyettiği Kur'an sayesindedir" Şüphesiz O, işitendir, yakın olandır"
(Sebe-50)
"De ki: Allah'a şirk koştuklarınızdan (muhaddis, müctehid, Evliya, Şeyh, Gavs) hakka iletecek olan var mı? De ki:
Hakka yalnız Allah iletir. Öyleyse hakka ileten mi uyulmaya daha layıktır, yoksa kendisine hidayet verilmedikçe kendi kendine doğru yolu bulamayan mı?
Size ne oluyor? Nasıl böyle hükmediyorsunuz?"
(Yunus-35)
(Müşriklerden ayrılan İbrahim:) Ben Rabbime gidiyorum. O bana hidayet'in yolunu gösterecektir, dedi"
( Saffat- 99)
"İşte bu Kuran, kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara gönderilmiş bir bildiridir"
( İbrahim-52)
Kur'an'a inanmış muvahhidler kendileriyle alay edilmekten ve yalanlanmaktan ümitsizliğe düşmemeleri gerekir.
Çünkü yalanlanmayan ve alay edilmeyen elçi gelmemiştir.
"Andolsun, senden önceki milletler arasında da elçiler gönderdik.
Onlara bir elçi gelmeyedursun, hemen onunla alay ederlerdi. İşte böylece biz onu suçluların kalplerine sokarız.
Öncekilerin başına gelenlerden ders almaları gerekirken onlar hala Kur'an'a inanmıyorlar"
(Hicr-10, 11, 12, 13)
"Onların söylediklerinin hakikaten seni üzmekte olduğunu biliyoruz. Aslında onlar seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler açıkça Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar"
"Andolsun ki senden önceki elçilerde yalanlanmıştı.
Onlar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti.
Allah'ın kanunlarını değiştirebilecek hiç kimse yoktur. Muhakkak ki elçilerin haberlerinden bazısı sana da geldi"
(En'am- 33, 34)
Örnek:
"...Biz, Resul göndermedikçe kimseye azap edecek değiliz"
(İsra-15)
Soru şu : Madem Resul olmadan azap edilmeyecek, son Nebi ve Resül'den sonra kıyamet gününe kadar Resul kimdir?
Örnek:
"Eğer biz bundan( Kur'an'dan) önce onları bir azapla helak etseydik, muhakkak ki şöyle diyeceklerdi:
Ey Rabb'imiz! Ne olurdu, bize bir Resul gönderseydin de, şu aşağılığa ve rüsvaylığa düşmeden önce ayetlerini uysaydık"
(Tâhâ-134)
Yukarıdaki âyette geçen Resul nedir?
Örnek
"Her kim Allah'a ve Resul'üne itaat eder, Allah'a karşı haşyet duyar ve sorumluluk bilincine sahip olursa, kurtuluşa erenler bunlardır"
(Nur-52)
"Salat-ı ikame edin; zekatı eda edin; Resul'e itaat edin ki merhamet göresiniz"
(Nur-56)
Çağrı ve mesaj evrensel yani davet ve öğüt bütün insanlara yönelikse yukarıdaki âyetlerde bulunan Resul kimdir?
Örnek:
"O gün zalim kimse (pişmanlıktan) ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o Resul ile birlikte bir yol edinseydim"
(Furkan -27)
Beşer Resul'ün yaşadığı hayat çok sınırlı olduğuna ve zulüm kıyamet gününe kadar devam edeceğine göre bu Resul kimdir?
Çünkü her zaman ve zeminde bir Resul'ün var olduğu âyetten açıkça anlaşılıyor.
Örnek:
"Bizzat kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde: Rabbimiz! Ne olurdu bize bir Resul gönderseydin de, ayetlerini uysaydık ve müminlerden olsaydık! diyecek olmasalardı (Resul göndermezdik)
(Kasas-47)
Âyetlere dikkat edilirse hepsinde Resul kavramı geçer.
Hiç birinde Nebi kavramı kullanılmamıştır.
Çünkü Nebüvvet yani Nebi'lik tarihseldir.
Fakat Risâlet yani Resül'lük evrenseldir.
Yani beşer Resül ölür yerine kitap Resul kıyamet gününe kadar, insanlar var oldukça tebliğe devam eder.
Örnek:
"Andolsun ki, Allah'ın Resul'ünde sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örneklik vardır"
(Ahzab-21)
Allah Resul'ünün örnekliği sadece onun döneminde yaşayan insanları değil, bütün insanları ilgilendiriyorsa yani hitap bütün insanlara yapılmışsa ve âyette örnek gösterilen Nebi ve Muhammed değil, Resül ise, bu Resul Kur'an'dan başka bir şey olamaz.
Resül'lün örnekliği sadece onun zamanında yaşayanlar için değil, bütün insanlar için olmalıdır.
Örnek:
"Allah ve Resulü bir bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resul'üne karşı gelirse apaçık bir sapıklığa düşmüş olur"
(Ahzab- 36)
"Ey iman edenler! Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip olun ve doğru söz söyleyin. (Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur"
(Ahzab-70,71)
Resül kavramının kullanıldığı âyetlerde bütün insanlara yönelik bir çağrı ve davet, bir mesaj ve sorumluluk vardır.
Mesela şu âyetlere bir bakalım.
"Şu Muhakkak ki, Allah kafirleri rahmetinden uzaklaştırılmış ve onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır. Onlar orada ebedi olarak kalacaklar, kendilerini koruyacak ne bir dost ne de bir yardımcı bulamayacaklardır. Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Yazıklar olsun bize!
Keşke Allah'a itaat etseydik, Resul'e de itaat etseydik derler. Ey Rabb'imiz!
Biz efendilerimize ve (din) büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar, derler. Rabbimiz onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lanetle rahmetinden uzaklaştırır"
(Ahzab- 64, 65, 66, 67,68)
Yukarıdaki âyetlere dikkatli bir şekilde bakıldığında uydurma din ve küfür devam ettikçe Resül'ün varlığının devam edeceğini görebiliriz.
Örnek:
"Ey iman edenler! Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip olun ve Resül'e iman edin ki, O, size rahmetinden iki kat versin ve size aydınlığında yürüyebileceğiniz bir nur lütfetsin; sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayan çok merhamet edendir"
( Hadid-28)
Herhalde yukarıdaki âyette bulunan "Ey iman edenler! Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip olun ve Resül'e iman edin..." hitabının muhatabının sadece Allah Resulü döneminde yaşayan insanlar olduğunu iddia edemez.
Hitabın bsğlamı, bütün insanlar olduğuna göre "iman edilmesi gereken Resul nedir?
Veya bu Resul kimdir?
Örnek:
"...Resül size neyi verdiyse (sadece) onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının. Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip olun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir"
(Haşr-7)
Mekke ve Medine'de Allah Resulü kendisine indirilen vahyi insanlara tebliğ ediyordu.
Vefat ettikten sonra artık onun dilinden hayat bulmuş Kur'an'ın bize verdiğini alacağız.
Yoksa "Resül size neyi verdiyse onu alın..." emrinden, Emevi-Abbasi yalan ve iftiralarını anlamak ve onları din yapmak, tam anlamıyla şirk ve küfürdür.
Tevhid dininin yerleşmesi ve sağlam olarak tesis edilmesi uzun bir süreç içinde olur.
İşte bu yüzden Muhammed (a.s) son nebi ve nübüvvet'e bağlı yani vahiy alan son Resul'dür.
Fakat hakkı ve hidayeti yani sırat-ı mustakim'i tam olarak yarleştirecek olan son vahiy Kur'an'dır.
Dolayısıyla aşağıdaki âyette geçen Resul kavramı Kur'an ile ilgilidir.
"O Allah, müşrikler hoşlanmasalar da dinini (daha önceki elçilere indirdiği) dinden daha açık kılmak için Resul'ünü hidayet ve hak din ile gönderendir"
(Tevbe-33)
Yani âyette geçen "liyuzhirahu aleddini küllihi" "dinlerden üstün kılma" anlamında değil, açık ve detaylı kılma anlamında kullanılmıştır.
Çünkü tevhid dini olan İslam, insanlık tarihinde hayata hakimiyet açısından hiçbir zaman üstün olmamıştır ve olması mümkün değildir.
Kur'an, bir çok âyetinde insanların çoğunluğunun her zaman batıl yolda ve şirk içinde olacaklarını açıklıyor.
Dolayısıyla İslam dini, diğer dinlerden zaten üstündür.
Fakat yaşantı ve hakimiyette şirk inancı ve batıl dinler daha revaçta olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder