18 Ocak 2021 Pazartesi

 VAHYE BAĞLI RİSÂLET İLE KİTABA BAĞLI RİSÂLET 

(3.YAZI)

İnsanların kendilerini resul ilan etmelerinin tarikat küfür ve  şirkinden öte hiç bir anlamı ve değeri yoktur.


Hatta "Kur'an!, Kur'an!" deyip, Kur'an'ı tek kaynak kabul ettiklerini söyleyenlerin böyle bir inanca sahip olmaları tarikat şirkinden daha alçakça bir ahlaktır. 


İnsanların Kur'an ahlakına sahip olup  olmadıklarını yani Kur'an'ı hakkıyla temsil edip etmediklerini sadece Allah bilir. 


İnsanların gözünde çok faziletli, pek mübarek ve "evliya!" olarak bilinen biri, Allah'ın indinde hayvanlardan daha aşağı dereceye sahip olmadığın kim bilebilir. 


Aşağıdaki âyetler Nebi- Resul haricinde yani Allah'tan vahiy almaya bağlı olmaksızın, kitaba bağlı resüllerin insanlar tarafından bilinmesinin mümkün olmadığını gösterir.


"Sizden öncekilerin, Nuh, Âd ve Semud kavimlerinin ve  onlardan sonrakilerinin  haberleri size gelmedi mi?

 "ONLARI ALLAH'TAN BAŞKASI BİLMEZ. 

Resulleri kendilerine âyetler getirdi de onlar ellerini resullerin ağızlarına bastılar ve dediler ki:

Biz, size gönderileni (hikmet- Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü) inkâr ettik ve bizi kendisine  çağırdığınız (vahiy-tevhid)  şeye karşı derin bir kuşku içerisindeyiz"

"(vahiy) elçileri dedi ki: Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var?


Halbuki O,  sizin günahlarınızdan bir kısmını bağışlamak ve sizi muayyen bir vakte kadar yaşatmak için sizi ( atalarınızın yolundan hak dine) çağırıyor.

 

Onlar dediler ki:

 Siz de bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsiniz.

Siz bizi atalarımızın tapmış olduğu şeylerden döndürmek istiyorsunuz. 


Öyleyse bize apaçık bir delil getirin"

"Elçileri onlara dediler ki: 

Evet biz sizin gibi beşerden başkası değiliz.


FAKAT ALLAH (vahyin bağlam ve bütünlük)  NİMETİNİ KULLARINDAN DİLEYEN (ahlâken hakkeden) KİMSEYE  LÜTFEDER.


Allah'ın izni olmadan bizim size bir delil getirmemize imkan yoktur.  Müminler ancak Allah'a dayansınlar"


"Hem, bize (vahiy ve tevhid)  yollarımızı göstermiş olduğu halde ne diye biz, Allah'a dayanıp güvenmeyelim?

Sizin bize verdiğiniz eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah'a tevekkül ve sebat etsinler"


"Kafirler elçilerine dediler ki: 

"Elbette sizi ya yurdumuzdan çıkaracağız, ya da mutlaka dinimize döneceksiniz!" 

Rableri de  onlara: Zalimleri mutlaka helak edeceğiz diye vahyetti"

(İbrahim-9,10,11,12,13)


Yukarıdaki âyetlerde geçen "Nuh, Âd ve Semud kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin haberleri" ve "Onları Allah'tan başka hiç kimse bilmez" ile  "Fakat Allah nimetini kullarından dileyen (ahlâken hakkeden) kimseye  lütfeder"

cümleleri önemlidir.


1-) Nebi- olan Resullerden  sonra sadece vahyi aktaran ve sadece vahyi rehber edinen resuller olmuştur.


2-) Onları Allah'tan başka hiç kimse bilmez. Âhirette mükafatlarını alacaklardır. Önemli olan da budur.


3-) Vahyi tebliğ edenler, kendilerini reddedenlere   ve karşı gelenlere söyleyecekleri tek  şey âyette geçtiği gibi

"Fakat Allah (vahyin bağlam bütünlük, vahyin ilim) nimetini  kullarından dileyen  (ahlâken hakkeden)  kimseye lütfeder" 

Âyetlerde bulunan


"Müminler ancak Allah'a tevekkül etsinler" (İbrahim-11) ile "Tevekkül edenler yalnız Allah'a tevekkülde sebat etsinler"

(İbrahim-12)

cümleleri de, vahyi anlatanların her türlü kibir ve gururdan uzak kalmalarının yolunu göstermektedir.

Yani din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynak kabul etmeyenler için sadece  Allah'a dayanıp O'na güvenmek mertebelerin en büyüğüdür.


Nübüvvet kurumu ile ilgili özel âyetler ve hükümler nazil olmuştur.

"Nebi, müminlere kendi canlarından daha evlâdır. Eşleri onların analarıdır..."

(Ahzab-6)


"Ey iman edenler! Siz, bir yemeğe çağrılmadıkça,  zamanını gözetmeksizin Nebi'nin evlerine girmeyin.


Ancak davet edilğiniz vakit girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Nebi'yi üzmekte fakat o (size bunu söylemekten) utanmaktadır. Ama Allah, hakkı söylemekten çekinmez.


Nebi'nin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasında isteyin. 

Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır.


Sizin Allah'ın Resulünü üzmeniz  ve kendisinden sonra onun hanımlarına nikahlamanız olcak bir şey değildir. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır"

( Ahzap- 53)


Yukarıdaki âyetler dikkatlice incelendiğinde görülecektir ki âyetlerde Resul değil Nebi lafzı kullanılmıştır.

Sadece eziyet ibaresinde Resul kavramı kullanılarak Resulü üzmenin ciddiyetine gönderme yapılmıştır.


Nebi; Nübüvvet makamından dolayı müminlere  kendi canlarından daha öncelikli bir konuma sahiptir ve Nebi'nin eşleri de Nebi'den sonra müminler tarafından nikah edilmezler.

Bu nikah edilmemeleri cümlesi; zaten bir inşa değil, haber cümlesidir.


Tıpkı "Nebi'nin hanımları onların (müminlerin) anneleridir" derken, gerçek anneleri olmadıkları  gibi, onlar, ümmetin anneleri olarak kabul edilmiş ve bunları müminlerin  nikahlamadıkları  ifade edilmiştir.


Yani âyetin manası "Müminler Nebi'den sonra onu hanımlarını nikahlamasınlar değil, nikahlamazlar" şeklinde anlaşılmalıdır.


Bu ise Allah'ın vahye bağlı Nübüvvet makam ve mertebesine verdiği değerin müminlerin yanındaki karşılığıdır.


Nübüvvet kurumu kapandığı için bu kuruma ait hükümler de kapanmıştır.


Âyetleri güncelleme adına Allah'ın kitabına  işkence etmenin bir anlamı yoktur.

Nebi'nin hanımlarıyla evlenmeme emrinin güncellenmesi, kendisinden sonra Nebi'nin  haysiyet ve şerefinin korunması Nübüvvet makam ve mertebesinin korunması, vahye bağlı  Risalet'in  namusuna bir iftira ve lekenin sürülmemesi içindir. 


Dolayısıyla dinin sahibi olan Allah, Nübüvvet müessesesini kapattım diyorsa (Ahzab-40) artık hiç kimse hakiki manada ne vahiy alabilir ne de bu kuruma özel  âyetleri kendisi için  güncelleyebilir.


Buna bağlı olarak da kendisini Allah'ın resulü olarak ilan edemez.

Şunu belirtmek gerekir ki, hem Nübüvvet'in ve hem de kitabın resulü  kendi hevasından bir aktarım gerçekleştirmez.

 

Aksi halde Allah'ın cezalandırması ile karşılaşır (Hakka-43, 44)

Eğer birileri; Allah adına O'nun sözünden başka şeyleri insanlara söylüyorlarsa  Allah'a karşı korkunç bir  iftira etmiş ve büyük bir yalan uydurmuş olurlar.


Yukarıdaki kitabın resullüğüne delil olarak aktardığımız âyetlerde de  resullerin sadece Allah'ın ayetlerini insanlara okudukları anlatılmaktadır.

( Kasas- 47; Tâhâ-134 )

Özellikle Kasas- 47 de ifade edildiği gibi tüm resuller sadece  Allah'ın âyetlerini okuyarak tebliğ etmekle mükelleftirler.


 İnsanlarda resullerin anlattıkları âyetlere tâbi olarak hakiki anlamda Müslüman olurlar.

Çünkü insanlar sadece Allah tarafından indirilen  vahiyden sorumludurlar.

(Zuhruf-43,44)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder