23 Haziran 2020 Salı

HADİSLER NEDEN DİNİN KAYNAĞI OLAMAZLAR
(2. YAZI )
Aslında din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynak yoktur.
Daha Resul (a.s) hayatta iken din Allah tarafından indirilen vahiy ile   tamamlanmıştır.
( Mâide-3; En'am-115)
 Nebi ( a.s) sadece indirilen vahye tâbi olmuştur.
(Yunus-15, 109; Ahzab-1,2)
Din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynağa iman edilmez.
(Casiye-6)
 Şunu demek istiyoruz.
Kendisinden asırlar sonra onun  adına  iftira edilen bütün hadislerin Nebi ( a.s) dan geldiğini kabul etmiş olsak da bizim için değişecek hiçbir şey yoktur.
Yani din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynak yoktur.
Din Allah tarafından indirilen vahiy'den başka bir şey değildir.
Din Kur'an'dır.
Nebi ( a.s) sadece yüce Allah tarafından indirilen vahyi insanlara tebliğ eder.
Nebi ( a.s) hüküm olarak  dinde söz sahibi değildir.
Dinin Allah'a özel kılınması gerektiğini anlatan bir çok âyet mevcuttur.
(Zümer-2,3,11,12,13)
Tabi bütün bu söylediğimiz gerçekler, Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkları anlamak isteyenler içindir.
Dolayısıyla hadislerin sıhhat derecesi üzerinde kafa yoranlar Kur'an cahili kimselerdir.
Biz "hadisler neden dini kaynağı olamazlar?" dediğimizde, aslında  rivayetlerin Nebi ( a.s) a ait  olmadığını biliyoruz.
Esas gayemiz, hadislerin ne kadar  saçma sapan, cehalet dolu, karanlık bir zihnin ürünü olduklarını ortaya koymaya çalışıyoruz.
Yoksa hadisleri temize çıkarmak için bunu söylemiyoruz. 
Dinin Allah'a özel kılınması gerektiğini biliyoruz.
Hadislerin büyük bölümü Kur'an'a karşı cehaletten, Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkların bilinmemesinden, Şia ve Ehli Sünnet arasında yapılan uydurma yarışından, islam dinine olan düşmanlıktan, siyasi ve sosyal sebeplerden dolayı uydurulmuş olduğunu cahillerden başka herkes bilir. 
 Şia ve Ehl-i Sünnet'te uydurmalar dini hayata o derece egemen  olmuşlar ki, artık Ne Şia'nın ne de Ehli Sünnet'in Kuran'a dönme ve onu sahiplenme istek ve kabiliyetleri kalmamıştır.
Şia ve Ehli Sünnet'in hadis ve rivayet dini bir Madalyonun iki tarafı gibidir. Birbirlerini doğurmuş, birbirlerinin hurafe ve yalanlarından beslenmişlerdir.
Şia ve Ehli Sünnet dini tamamen hadislerin üzerine inşa edilmişlerdir. Özellikle  Emeviler'in din anlayışı olan Ehl-i Sünnet, Osmanlı saltanatının işine yaramış kayıtsız şartsız onun yalanlarını katlayarak kabul etmiştir.
Şia ve Ehli Sünnet kutsallarından vazgeçemezler.
Dolayısıyla asla Kur'ana ulaşamaz ve onun hidayetini bulamazlar.
 Ehli Sünnet ve Şia âlimleri,  Kur'an'ı dinde tek kaynak kabul eden, ilme göre hareket eden, aklını kullanan hakikat avcılarına asla fırsat vermeyeceklerdir.
Dolayısıyla Şia ve Ehl-i Sünnet'te  yaşanılan din Allah'ın, Resulullahın ve Kur'an'ın dini değil  Emeviler'in, Muaviye'nin, Yezid'in ve Mecusi geleneğine bağlı kadim İran'ın  dinidir.
Şia ve Ehl-i Sünnet'te  Kur'an'dan bağımsız olarak yaşanılan dinin diğer batıl ve şirk dinlerden hiçbir farkı yoktur.
 Şia ve Ehli Sünnet'in dini uydurma rivayetlerle oluşturulmuş bir komisyon dinidir.
Bu komisyonun hiçbir zaman Kur'an diye bir arayışı ve araştırması  olmamıştır.
  Ehli Sünnet ve Şia dini, ölmüşlere tapma ve taptırma dini haline gelmiştir.
Cehaletin başka bir tarafı da hadisleri dinin önemli bir unsuru olarak kabul edip savunanların büyük çoğunluğunun hadislerin nasıl toplandığından haberleri yoktur.
Hadislerden haberi olan ulama kesimi ise Kur'an'ın hikmetinden  habersizdir.
 Müslümanlar Allah'ın kitabını  bilmedikleri gibi hadis ilminden de uzaktırlar.
İlmihal kitapları, fıkıh ya da hadisler hakkında yüzeysel bilgi sahibi olmaktadırlar.
 Oysa hadisler hakkında sağlıklı bir bilgiye sahip olmak için öncelikle Kuran'ı kendi bağlam ve bütünlüğü içinde sistemli olarak anlaşılması gerekir.
Hadislerin hem Kur'an ile hem de kendi aralarında çeliştikilerini göstermek için yığınla örnek vermek mümkündür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder